ALİ YILDIRIM
Tatlı su solcuları iyice liberaleşip akp’nin yedek kulübesinde yerlerini alırken bir diğer tarafta dünya görüşlerinde ve inandıkları davada son derece samimi olan bir gurup solcu da iktidarın ideolojik aygıtlarının etki alanında ciddi bir kafa karışıklığı yaşıyorlar.
Louis Althusser 'İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları' kitabında devletin ideolojik aygıtları'nın kuramsal bir çözümlemesini yaparak resmi ideolojinin varoluş temellerini anlamamıza ciddi bir katkıda bulunmuştu. Ama bugün yaşadığımız siyasal süreçte Althusser’in çözümlemelerini bir adım ileri götürmeden sözettiğim kafa karışıklığını gidermemiz mümkün görünmüyor.
Öncelikle bir saptamada bulunmak gerekiyor:
İdeolojik aygıt kullanan ve böylece kafaları hizaya getirmeye çalışan yalnızca devlet değil. Devletin yanına ve ciddi bir pratik olarak iktidarın ideolojik aygıtlarını da hemen eklemek durumundayız.
Devlet ve iktidarın ideolojik aygıtları kuşkusuz aynı temele dayanıyor ve aynı dünya görüşünden besleniyor olsalar da yaşadığımız pratikte bunların ikisini bir ve aynı şey olarak görmek son derece yanıltıcı oluyor.
Bugün için devletin idelojik aygıtları karşısında gardını alan, ona karşı deneyimli ve anteramanlı bulunan “samimi solcuların” iktidarın ideolojik saldırıları karşısında pusulayı şaşırıyor olmaları ideolojik aygıtlar arasındaki farklılığı anlamak ve kavramanın önemini gösteriyor.
Devletin yalnızca zor’a başvurarak varlığını sürdürmesinin mümkün olmadığı gerçeği karşısında nasıl devlet için rıza üreten, kitleleri ikna edici ideolojik aygıtlar devreye girmişse, AKP iktidarı da elindeki meclis çoğunluğu ve hükümet gücü ile yönetme işiyle yetinmeyip ideolojik aygıtlar eliyle, aracılığıyla siyasetinin doğru ve haklılığına insanları ikna etmeye, boyun eğdirmeye çalışıyor.
AKP MEDYASINA YANİ İKTİDARA BİAT ET!
İktidarın ideolojik aygıtlarının başında medya geliyor. Medya zaten medya olmaktan çıkmış durumdaydı denilebilir. Ama artık AKP iktidarı ile “organik medya” döneminde yaşıyoruz. Göbekten bağlı olmanın ötesinde, bizzat iktidarın kendisi olan medya.
Bilgi kirlenmesi diye feryat etmeyen hiçbir “yetkilinin” kalmadığı ortamda kirlenmeyi kim niçin yaratıyor sorusu asla sorulmuyor yanıtı asla merak edilmiyor.
Bizim samimi solcularımızı da girdabına alan “darbe” konusu kirlilik alanlarının başında geliyor.
AKP iktidarı kendi saldırganlıklarının üstünü el çabukluğuyla kapatıp yeniden mazlum rolü oynamak için bir “darbe gündemi” yaratmakta ideolojik aygıtlarını bütün enerjisiyle devreye sokuyor.
Bir büyük yalan, “demokratik akp iktidarına karşı darbe” yalanına inandırılmaya çalışılıyoruz.
AKP iktidarı tüm medyası ile bir darbe simülatörü içine sokuyor tüm insanları. İktidarın ideolojik aygıtlarına kulak verecek olursak “Sokaklar tank paletleriyle sarsılıyor, uykularımız postal sesleriyle bölünüyor.”
Çocukların bile ikna olmayacağı bu büyük yalana bilerek isteyerek ve hatta can atarak inananların olması, kafaların bu noktada karışması, akp iktidarına karşı verilecek mücadeleyi tam isabet hedef saptırarak akp’nin saflarında yedeklenme vahim sonucunu doğuruyor.
UFUK URAS TANKLARIN ÜSTÜNE ÇIK!
AKP iktidarının “darbe simülatörüne” binenlerin başında çok bildik bir isim var. Bir çırpıda demokrasi kahramanı ünvanını kapmak için Boris Yeltsin’e özenen, sanal tanklar üzerine çıkmaya çalışan, darbecilere meydan okuyan Ufuk Uras. Sol adına bir pişmanlık. Halktan ve gerçeklikten kopukluğa şaheser bir örnek.
Ufuk Uras’ın yaptığı her hangi bir espiriye gülen, verdiği herhangi bir örneği, yaptığı herhangi bir benzetmeyi bir şeye benzeten, anlayan var mı acaba? Bunun cevabı Uras’ın bizim dünyamızdan olmadığı, Beyoğlu dünyasının adamı olduğu anlamına geliyor.
Türkiye’de bugün için aklı başında hiçbir kimse bir darbe olasılığından sözetmiyor. Bir darbe olasılığının varlığına inanmıyor. AKP iktidarını temize çekmek isteyenlerin dışında her aklı başında insan darbe işinin AKP medyasınca yürütülen bir karşı darbe organizasyonu olduğunun farkında.
Ama muhalif Uras’ın muhalifliği halkı 6 yıllık iktidarında inim inim inleten AKP’ye değil. Yaptığı espiriler ve izlediği siyasal çizgi ile halktan kopuk olduğunu ve kitlelerin nabzını tutamadığını, mecliste o adı geçince gülümsenen Kamer Genç’in onda biri kadar dahi bir muhalif etkinlik sağlayamadığını, etiketi dışında bir muhalifliğinin bulunmadığını görüyoruz. Fiilleri yalnız kendisini bağlasa mesele yok. Yaptıkları ile kendisini izleyen insanların mücadele azmini köreltiyor, yönünü şaşırtıyor.
Demokrasi kahramanı olmak, tanklar üstüne çıkmak rüyası olabilir. Bu düşünü gerçekleştirebileceği gerçek dünyalar var. Sözgelimi Almanya’da turistler için eski bir tank mezarlığı oyun alanına dönüştürülmüş. Turistler dev aletleri sürme özlemlerini orada 10 avroya gideriyorlarmış. Uras için hazır alan, o tankların üstüne çıkmak eğlenceli olabilir!
Geçmeden bir not, geçtiğimiz günlerde Avrupa parlamentosunda Ufuk Uras’ın AKP’nin kayığına binerken Mesut Yılmaz’ın çok daha tutarlı bir tavır sergilemesi hiç mi hiç eğlenceli değildi.
BİR BAŞKA AKP YANDAŞLIK BİÇİMİ
NE POSTAL NE TAKKECİLER
Doktor hastayı muayene ediyor, tahlilerini değerlendiriyor ve kanser, durum kötü diyor. Hasta yakını “ama verem de kötü bir hastalık” diye feveran ediyor ve “ne kanser ne verem olsun hastam” diyor. Doktor haliyle ters ters bakıyor. Kardeşim veremi nerden çıkardın, ben yalnızca kansere ilişkin bulgular var diyorum diyor. Bizimki hala “ne kanser ne verem” diye bağırıyor.
“Ne postal ne takke” diyerek yürüyenlerin durumu bu.
Gerçeğe gözünü kapatıp, yalancı hedeflerle kafayı bozma hali…
Bu karışık kafa ile solculuk bir hobi haline gelmiş bulunuyor. Ne iktidar perspektifi, ne dünyayı dönüştürme umudu. Yalnızca kendini kandırış.
AKP’nin halka karşı ABD’nin emir ve talimatları ile, İMF ve Dünya Bankası’nın Türkiye temsilciliği gibi çalışan bir siyasal oluşum olduğu, sisteme zerre kadar muhalifliğinin bulunmadığı, ne solcu/devrimci/özgürlükçü insanlara olmadık zulümler yapan derin devlet ne de 12 Eylül darbecileri ile asla bir hesaplaşma zihniyetinin bulunmadığı tüm açıklığıyla ortada iken, AKP’den demokratik özgürlükçü çıkışlar beklemek, AKP’nin ideolojik aygıtlarının sahte gündeminin arkasına sıralanarak “ne postal ne takke” pankartı açmak ortak bir aklı harekete geçirmekten öte tam da AKP’nin halka karşı politikalarına ortak olmak anlamına geliyor.
SAF DEMOKRASİ YALANI
Kadim bir sol atasözümüz vardır: “Somut koşulların somut tahlilini yapacaksın!”. Her hareket her fiil kendi koşulları içerisinde, amacına ve sonuçlarına bakılarak ele alınacak. Dere akıp giderken içinde yıkandığın su aynı su değil.
Yani devrimci insan her zaman toplumsal çıkarlara göre ezilenlerin çıkarlarına göre iktidara karşı tavır geliştirecek.
Saf demokratlığın sonuçlarını İranlı halkın mücahitlerinden dinleyenler, okuyanlar saf demokratlığın ne kadar dönüşü olmayan büyük bir saflık olduğunu acı ile görmüşlerdir.
Pankartımızda yazması gereken her türlü gericiliğe karşı insanların insanca yaşadığı aydınlık laik demokratik Türkiye olmalıdır.
Pankart güzel oldu olmasına da ortaçağ karanlığının siyasi temsilcileri nasıl oluyor da kafalarımızı karıştırabiliyor aslında vahim olan güzel olmayan durum budur.
ALİ YILDIRIM
(
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy3298 = 'aleviyol' + '@';
addy3298 = addy3298 + 'yahoo' + '.' + 'com';
var addy_text3298 = 'aleviyol' + '@' + 'yahoo' + '.' + 'com';
( '' );
3298 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
)
ALEVİ HABER AJANSI – 23 Temmuz 2008