AKP'nin Alevi Açılımı Bir Kez Daha Sözde Kaldı
"Başbakan Tayyip Erdoğan, DSP İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız'ın zorunlu din dersleriyle ilgili önergesine yanıt verme gereksinimi bile duymadı" Konu hakkında Süleyman Yağız'ın açıklamasını aktarıyoruz:
* Cemevlerinin ibadet yeri statüsüne alınıp alınmayacağına ilişkin önergeme Başbakan adına yanıt veren Diyanet İşleri Başkanı da, “Cemevi, caminin alternatifi bir ibadethane değildir. Cemevinin caminin alternatifi gibi sunulması, Aleviliği müstakil bir din haline getireceği ve kahir ekseriyeti camiyi ibadethane olarak kabul eden Alevileri Müslümanlıktan koparacağı için yanlıştır” demişti.
AKP’lilerin zaman zaman gündeme getirdikleri ama içeriğini bir türlü açıklamadıkları veya açıklayamadıkları “Alevi açılımı” iddiaları bir kez daha sözde kaldı. Zira Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da Başbakan adına yanıt veren Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da Aleviler’in en doğal taleplerine ilişkin yazılı soru önergelerimin hiçbirine sıcak bakmadı.
Zorunlu din dersleriyle ilgili iki yazılı soru önergesi vermiştim. İlki, TBMM Başkanlığı tarafından İçtüzüğe aykırı bulunduğu için iade edilmişti. 25 Temmuz 2008 tarihini taşıyan ikinci önergem ise İçtüzüğe aykırı bulunmamış ve işleme konulmuştu. Ancak bu kez de Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İçtüzüğe aykırı olmayan sorularıma yanıt verme gereksinmesini bile duymadı.
(Sayın Başbakan’ın önergemi süresi içinde yanıtlamadığına ilişkin bilgi, TBMM İnternet Sitesi’nin 6 Kasım 2008 tarihli Gelen Kâğıtlar bölümünün 22. sırasında yayımlandı.)
ZORUNLU DİN DERSLERİYLE İLGİLİ NELER SORMUŞTUM?
Sayın Başbakan’a yönelttiğim zorunlu din dersleriyle ilgili 25 Temmuz 2008 tarihli yazılı soru önergemin sunuşu ve soruları şöyleydi:
“Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Sayın Ali Balkız, bir süre önce yaptığı açıklamada, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Danıştay’ın zorunlu din derslerinin din ve vicdan özgürlüğüne aykırı bulduğu yönündeki kararlarını hatırlatarak, hükümetinizin bu kararlara uymasını istedi. Ben de Sayın Balkız’ın talebini yazılı soru önergesiyle TBMM gündemine taşıdım. Ancak önergem TBMM Başkanlığınca içtüzüğe aykırı bulunarak işleme konulmadan iade edildi.
Bu arada Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Bakanı Sayın Fevzi Gümüş de bir açıklama yaparak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin zorunlu din dersleri hakkında verdiği karara karşın mevcut uygulamanın devam ettiğini belirtmiş ve ‘Milyonlarca Alevi genci aynı işkenceyi görmeye devam ediyor’ demiştir. Sayın Gümüş, bu konudaki taleplerinin karşılanmaması hâlinde kitlesel davalar açılabileceği sinyalini vermiştir. O nedenle yeniden sorma gereksinmesini duydum:
1- Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Sayın Ali Balkız ile Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Sayın Fevzi Gümüş’ün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Danıştay’ın, zorunlu din derslerini ‘din ve vicdan özgürlüğüne aykırı’ bulan kararlarını hatırlatarak, bu uygulamanın kaldırılması yönündeki taleplerini nasıl karşılıyorsunuz?
2- Sayın Balkız’ın, ‘din derslerinin okutulmaya devam edilecekse seçmeli, çoğulcu, demokratik toplumun gereklerine uygun ve nesnel olması ve müfredatın Alevilik’le ilgili bölümünün oluşturulmasının Alevi kurumlarına bırakılması’ önerisini değerlendirmeyi düşünüyor musunuz?
3- Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Sayın Fevzi Gümüş, bu konuda, Alevi Bektaşi Federasyonu tarafından Başbakanlığa başvuruda bulunulduğunu, ancak aradan bir ay geçmesine karşın yanıt verilmediğini söylemiştir. Bu başvuruya yanıt verecek misiniz?
4- Hükümet olarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay kararlarına uyulmasını gerçekleştirecek yasal düzenleme yapılması yönünde bir hazırlığınız var mıdır?”
Yukarıda da belirttiğim gibi, Sayın Başbakan, TBMM İçtüzüğü’ne uygun olan bu önergeme süresi içinde yanıt vermedi. Daha sonra yanıt verileceğine de ihtimal vermiyorum. Zira önergemle ilgili gelişmeler bunu gösteriyor.
CEMEVLERİ İÇİN BEN NE SORMUŞTUM, BARDAKOĞLU NE YANIT VERMİŞTİ?
Daha önce de Sayın Başbakan’a, “Cemevlerinin ibadet yeri statüsüne alınması ve ibadet yerlerine sağlanan olanaklardan yararlandırılması da hükümetinizin Alevi açılımında yer alacak mıdır?” diye sormuştum.
Sayın Başbakan adına yanıt veren Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ise “Cemevi, caminin alternatifi bir ibadethane değildir. Cemevinin caminin alternatifi gibi sunulması, Aleviliği müstakil bir din haline getireceği ve kahir ekseriyeti camiyi ibadethane olarak kabul eden Alevileri Müslümanlıktan koparacağı için yanlıştır” demişti. Sayın Bardakoğlu’nun konuyla ilgili yanıtının tamamı şöyleydi:
“İslam'ın on dört asırlık tarihsel tecrübesinde cami ve mescitler, belli bir mezhebin, meşrebin veya inanç grubunun ibadet yeri değil, camiye gelen, gelmeyen, namaz kılan kılmayan bütün Müslümanların ortak mabedi olarak varlığını sürdüre gelmiştir. İslam tarihinin hiçbir döneminde kendisini İslam içinde görüp de camiye alternatif başka bir ibadethane kuran mezhep ve tarikat olmadığı gibi, tasavvufi adap ve erkânın yürütüldüğü mekânlar hiçbir zaman caminin alternatifi bir ibadethane olarak algılanmamış ve isimlendirilmemiştir.
Dolayısıyla cemevi, caminin alternatifi bir ibadethane değildir. Cemevinin caminin alternatifi gibi sunulması, Aleviliği müstakil bir din haline getireceği ve kahir ekseriyeti camiyi ibadethane olarak kabul eden Alevileri Müslümanlıktan koparacağı için yanlıştır. Bu talep, Aleviliğin özüne ve tarihsel tecrübesine aykırı olduğu gibi Müslümanlar arasında tefrikanın körüklenmesine ve meydana getirilen ayrılığın giderek kemikleşmesine de yol açar.
Alevilik, Anadolu'nun mistik ve sufi geleneği içinde ortaya çıkan, yazılı kaynaklardan ziyade büyük ölçüde kültürel öğeleri içeren ve şifahi yolla ve çeşitlenerek bugüne intikal etmiş olan İslam içi bir inanış ve yorum biçimidir. Tarihimizde de böyle algılanmış, hiçbir zaman ayrışma, ötekilerine sebebi olmamıştır ve olmamalıdır da. Cemevleri de özgün, kültürel ve mistik kimliği ve misyonu bulunan ve bize ait olan bir zenginliğimizdir.”
“CEMEVİ CAMİNİN ALTERNATİFİDİR” DEMEDİM Kİ…
Oysa ben, sorumda “cemevinin caminin alternatifi olduğu” gibi bir ifade ya da iddiaya hiç yer vermemiştim. Dahası, önergemde “cami”den sözcük olarak bile söz etmemiş, sadece “ibadet yerleri” ifadesini kullanmıştım.
O nedenle Sayın Bardakoğlu’nun yanıtında, “…cemevinin caminin alternatifi gibi sunulması...” ifadesini kullanmasını yadırgadığımı, yanıtı üzerine yaptığım açıklamamda özellikle vurgulamıştım. Açıklamamda şöyle demiştim:
“Ben dâhil hiç kimse, hiçbir Alevi; cemevini, caminin ya da başka bir ibadet yerinin alternatifi olarak görmemiştir. Cemevini, caminin karşıtı olarak da görmemiştir. Mesele, alternatiflik ya da karşıtlık meselesi değildir. Bu, bir inancın doğal tercihidir, gereğidir.
Israrla altını çizerek söylüyorum: İnançlar ve inançların ibadet yerleri kesinlikle tartışılamaz. Herkesin inancına ve ibadet yeri tercihine saygı duymak zorundayız. Aleviler cemevini ibadet yeri olarak görüyorlarsa -ki öyle görüyorlar- o zaman hiç kimsenin aksini savunmaya hakkı yoktur. Zira cemevinin ne olduğu konusunda karar verme yetkisinde olanlar, sadece ve sadece Alevi-Bektaşi kardeşlerimizdir.
Şunu da özellikle vurgulamak zorundayım: Sayın Bardakoğlu’nun, ‘Cemevinin caminin alternatifi gibi sunulması, Aleviliği müstakil bir din hâline getireceği ve kahir ekseriyeti camiyi ibadethane olarak kabul eden Alevileri Müslümanlıktan koparacağı için yanlıştır’ ifadesi son derecede tehlikelidir. Asıl böyle bir zihniyet, Sayın Başkan’ın dediği sonuca yol açar, gerginliğe neden olur. Bu söz, Alevi-Sünni kardeşliğinin daha sağlam temellerde tesisine de çok büyük zarar verir.”
Alevihaber.com - 8 Kasım 2008