Akademisyen Yılmaz Kahraman anlatıyor: Kızılbaşlık nasıl doğdu?(2)

Alevi Araştırma ve Eğitim Enstitüsü’nün Yol Muhabbeti’nde konuşan Akademisyen Yılmaz Kahraman, Şah İsmail ve ailesinin, Alevi inancına evrilmesini ve Kızılbaşlık geleneğinin nasıl ortaya çıktığını anlattı. Alevi Araştırma ve Eğitim Enstitüsü’nün Yol Muhab

Alevi Araştırma ve Eğitim Enstitüsü’nün Yol Muhabbeti’nde konuşan Akademisyen Yılmaz Kahraman, ‘Alevilik ve Kızılbaşlık’ sunumunda Şah İsmail ve ailesinin hangi tarih ve coğrafyada yaşam sürdükleri bilgilerinin yanı sıra Sünni Şafii inancından Aleviliğe, sonradan da Şiiliğe evrilme sürecine dair bilgiler verdi.

Akademisyen Yılmaz Kahraman, günümüzde ‘Alevi – Bektaşi’ olarak adlandırılan toplumların Kızılbaşların torunu olduğunu vurgulayarak “Ama bu çatı kavramı altında hetorejen olan ama birbirine yakın gruplar bir araya gelmişlerdir” dedi. Kızılbaşları anlamak için Şah İsmail’in yaşamına odaklanmanın önemli olduğunu söyleyen Kahraman, “İsmail’in ataları aslında Kuzey İran’ın Hazar denizinin güneyindeki Raşta kentinin doğusunda Lahican diye bir bölgeden geldiği ve bilimsel kaynaklara göre Şah İsmail’in atalarının Kürt olduğu bilinmektedir” ifadelerini kullandı.

Şİİ TARİKATININ ALEVİ DERGAHINA DÖNÜŞÜMÜ…

Şah İsmail’in doğumundan 200 yıl kadar önce atalarının Lahican’a gittiğini belirten Akademisyen Yılmaz Kahraman’ın verdiği bilgiler şöyle:

“İsmail’in büyük dedesi, o bölgede bir tarikat şeyhinin damadı oluyor. İran bölgesinin tam kuzeyinde Azerbaycan Hazar denizi sınırındaki Erdebil kentinde bir dergâh kuruyor. Sonradan o tarikat şeyhi ölünce onu merkezine alıyor ve oranın ismini ‘Safeviye Tarikatı’ olarak takıyor. İlginç olan ise Safeviye tarikatı o dönemde çok tanınan bilinen bir yer değil. Belki 50 – 100 km ilerisindeki insanlar oraya geliyor, dua ediyor, kurbanlar, lokmalar getiriyorlar. Ancak sonradan zamanla orası önemli bir merkez olarak tanınıyor. Safiyüddin Erdebil’den sonra babadan oğula geçen bir dergâh kültürü, bir tarikat kültürü oluşuyor.Yani Erdebil’deki, dergâhta 13. yüzyılda namaz kılınıyor. Muhtemelen Şafiiliğe bağlı olan bir merkez. Ancak bu sonradan değişiyor. Safiyüddin Erdebil öldükten sonra tarikatın başına Şah İsmail’in dedesi olan Cüneyt geçiyor. Ve bir sene sonra yaşanan bir siyasi kriz sonucu orayı terk etmek zorunda kalıyor.

O dönemde Akkoyunlu devleti ile Karakoyunlu devleti rekabet içerisindeler. Ve bunların bir çok cenkleri oluyor. Bugün bildiğimiz Diyarbakır şehrinin o dönemki ismi Amid…  Amid Akkoyunluların merkezi. Van gölü civarı ise Karakoyunlulara ait.

Safiyüddin Erdebil’den 200 sene sonra 1447’de başa gelen Cüneyt, 1448’de Karakoyunlular devletinin kendisini öldürmek istemelerinden dolayı Anadolu’ya kaçıyor. Sivas’ta, Maraş’ta, Çorum’da, Tokat’ta kalıyor. Anadolu’da 12 sene kaldıktan sonra oranın geleneklerini içselleştiriyor. Cemi, niyazı, lokmayı öğrenip insanlarla bir araya geliyor ibadet ediyor, saz çalıyor, değiş okuyor. Ve bu inancı zamanla Erdebil’de bulunan dergâhının içine oturtturuyor.”

‘KIZILBAŞ’ İSMİ NASIL ORTAYA ÇIKTI?

Akademisyen Yılmaz Kahraman, daha önceden namaz kılınıp, Kuran okunan ve Şafi geleneğine bağlı olan Erdebil Tekkesi’nin nasıl Alevi inancını benimsediğini ise şu sözlerle anlattı:

“Tekkede birden bire saz çalmaya, cem tutmaya başlıyorlar. Ali ve Hüseyin’e doğru yönünü çeviriyorlar. Tabi bu yön çevirme Ali ya da Hüseyin gibi ibadet etme anlamına gelmiyor. Daha çok dervişlerin anlattığı hikâyelerde bahsedilen ‘Ali haksızlığa uğratıldı, 12 imamları öldürdüler, Hüseyin mazlumdu, Yezid kötülüğün sembolüydü’ olarak anlatılanlar sonrasında kendileri de egemen İslâmiyet’e karşı olan eleştirilerini hep 12 imamlar üzerinden anlatmaya başladılar. Ancak Cüneyt vefat ettikten sonra Cüneyt’in oğlu Şah İsmail’in öz babası Haydar başa geliyor. Haydar, babası Cüneyt’ten aldığı gelenekleri dergâhta daha da şekillendiriyor.

Bununla birlikte Haydar, dervişlere diyor ki ‘Bütün gün ibadet etmeyle, dua etmeyle, felsefe yapmayla bir yere varamayız. Kılıç kuşanmamız lazım’ diyor ve 200 yıllık dergâh birden bire yönünü Ali’ye çevirmiş, Anadolu’dan aldığı Alevi ritüellerini içselleştirerek cem tutan, semah dönen, değiş okuyan dergâh, dervişlere kılıç kuşandırıp küçük küçük askeri birlikler kuruyor. Yani dervişler bir yandan dua ediyor, diğer yandan da cenge giriyorlar.

Haydar cenklerde askerlerine kırmızı başlık taktırıyor ve başlığın üzerinde 12 dilimli taç koyuyor ve bu tacın ismini ‘Haydar Tacı’ olarak adlandırıyor. ‘Haydar’ isminin bir sürü anlamı var. Onlardan biri de ‘Aslanın Tacı, Aslanın Başı’ demek. Haydar başlıkları taktırdığı askerlerle doğuya, batıya her tarafa cenklere giriyor ve sonradan ‘Kızılbaşlılar’ olarak adları kalıyor.

Haydar 1488’de düşmanları tarafından öldürülüyor. Haydar’ı öldürenler zaten babası Cüneyt’le de sorunları olması nedeniyle aile ile aramızdaki düşmanlık bitsin diye Haydar’ın eşi, oğulları Şah İsmail, Ali, İbrahim, düşmanları tarafından hapse atılıyor.

Peki kim onları hapse atıyor? …*Yazı dizisinin 3. bölümü 24 Ocak 2021’de yayınlanacak.

İlgili haberler…

https://www.pirha.net/kahraman-inanc-olarak-uzaktan-yakindan-siilik-ile-alakamiz-yok-1-video-250362.html/19/01/2021/

Alevi Haber Haberleri

AABF’ye karşı ‘hakkını arayan’ Beyhan İpek’ten çağrı!
Alevilik ve Kızılbaşlık
"Alevi ocakzadeler siz Evladı Resulsunuz, Seyitsiniz" diyerek kandırılmışlardır
HEDEP Vekili 'fırıldak' Celal Fırat'tan Tolga Sağ'a HEDEP kıyağı