Dilek Sevgi ATAÇ / Evrensel
Anayasanın 2.maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilir. Hepsi birbirini tamamlayan ve aslında biri olmadan diğerinin işlevsizleşmesini bir tarafa bırakarak, “aile imamlığı” projesi nedeniyle laikliği ve projeyi irdelemeye çalışalım.
Son zamanlarda basında çıkan küçük haberlerin ve Ankara ile Tekirdağ Müftülerinin açıklamaları dışında projenin sahibi Diyanet İşleri Başkanlığının İnternet sitesinde bile kayda değer bir bilgi bulunamayan “aile imamlığı” konusu sessiz sedasız yerleştirilmeye başlanmıştır. Basında ayrıca geniş bir kamuoyu araştırması yaptırılacağı, laiklikle ilgili sorulara verilecek cevaplara göre yeni laiklik tarifi yapılacağı yer aldı. Bu anketle hane halkına “aile imamı” isteyip istemedikleri de sorulacakmış, zaten Diyanet İşleri Başkanı da imamların toplumsal rolünün arttırılması gerektiğini ifade etmiş ve pilot illerin Ankara, Tekirdağ, Elazığ, Amasya ve Karabük olduğu belirtmiştir. Toplumumuzun büyük bir kısmı yoksulluk sınırının altında yaşam sürerken, öbür dünyada neler olacağı konusunda bilinçlenir, başlarına geleceklere hazırlanırlar. Bunu da ancak aile imamları yapabilir. Yani ülkemizin, İslam dünyasına örnek olacak böyle bir uygulama içine girmesi çok önemli.
İMAMI CAMİDEN ÇIKARMAK
Tekirdağ İl Müftüsü ve Ankara İl Müftüsü, Diyanet İşleri Başkanlığının başlattığı “aile imamlığı” projesinin, imamı yalnız camide namaz kıldırma, ezan okuma görevlisi değil, çevredeki insanların dertleriyle dertlenen, onların sıkıntılarını gidermeye çalışan, onlarla ilgilenen görevliler olmalarını sağlamak açısından önemli olduğunu, camiye gelen insanların genelde yaşlı insanlar olduğunu, Aile İrşat Bürolarıyla gençlere, öğrencilere ulaşmanın yollarının araştırıldığını, konferanslar, panellerle de insanlara ulaşılmasının yollarının aranacağını, bulundukları bölgede daha sosyal olacaklarını bildirmişlerdir. Tekirdağ İl Müftüsü, Avrupa’ya açılan kapılara yakın olmasından dolayı Tekirdağ’ın önemli bir il olduğunu, yalnız Tekirdağ halkına değil, Balkanlarda da olan dindaş ve soydaşlarımıza da din hizmetlerini sunmaya gayret edeceklerini, Batı Trakya’daki İskeçe Müftülüğü ile kardeş müftülük ilan edildiğini, zaman zaman İskeçe ve Gümülcine’ye giderek dini görevleri yerine getirdiklerini, Çorlu, Çerkezköy ve Malkara ilçelerinde Aile İrşat Bürolarının açıldığını, 2010 yılında Batı Trakya’dan 110 kız öğrencinin Tekirdağ’a geldiğini, bu öğrencilerin Diyanet Eğitim Merkezinde Kur’an-ı Kerim ve dini bilgiler ile Türk örf ve adetleri konusunda eğitildiğini ifade etmiş.
Ankara İl Müftüsü ise, “İmamlar artık sadece camilerinde olmayacak, halkın arasına katılacak, Allah’ın evine gelen vatandaşın ayağına imamda gidecek. Mahalle imamımız ev ve esnaf ziyaretleri yapacak, çeşitli sosyal projeler hazırlayıp uygulayacak, kendini geliştirmek için konferanslara katılacak, kültürel programlar hazırlanacak, hatta gerektiğinde piknik organizasyonları yapılacak. Özellikle köylerde imamlarımız gerektiğinde sağlık taraması için Sağlık Bakanlığı ile irtibata geçerek destek isteyecek. Köy odaları ve kahvelerinde toplantılar yapacak. Ağaçlandırma faaliyetlerinde bulunacak, Ankara, Türkiye’nin başkenti olması nedeniyle önemli bir konumda, bu projeyle imamlar ile halk arasında güzel bir bağ kurulmuş olacak” diye belirterek, Ankara’nın Çankaya, Keçiören ve Beypazarı ilçelerinde bulunan camilerde projenin uygulanmaya başlandığını belirtmiş.
AİLE İÇİ ŞİDDET DE İMAMLARA EMANET
Kocaeli İl Müftüsü Mehmet Sönmezoğlu aile imamlığı projesi hakkında yaptığı açıklamada, “Aile imamlığı projesi hakkında Diyanet İşleri Başkanlığından bir bilgi gelmedi fakat Din Hizmetleri Gelişim Projesi adı altında il ve ilçe müftülüklerinde aile irşat ve rehberlik bürolarımız bulunuyor. Bu bürolar, insanın mutluluğu ve huzurunu esas alan dinimizin aileye verdiği değerin anlatılması ve değerlerinin yaşatılması, töre ve namus cinayeti, aile içi şiddet, kadına karşı ayrımcılık gibi hususlarda halk arasında yerleşmiş bulunan yanlış dini kanaatlerin düzeltilmesi amacıyla hizmet vermekte” diye beyanda bulunmuş. Bütün bunlardan; Diyanet İşleri Başkanlığının bir dönüşüm programı olarak Sosyal Açılımlı Din Hizmetleri kapsamında geliştirdiği mahalle imamlığının, mart ayından itibaren kurum içi toplantılarla resmi olarak başlamış olduğu, mahalle imamının, esnaf ve ev ziyaretleri de gerçekleştirmesi, camilerin revize edilip sosyal donatılarla (kütüphane oluşturulması, bilgisayar evi gibi) zenginleştirilmesi için ilk adımların atıldığını, mahalledeki vatandaşların sorunlarının imamlarca not alınarak müftülüklerle paylaşıldığını, bu hayırlı sebeple imamların çevresinde yaşanan sorunlara da çözüm üretmesinin yolunun açıldığını anlıyoruz.
Ayrıca başka bir projede; Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından başlatılan ve Birleşmiş Milletler destekli bir fonla hayata geçirilecek “Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesinde Din Görevlilerinin Katkısının Sağlanması” adlı proje. Buna göre imam, vaiz ve müezzinler, kadına yönelik şiddetin kontrol altına alınması için eğitilecek, ardından kadına yönelik şiddete karşı mücadeleye başlayacaklarmış.Yani temel alınan şiddet ve töre cinayetlerinin engellenmesi. Bu konuda Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığından Sorumlu Devlet Başkanlığı arasında bir işbirliği anlaşması yapılacak. Pilot illerse belli: Ankara, Tekirdağ, Karabük, Elazığ ve Amasya. Yani aile imamlığı projesinin uygulanacağı iller.
Diyanetin ilk etapta belirlediği kırk kişilik yetiştirici bir ekip, daha sonra imam-hatip, Kuran kursu öğrencilerine, imam ve müezzinlere kurs verecekmiş. Bu kırk kişinin içinde bu konularda araştırmalar yapan akademisyenler, siyasi kimliğine bakılmaksızın çeşitli parti ve örgütlerden insanlar, feminizm takıntısı olmayanlar, Sünni Müslümanlar dışındaki inançlardan insanlar, en önemlisi de konunun öznesi kadınlar olacak mı, söylemleri nasıl olacak? Belli değil.
İMAMLAR SAĞLIĞA DA EĞİTİME DE KARIŞACAK
Proje kapsamında, imamların sağlık taramasına, okula giden çocuklara kadar ilgilenmeleri, çevrelerindeki sorunlara el atmak için köy odalarına, kahvelere, mahalle halkı ve esnaf gezilerine başlamaları, başka kurumların alanlarına girmek ve giderek her çeşit sorunda fetvalarla çözüm üretmenin yolunu açacak, din esaslarına göre bir yaşam tarzını esas almak için mahalle baskısının güçlenmesine sebep olacak ve sonuçta da insanların özel hayatlarına müdahale edilecektir..
“Aile imamlığı” projesiyle ilgili olarak haklı bir tepki gösteren Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı bu uygulamaya karşı çıkarak “Giderek hayatımıza dini motiflerin, dini alışkanlıkların daha fazla nüfuz etmesi” olarak yorumlamış.
DİYANET KALDIRILMALI
Diyanet İşleri Başkanlığının Devlet eliyle kurulup, Devlet Bakanlığına bağlı bir kurum olması laiklik kavramının aslında ayakları havada bir kavram olduğunun göstergesidir. Çünkü Devlet,vatandaşının vicdanına ve dini hayatındaki özgürlük alanına giremez, Anayasada olmamasına rağmen, Sünniliği resmi bir dinmiş gibi, başta aleviler olmak üzere farklı inançlara dayatamaz. Zaten demokratik, laik, sosyal ve hukuk devletinin din yayma ve dindar eğitme görevi yoktur. Devletin dini olamayacağı gibi inanmakta kişiye özgüdür.
Farklı inançların ve inançsızların yaşadığı ülkemizde Sünni inancı lehine kamu eliyle hizmet verilmesi, Anayasadaki laiklik ilkesine rağmen dini alanlara yatırımlar yapılması, Türkiye’deki işsiz sayısı milyonlarla ifade edilirken ve giderek artarken, Türkiye’nin çağdaşlaşması ve iyi bir geleceğe kavuşturulması için bilimsel eğitime yatırım yapmak, iş olanakları oluşturmak, sosyal yaşamın güçlendirilmesi için yatırımlar yapmak yerine, en büyük bütçenin Diyanete ayrılması insan aklına aykırı, dince de caiz olmayan bir durum olsa gerek.
Bilinen bazı tarikat liderlerinin (Müslüm Gündüz, Cemalettin Kaplan, Fettullah Gülen) Diyanet kökenli oldukları göz önüne alındığında, Devlete bağlı olarak hizmet eden Diyanetin irticai ve şeriatçı çabaları zamanında denetlediği sonucuna varıyoruz. Zaten Diyanetin gözetimi yerine, camilerin tarikatların kontrolünde olduğu yönünde basında da haberlere rastlanmaktadır. Türkiye’de farklı inançların varlığı yok sayılırken, ülke dışında resmi Sünnilik propagandası yapılarak, elçiliklere din adamları görevlendirilmektedir.
Diyanet, inancında, dilinde, hizmetlerinde ayrımcıdır, yaklaşık 100 bin camiden sorumlu olmasına rağmen, bir cemevi, kilise, sinagog ya da tapınak tanımamış, desteklememiş ancak, farklı din ve inançlardaki vatandaşlara rağmen,onlardan toplanan vergilerden haksız ve büyük paylar almakta, sadece resmi Sünnilik anlayışı için harcamakta, imam hatiplerde okuyanlara işsiz kalmamaları için Diyanette istihdam olanağı yaratarak, Anayasadaki eşitlik ilkesine aykırı davranmaktadır. Farklı inanç ve dine mensup insanların vergileriyle cami ve mescitler yaptırılmakta, zorunlu din dersleriyle okullarda zorla din benimsetilmekte, inananla inanılan arasına girilmektedir.
DİYANETİN STRATEJİK HEDEFİ
Diyanet “stratejik hedeflerimiz” başlıklı bir planla Kur’an esaslarına göre kadına doğru yol gösterileceğini belirtirken burada anlamamız gereken kamusal imkanlar kullanılarak, bulunduğumuz erkek egemen toplumda, sadece doğuran anne, kocanın karısı, gelin olarak görülen ve kendi adı konmayan kadınların, olmayan ya da yarım yamalak olan haklarını baskı mekanizmaları ile yok etmenin yollarıdır. Diğer bir hedef; cuma namazı kılma vaktinin mesailere göre düzenlenmesidir. Toplumun camilere gitmesini sağlamak için din mesailere uydurulacaktır.
Diğer bir hedef; her yıl 100 din görevlisinin Arapça öğrenmek üzere Arap ülkelerine gönderilmesi, pilot camilerde sosyal aktivitelerin arttırılması amacıyla sosyal içerikli programlar düzenlenmesidir. Diyanet MEB e ait alanları Diyanet alanına taşımayı planlamaktadır. Ayrıca devlet memurlarının Arap İslam cumhuriyetlerinde 1 yıl süreyle eğitilmesi Türkiye’nin yeni yönelimini gösteriyor.
GERÇEK LAİKLİK İÇİN
Din ve devlet işlerinin tamamen birbirinden ayrılması için anayasal düzenlemeler yapılmalı, devlet dine, din devlete müdahale etmemeli, devlet tüm din ve inançlara eşit mesafede olmalı, din eğitimi özel okullarda verilmeli, devlet vatandaşların dinini kayıt altında tutmamalı, inanç vergisi uygulamasıyla, isteğe bağlı olarak devlet vergi toplayabilir, denetleyebilir, din ve inanç toplulukları sivil kuruluşlar üzerinde örgütlenmeli, dini ve inanç rehberlerini, önderlerini dini toplulukların kendisinin tayin etme ya da belirleme hakkı olmalı, Diyanete kadro alımı durdurularak, inanç işleri yerine, yurttaşın din özgürlüğünü korumayı, laiklik ilkesine göre görev edinmiş bir kurumsallaşmayı tüm inanç topluluklarını, akademisyenleri, sosyologları, hukukçuları kapsayacak şekilde gerçekleştirmek, aynı zamanda kültürler ve dinler arası diyalog ve tanışmayı teşvik etmeyi hedeflemek, devlet imam hatip ve müezzin yetiştirme (imam hatipleri kapatarak) görev ve yetkisini dini toplulukların kendisine vermeli.
*Stajyer Avukat
Evrensel - 23.03.2011