AİHM kararının analizi

[Kimlik kartlarına din hanesi] AİHM kararının analizi Doç. Dr. Ömer ANAYURT* / ZamanAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), geçtiğimiz...

[Kimlik kartlarına din hanesi] AİHM kararının analizi

Doç. Dr. Ömer ANAYURT* / Zaman

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), geçtiğimiz günlerde Türkiye'de öteden beri tartışılmakta olan ve bir türlü de tam anlamıyla çözüme kavuşturulamamış sorunla ilgili olarak bir karar verdi.

Aslında Mahkeme'den böyle bir kararın çıkmasına kesin gözüyle bakmamızı gerektirecek nedenler çoktu. Mahkeme'den önce sorun iç hukukumuzda pek çok defa çeşitli vesilelerle gündeme getirilmişti. Nüfus Kanunu'ndan kaynağını alan bu uygulamanın, bırakalım Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) kendi Anayasa'mızın laik devlet niteliğine ve din-vicdan özgürlüğünü düzenleyen anayasa hükmüne aykırılığı çeşitli yollardan ortaya konulmuştu.

İç hukukumuzda yaşanan sorunlar aslında hep birbirinin kopyası niteliğinde: Nüfus kâğıdındaki İslam kaydı yerine Ermeni; Hıristiyan yerine Gregoryen; İslam yerine Bahaî yazılması gibi istemler. Bu istemlerin idarî ve yargısal cevapları da hep aynı. Bu uyuşmazlıklardan iki tanesi itiraz başvurusu yoluyla Anayasa Mahkemesi'ne taşınmıştı. Mahkeme, ilk olarak 27.11.1979 tarihli kararında, sekize karşı yedi oyla (1961 Anayasası'na göre Mahkeme 15 üyeden oluşmaktaydı) Nüfus Kanunu'nun 43'üncü maddesinin, Anayasa'nın laik devlet niteliği (m. 2) ve din ve vicdan özgürlüğüne (m. 19/3) aykırılık oluşturmadığına hükmetmişti. Anayasa Mahkemesi, ikinci olarak (ya da 1982 Anayasası dönemi bakımından birincisi) 24.11.1995 tarihli kararıyla nüfus kayıtlarında dini hanesinin bulunmasının laik devlet (m. 2) ilkesine aykırı olmadığına ve dinî inancın açıklanmasına zorlama, kınama yahut suçlama niteliği taşımadığına (m. 24/3) karar vermiştir. Bu karar da ne ilginçtir ki altıya karşı beş oyla verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi kararı, iç hukukta noktayı koymuş olmasına karşın sorun çözüme kavuşmamıştı. Tartışmaların sürmesi nedeniyle çözüm adına 1587 sayılı kanun ilga edilip yerine halen yürürlükte bulunan 5490 sayılı 29.4.2006 tarihli Nüfus Hizmetleri Kanunu getirilmiştir. Bu kanun, sorunu kuşkusuz bazı açılardan çözmektedir. Ancak daha önceden de çeşitli vesilelerle dile getirildiği üzere sorunu esastan çözebilmiş değildir.

AİHM'NİN SORUNA YAKLAŞIMI

AİHM, kimlik kartlarında din hanesi ile ilgili yaklaşımını ilk olarak 2000 yılında ve Yunanistan aleyhine yapılan başvurular ile ilgili olarak vermiştir. Olay kısaca şu şekilde gelişmiştir: Yunanistan da kimlik kartlarının dini hanesiyle ilgili uygulamayı 2000 yılında tamamen sonlandırmıştı. Bazı başvurucular, kimlik kartından din hanesinin kaldırılmasının Sözleşme'nin 9'uncu maddesine ihlal oluşturduğu iddiasıyla Mahkeme'ye başvuruda bulunmuşlardır. AİHM, başvuruları "açıkça dayanaktan yoksun" bularak Sözleşme'nin 35/3, 4 hükmü uyarınca kabul edilebilir bulmamış ve işin esasına dahi girmeden reddetmiştir. (Bk. Sofianopoulos ve Diğerleri/Yunanistan, 1977/02, 1988/02 et 1997/02, CEDH 2002-X) Mahkeme, bu kararında ortaya koyduğu bazı argümanları sonraki kararlarında da kullanmıştır. Bu kararda özetle şu temel noktalara değinilmektedir: Kimlik kartında din hanesine yer verilmesi (zorunlu da, seçimlik de olsa) bireylerin meslekî alanda yahut idareyle ilişkilerinde ayırımcı işlemlere maruz kalabilmeleri riskine kapıları aralamak anlamına gelir. Kimlik kartı, ne bireyin dinsel duygularını coşturma ne de belirli bir dönemde belirli bir toplumun dinsel kimliğini yansıtma aracıdır. Ayrıca kimlik kartı, belirli bir din mensubunun dinî inancını açıklama veya dinsel görevlerini yerine getirmenin olmazsa olmaz aracı olarak değerlendirilemez. Bu bakımdan da din hanesinin olmaması din özgürlüğünün ihlaline yol açmaz. Diğer yandan Mahkeme, kimlik kartlarında dini hanesinin seçimlik bırakılmasına da olumlu yaklaşmamış ve kimlik kartlarının resmi nitelikte evrak olması nedeniyle içeriğinin her isteyenin isteklerine göre değişkenlik taşıyamayacağı, bu tarz bir gerekçelendirmeye gidildiğinde nerede başlanılıp bitirileceğinin kestirilemeyeceği, oysa kimlik kartlarının amacı itibarıyla aynı olması gerektiği kanaatine varmıştır.

Mahkeme'nin doğrudan kimlik kartlarında din hanesinin 9'uncu madde bağlamında durumu ile ilgili ikinci karar Sinan Işık/Türkiye kararıdır. İzmir'de yaşayan Sinan Işık adlı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı daha önceki davalardakine benzer biçimde nüfus cüzdanının din hanesindeki İslam kaydı yerine Alevilik yazılması istemiyle nüfus müdürlüğüne başvuracaktır. Nüfus müdürlüğü tarafından bu istem aynı gerekçelerle reddedilmiştir. Bunun üzerine sorun yine yargıya taşınmıştır. Mahkeme, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Aleviliğin bir bağımsız din olmadığı; özgül kültürel yanları bulunan sufizmden etkilenmiş bir İslam yorumu olduğuna ilişkin raporunu dikkate alarak nüfus cüzdanının din hanesine İslam yerine Alevi ibaresi yazılması isteminin reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığına karar vermiştir. Karar Yargıtay'da onanmıştır. Bunun üzerine artık AİHM'den başka bir yol kalmamıştır.

Karar, altıya karşı bir oyçokluğuyla verilmiş olup; muhalif üye Portekizli yargıç Ireneu Cabral Barreto hiçbir yönüyle karara katılmamıştır. Mahkeme, yukarıda özetlediğimiz başvuru ile ilgili olarak verdiği kararda, Yunanistan aleyhine yapılan başvuru ile ilgili kabul edilemezlik kararında belirtilen hususlara ve ayrıca din hanesiyle ilgili olmayan ama genel olarak dinî inançların açıklanmaya zorlanması ile ilgili çeşitli kararlarına da göndermeler yaparak birtakım saptamalarda bulunmaktadır. Bunların bazıları şu şekilde ifade edilmektedir.

1. Sözleşme'nin 9'uncu maddesinde düzenlenen din, vicdan ve kanaat özgürlüğü, demokratik toplumun temellerinden birisidir. Bu özgürlük sadece inanç sahipleri için değil ateist, agnostik, kuşkucu veya dine karşı tamamen ilgisiz kimseler bakımından da geçerlidir ve bir dine katılma ya da katılmama yahut bu dinin gereğini yerine getirme ya da getirmemeyi içerir. (pr. 37)

2. Taraf devletler hangi nedenle olursa olsun bireylerin inanç ve kanaat alanına müdahalede bulunamazlar. Bu hak, taraf devletin tamamen müdahalesi dışında kalan mahrem bir alandır (for intérieur/forum internum). Hiçbir zaman ve hiçbir nedenle bireylerin ne inançlarını araştırmaya ve öğrenmeye ne de bu sonuca taşıyıcı, zorlama niteliğinde araçlara başvurabilir. Hiçbir organ ve makamın hiçbir nedene dayalı olarak bireylerin inançlarını bilme, öğrenme, araştırma gibi yetkileri bulunmamaktadır. (pr. 41) Çünkü din ve vicdan özgürlüğünün bir gereği de bireylerin iç dünyalarına ait olan inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamama hakkıdır. Bu hak, din ve vicdan özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasını oluşturur. Bireylerin dinî inançlarını açıklama amacı taşıyan her türlü zorlayıcı araç, Sözleşme'nin 9'uncu maddesi ile güvence altına alınan bu hakkın özünü ihlâl anlamına gelir (pr. 41-42). Diğer yandan nüfus kâğıdı gibi resmi belgelerin gündelik yaşamın pek çok alanında (kimlik kontrolü, herhangi bir yere başvuru, askerliğe kayıt) kullanılması nedeniyle bu tür resmî belgelerde dinî inançlara yer verilmiş olması bireylerin idareyle ilişkilerinde ayrımcılık durumlarıyla karşı karşıya kalabilmeleri riski oluşturmaktadır. (pr. 43)

3. Taraf devletin iç hukuk düzeninde İslam dininin baskın konumda olduğu bir resmî birimin düşüncelerine dayalı olarak başvurucunun din anlayışının değerlendirilerek isteminin reddedilmesi, devletin inançlar ve dinler karşısında tarafsızlığı ve nötr konumuyla uyuşmaz. (pr. 46)

4. Mahkeme'ye göre 5490 sayılı kanunun kabulü sorunun özü açısından hiçbir anlam taşımamaktadır. Çünkü isteğe bağlı olsa da nüfus cüzdanında dine tahsis edilen hane varlığını sürdürmektedir. Ayrıca da kimlik kartında diniyle alakalı bilgiyi değiştirmek isteyen şahıslar ya da kutuda dinini belirtmek istemeyen şahıslar yazılı bir bildirimde bulunmak zorundadır. Bu durum ise yine bireyin din konusundaki tutumunu ortaya koyan bir açıklamadan başka bir şey değildir. Dolayısıyla 29.4.2006 tarihli kanun sorunun kaynağı hakkında bir çözüm getirmemekte ve başvurucunun mağduriyeti devam etmektedir. (pr. 49)

SONUÇ ve ÇÖZÜM

Mahkeme'nin Sözleşme'yi ihlal kararları bildirici nitelik taşır. Sorunun çözümü taraf devlete aittir. (m. 46) Ancak kritik başvurularda bazen taraf devlete ihlalin sonuçlarını gidermek bağlamında Mahkeme kendisi yol gösterici mahiyette çözüm önerisinde bulunabilmektedir. Nitekim bu kararda da Mahkeme böyle bir yola gitmekte ve bir formüle yer vermektedir. Mahkeme'ye göre başvurucunun 9'uncu madde ile güvence altına alınan hakkının ihlâli, kimlik kartı üzerinde din hanesinin var olduğu müddetçe (ister zorunlu ister seçimlik olsun) doldurulmasına dayalı sorundan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle Mahkeme, tespit edilen ihlâle son verilmesini sağlayacak en uygun giderimin nüfus cüzdanlarındaki din hanesinin tamamen kaldırılması olduğu kanaatindedir. (pr. 60) Daire kararı olması nedeniyle karar, on yedi yargıçtan oluşan Büyük Daire'ye götürülebilir. Ancak sonucun değişme olasılığı imkânsız görünmektedir. Bir Sözleşme ihlâli olması nedeniyle de kararın gereğinin yerine getirilmesi zorunludur.
 
*Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi
ZAMAN - 10.02.2010

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku