Ahmet Şık'tan Mektup ve Gelen Cevaplar

Ahmet Şık'tan Mektup: Savcı Delilleri Açıklasın, Hepimiz Bilelim"Benim de bilmediğim deliller varmış. Savcı öyle diyor. Açıklasın...

Ahmet Şık'tan Mektup: Savcı Delilleri Açıklasın, Hepimiz Bilelim

"Benim de bilmediğim deliller varmış. Savcı öyle diyor. Açıklasın delilleri. Hepimiz bilelim. Madem gazeteci değilim neden sadece gazetecilik faaliyetimi sorguladınız? Yazdığım kitapta sizi ürküten konular var diye mi tutukladınız yoksa?"

"Cezaevlerinde, evlerde, sokaklarda katledilen devrimcilerin aileleri, yoldaşlarım hala habercilik namusuma güvenecek misiniz? Yoldaşlarımızı öldürenlerin tetikçisiymişim. Kürt kardeşlerim; Jitemcilerin kurbanları, halkların kardeşliğini savunduğuma inanacak mısınız hala? Ben bir savaş çığırtkanı ırkçıymışım."

Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan ve dün Silivri Cezaevi'ne götürülen gazeteci Ahmet Şık, Eşi Yonca Şık'a, kızına, haberini yaptığı ezilenlere ve meslektaşlarına mektup yazdı.

"Ezen ve ezilen varsa ezilenin yanında saf tutarım"

"Güzel yaşanılabilir bir dünyanın eşit ve adil bölüşüme dayalı sosyalizm ile geleceğini düşünen sosyalistim dedim. Duymadılar" diyen Şık'ın mektubunun tam metni şöyle:

Kardeşim Arat; Bir daha görüştüğümüzde bana tıpkı baban gibi sarılacak mısın yine? Çünkü babanı katleden ırkçı faşist zihniyetin üyesiymişim?

Fadime Ana; sen benim "ikinci Metinimsin" diyecek misin yine? Oğlunu, dostumu işkencede katledenlerin yanındaymışım.

Emine Ana, bir cumartesi günü 12:00'de Galatasaray'a geldiğimde yanına oturtacak mısın beni? Sen ve senin gibi sevdikleri ellerinden alınıp gidebilecek bir mezarı dahi olmayan Cumartesi Anneleri sizlerle ilgili yaptığım haberlerin hepsi aldatmacaymış. Sevdiklerinizi dipsiz kuyularda kaybedenlere yardım etmişim.

Cezaevlerinde, evlerde, sokaklarda katledilen devrimcilerin aileleri, yoldaşlarım hala habercilik namusuma güvenecek misiniz? Yoldaşlarımızı öldürenlerin tetikçisiymişim.

Kürt kardeşlerim; Jitemcilerin kurbanları, halkların kardeşliğini savunduğuma inanacak mısınız hala? Ben bir savaş çığırtkanı ırkçıymışım.

Babam, annem, ağabeylerim, hala gurur duyuyor musunuz oğlunuzla, kardeşinizle? Hak, hukuk, eşitlik gözeten değil kanlı cinayetlerin ve darbe planlarının gazetecisiymişim.

Yonca'm; yol arkadaşım, yoldaşlığımız devam edecek mi? Yıllardır seni kandırıyormuşum.

Kuzum (kızı için), akıl, vicdan ve adalet sahibi kızım, annenle birlikte böyle olman için verdiğim öğütlerime kulak asacak mısın artık? Güvenecek misin bana? Sana yalan söylemişim meğer.

Gazetecilik namusuma, meslek ahlakıma kefil olup beni yalnız bırakmayan meslektaşlarım, dostlarım hepinizi kandırmışım yıllarca. Yazdıklarım yalan, söylediklerim sahteymiş. Hepinizi, herkesi kandırmışım. Hep böyle gideceğini sanırken kül yutmaz polislere, savcılara, hakimlere yakalandım. Bir de malum zihniyetin medyatörlerine.

Bir anda anlayıverdiler ne iflah olmaz bir Ergenekoncu olduğumu. Irkçı, faşist, darbeci, katil değilim. Güzel yaşanılabilir bir dünyanın eşit ve adil bölüşüme dayalı sosyalizm ile geleceğini düşünen sosyalistim dedim.

Duymadılar.

Gazetecilik felsefem görmeyenin gözü, duymayanın kulağı, konuşmayanın sesi olmaktır. Ezen ve ezilen varsa ezilenin yanında saf tutarım. Üniformalı, kravatlı, takkeli her türlü iktidarın karşısında yer alırım.

Çünkü sorun yaratan her zaman iktidarlar ve güç odaklarıdır. Bu yüzden onların yanında saf tutmak değil karşısında yer almak önemlidir dedim. Duymak istemediler. Ergenekon örgütünün üyesi olmayı zül sayarım dedim.

"Hayır Ergenekoncusun" deyip tutukladılar.

Sonra da "Gazetecilik faaliyetinden tutuklanmadı" diye açıkladılar. Benim de bilmediğim deliller varmış.

Savcı öyle diyor. Açıklasın delilleri.

Hepimiz bilelim. Madem gazeteci değilim neden sadece gazetecilik faaliyetimi sorguladınız?

Yazdığım kitapta sizi ürküten konular var diye mi tutukladınız yoksa? Kendimi Orwell'in 1984'ünde geçen Kafka'nın Dava'sının kahramanı gibi hissediyorum.

Eğer ben gazetecilik yapmadığım için tutuklandıysam bu kararı alanlar ve uygulanmasını sağlayanlar siz hukukçu musunuz? Yoksa bir hiyerarşik zincirin halkaları mı? (AS/EÖ)

Ayça SÖYLEMEZ -

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy48250 = 'aycasoylemez' + '@';

addy48250 = addy48250 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text48250 = 'aycasoylemez' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

48250 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


İstanbul - BİA Haber Merkezi - 08 Mart 2011, Salı

Arat Dink'ten Ahmet'e Mektup

Sen ve senin gibi dostların sözü, eylemi, tertemiz emeği umudumuzun kaynağı oldu hep. Babası ayan beyan bir kampanyayla hedef gösterilip, sonra da gözler önünde öldürülen bir çocuğun yüreğinde, daha o gün umudu yeşertebiliyorsa gücünüz, bir gün o güç adaletin zaferini de doğuracaktır biliyorum.

Kardeşim Ahmet,

Adının yanına yazdıklarında parantez içinde "kırk bir" diye, öğrendim kardeşim değil de ağabeyim olduğunu. Senin için söylenenden, yazılandan, çizilenden bundan başka bir tek şey öğrenmişsem ne olayım.

Birinin, hele çok yakınındaki birinin, bir yerlerde zulüm gördüğünü biliyorken, insan her gün yaptıklarını yapmaya devam edemez olur. Sevdiğini sevmekten utanır. Yediğini yemekten utanır. Konuşmaya, gülmeye utanır. İnsan yaşamaya utanır bazen. Öyleyim kaç gündür. Dostu için hiçbir şey yapamıyor olmanın aczi eziyor insanı bazen. Bir de mektubun geldi...

"Bir daha görüştüğümüzde bana tıpkı baban gibi sarılacak mısın yine? Çünkü babanı katleden ırkçı faşist zihniyetin üyesiymişim?" diyorsun.

Devletten mi öğrendik ki düşmanlarımızın adını, dostu da ondan soralım. Dostumuzu da düşmanımızı da insan gözümüzle, sözümüzle, tenimizle tanıdık. İlk kez de kara çalınmıyor bir sevdiğimize, o dillerin kirliliğini en iyi biz biliriz, en iyi sen bilirsin.

Onların dilleri de orantılıdır, orantılı güçleri gibi. Bizi mahkemelerde linç edenlere kullanmazlar da o güçlerini, gider işlerine gelene kullanırlar. O orantının neyle orantılı olduğunu en iyi sen bilirsin. İşlerine gelmedi mi açılmış soruşturmaya "soruşturma falan yok derler", ertesi gün soruşturma numarasını verirsin iki çift laf etmezler. İşlerine geldi mi de "bağımsız yargı işini yapıyor derler". Bu devletin yargı bağımsızlığı da orantılıdır, "masumiyet karinesi" de orantılıdır. Her bir şeyleri orantılıdır. İdeolojileriyle, işlerine gelmesiyle orantılıdır her işleri. Telefonları da orantılı dinlerler. Bir polis telefonda cinayet planlarından bahseder, mesleği gereği derler. Bir gazeteci haber peşinde koşar, örgüt üyesi derler. "Vatansever"ler cinayet planları yapar duymazlar, sosyalistlerin telefondaki devrimcilik geyiklerini delil diye toplarlar. Devlet'in kulakları da orantılıdır. Bu ülkede katilin tek bir adı vardır. Seni kimselerle karıştırmam elbet.

Zaten oradaki kirli işler çevirenler, sen alındığında ellerini ovuşturanlar da asıl suçlarından, devletle tuttukları işlerden değil, tali işlerden yargılanıyorlar; belki rutin dışına çıktıkları doğaçlama işlerinden... Yargı kenar geziyor hep. Bir süre ortalarda olmamalarının daha iyi olacağını düşünmüşler belki de. Soruşturma meşruiyetini kaybettikçe, onlar da meşrulaşacaklar birer birer.

"Güzel yaşanılabilir bir dünyanın, eşit ve adil bölüşüme dayalı sosyalizmle geleceğini düşünen bir sosyalistim dedim. Duymadılar" diyorsun. Onların orantılı kulakları duymaz. Duymasın. Biz duyduk. Duyuyorum. Sözünü öldüremezler. Söz, söylendi. Söyleyeni öldürebilirler, zindana atabilirler ama sözü öldüremezler. Bil ki düşlerimiz aynı. "Kuzu"larımız, o "ırkçı"ların ve "faşist"lerin de kuzularını yanlarına katarak, birlikte üretecekler o geleceği.

Sen ve senin gibi dostların sözü, eylemi, tertemiz emeği umudumuzun kaynağı oldu hep. Babası ayan beyan bir kampanyayla hedef gösterilip, sonra da gözler önünde öldürülen bir çocuğun yüreğinde, daha o gün umudu yeşertebiliyorsa gücünüz, bir gün o güç adaletin zaferini de doğuracaktır biliyorum.

Biliyorum, çünkü hiçbir nehir bir tabutu evinden mezara taşımak için doğup, yok olmaz. O nehir yerin altında çoğalmaktadır. Bir gün yüzeye çıkıp kendi zaferine, hiçbir mağdur yaratmayan zaferine akacak, adaletin toprağını besleyecek. Artık yas tutmaktan vazgeçip, üretecek elbet. Biliyorum.

Şimdi, "bu kardeşim bunları niye anlatıyor" diyeceksin: Akşam olurken, daha yeni çökerken karanlık, ışıktan söz eder ya ateş böcekleri, huzur katar insandaki sabah hasretine. Sen de biliyorum hasretindesindir şimdi sevdiklerinin, ışığın. Ben de dedim ki; Ahmet Ağabeyime bu karanlık günlerinde düşlerinin zaferini müjdeleyeyim.

Sarılıyorum sarılabildiğimce...

Kardeşin, (EKN/EÖ)

Arat DİNK

İstanbul - BİA Haber Merkezi - 09 Mart 2011, Çarşamba

Göktepe ve Ocak'tan Ahmet Şık'a Cevap Geldi

Ergenekon'dan tutuklanan gazeteci Şık, savcılık ve mahkemenin "kandırdığı"na ikna olduğu insanlardan "özür dilemişti". Şık'ın gazeteci olarak gündemde tutmak için çabaladığı, öldürülen Metin Göktepe ve kaybedilen Hasan Ocak'ın ailelerinden destek geldi.

Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınarak tutuklanan gazeteci Ahmet Şık, cezaevinden yazdığı mektupta bugüne kadar haklar ve özgürlüklerden yana bir gazeteci olarak takip ettiği, dayanışma içinde bulunduğu insanlardan "özür diledi".

Bunlar arasında polis tarafından öldürülen gazeteci Metin Göktepe'nin annesi Fadime Göktepe ve oğlu Hasan Ocak gözaltında kaybedilen Emine Ocak da vardı.

"Fadime Ana; sen benim "ikinci Metinimsin" diyecek misin yine? Oğlunu, dostumu işkencede katledenlerin yanındaymışım.

Emine Ana, bir cumartesi günü 12:00'de Galatasaray'a geldiğimde yanına oturtacak mısın beni? Sen ve senin gibi sevdikleri ellerinden alınıp gidebilecek bir mezarı dahi olmayan Cumartesi Anneleri sizlerle ilgili yaptığım haberlerin hepsi aldatmacaymış. Sevdiklerinizi dipsiz kuyularda kaybedenlere yardım etmişim."

İki aileden, Şık'ın mektubuna cevap geldi.

Fadime Göktepe'nin yanıtı

"Sevgili oğlum Ahmetim, Metinimsin sen benim.

Sen bana oğul yadigarısın. Sana eskisinden de sıkı sarılırım. Çünkü ben seni tanıyorum sen o çetelerden olabilirmisin. Sana Metin'im kadar inarım. Seni aldıklarını duyduğumda tıpkı Metin'im alınmış gibi ağladım, üzüldüm.

Canım oğlum ben hasta olmasaydım aynı dakka yanında olurdum. Ama en kısa zamanda sevgili gelinimin yanında olmak istiyorum. Ben Metinim'in düğününü göremedim ama siz onun kalemini yere düşürmediniz onun için siz benim Metinimsiniz. Hele de sen benim hep yanımda oldun canım benim. Okudular mektup yazmışsın çok ağladım. Anneni de okudu torunum O'na öyle üzüldüm ki. Ama ona da diyeceğim var; o hiç üzülmesin. Ya oğlu katil olaydı, ya hırsız olaydı o zaman daha çok üzülürdü ben biliyorum.

Canım oğlum en kısa zamanda seni görmek istiyorum. Yaşlılık kötü şey be oğul nasıl koşmak istedim öğrendim yanına gelemedim. Hep senin için dua ediyorum. Asıl katil başkaları o nasıl söz sen katil nasıl olursun. Onlarla nasıl bir olursun. Ha sana demişler ha Metin'e demişler ikisi de bir.

Sen de yağcı olaydın, sen de çete olaydın hiç gelir miydi bunlar başına... Amma iyi ki öyle değilsin canım oğlum. sana eskisinden de çok sarılırım oğul, sen benim Metin'imsin..."

Emine Ocak'ın yanıtı

"Ahmet, seni içeri aldıklarından beri seni izledikçe ağlıyorum. Oğlumu da Hasan gibi götürdüler diye. Hasan'ı götürenler, seni de götürdüler. Ağlıyorum yine, seni bana geri versinler.

Anneni izledim televizyondan. Annene o sadece senin oğlun değil diyorum. Çok kar yağıyor, ben yollara bakıyorum senin için nereye gideyim diye soruyorum, duvarlar bana cevap vermiyor.

Sen geldiğinde seni öyle bir kucaklayacağım ki, kimseye vermeyeceğim seni.

Geçmiş olsun diyeceğim ama nasıl geçecek.

Seni öpüyor öpüyor, seviyorum."

Emine Ocak'ın kızı Maside Ocak'ın yanıtı

"Bir yangının içinde düşünün kendinizi. Bu yangının ortasında sizin ateşinizi tutan, düşmanınız olabilir mi? Ya da sizi ateşlere atan, elinizden tutup çıkarmaya çalışabilir mi?

Yan yana geçirdiğimiz 20 yılda samimiyetinden, dürüstlüğünden, duruşundan hiç bir zaman tereddüte düşmediğimiz sevgili Ahmet, söylesene biz seninle bir ateşi avuçlamışken kim seni bize anlatabilir ki? Ya da bu ateşi senin yaktığını söyleyebilir ki?

Geçtiğimiz cumartesi 310. haftamızda İrfan Bilgin'in de dediği gibi "biz bu komploya inanmıyoruz ve senin yanındayız."

Gözaltına alındığın günden beri anam dediğin Emine Ocak'ın gözüne uyku girmiyor. Seni her soruşunda boğazı düğüm düğüm.

Yanıbaşımızda ki yerini sıcacık tutarak bekleyeceğiz seni. Gözümüzden iki damla yaş akıtacaksak, senin geldiğin zaman sevince dönen gözyaşları olacak bu.

Her zaman olduğu gibi sesimizi duyduğuna, bizi hissettiğine olan inancımla yazıyoruz sana bunları. doyamadan kucaklıyoruz." (EKN/EÖ)

İstanbul - BİA Haber Merkezi - 08 Mart 2011, Salı

Güncel Haberleri

Kendi kaleminden: Rabia Mine kimdir?
‘Bizim Yunus’ genelgesine tepki
Önlü: Dersim’in doğası talan edilirken itiraz edilmesin istiyorlar!
Diyanet: 'Kadın-erkek el ele olmasın'
Seyahat yasağı mağdurları isyan ediyor