Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Veliyettin Ulusoy’a AKP’nin “Alevilik Açılımı” Üzerine Düşüncelerini Sorduk
“Zamanı Çoktan Gelmiş, Hatta Geçmiş Bir Adım, Ancak Bu Açılımı Yetersiz, Çok Cılız ve Samimiyetten Uzak Buluyorum.”
Kamuoyunda “AKP’nin Alevi açılımı” olarak tartışılan olay AKP’nin Alevi milletvekili Reha Çamuroğlu’nun Başbakan Tayip Erdoğan’ın Muharrem ayında iftar yemeğine katılacağını açıklamasıyla başladı. Öncelikle bu konu hakkındaki görüşlerinizi açıklar mısınız?
Serçeşme dergisi adına Ahmet Koçak’ın yaptığı söyleşi:
Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini Veliyettin Ulusoy’a AKP’nin “Alevilik Açılımı” Üzerine Düşüncelerini Sorduk
“Zamanı Çoktan Gelmiş, Hatta Geçmiş Bir Adım, Ancak Bu Açılımı Yetersiz, Çok Cılız ve Samimiyetten Uzak Buluyorum.”
Kamuoyunda “AKP’nin Alevi açılımı” olarak tartışılan olay AKP’nin Alevi milletvekili Reha Çamuroğlu’nun Başbakan Tayip Erdoğan’ın Muharrem ayında iftar yemeğine katılacağını açıklamasıyla başladı. Öncelikle bu konu hakkındaki görüşlerinizi açıklar mısınız?
Bizde iftar (adı iftar bile değildir.) yani oruç açma bir ziyafet sofrası niteliğinde değildir. Matem ayıdır, yas ayıdır. İftar sofraları ve davetler geleneğimizde yoktur. Sayın Başbakanımız gerçekten samimi bir Alevi-Bektaşi açılımı düşünüyorsa, 2 Temmuz’da Sivas’ta halkımızla birlikte yürümesini tavsiye ederim. Bu çok iyi bir başlangıç olur.
Hükümetin uygulamaya koymaya hazırladığı “Alevi Açılımı” biz Alevi-Bektaşilerin yıllardır beklediği bir girişimdir. Zamanı çoktan gelmiş, hatta geçmiş bir adımdır. Yıllardır süren bir hatadan dönmenin belki de ilk adımlarıdır. Ancak bu açılımı yetersiz, çok cılız ve samimiyetten çok uzak buluyorum.
Alevi-Bektaşi’lerin daha geniş ve kapsamlı istemlerinin görmezden gelindiğini biliyoruz. Gönül isterdi ki bu değişiklik ve açılımların, AKP hükümeti ya da Devletimizin kendi rızasıyla
yaptığı bir değişiklik olsun. Türkiye AB’ye girebilmek için sınırlı demokrasisinin sınırlarını genişletmek zorundadır. Ayrıca AKP “dini özgürlük” adı altında başta laiklik olmak üzere devlet örgütlenmesinde dinin önüne dikili engelleri temizlemek istemektedir. Ancak Alevi-Bektaşilere belirli haklar verilmeden, diğer Sünni ve Vehabi tarikat ve cemaatlerin önünü daha da açmak olanaksızdır. Alevi-Bektaşiler bu açıdan son yıllarda istemlerini dile getirmiş en önemli muhalif Müslüman kesimdir.
Sayın Başbakanımız gerçekten samimi bir Alevi-Bektaşi açılımı düşünüyorsa, 2 Temmuz’da Sivas’ta halkımızla birlikte yürümesini tavsiye ederim.
“Alevi Açılımı” zamanı çoktan gelmiş, hatta geçmiş bir adımdır. Ancak bu açılımı yetersiz, çok cılız ve samimiyetten çok uzak buluyorum
Hükümet Aleviliğin devlette temsili için bir Alevi Kurumu oluşturmayı planlıyor. Bu kurumun,Başbakanlığa bağlı bir “genel müdürlük” biçiminde olması düşünülüyor. Sizce böyle bir kurum gerekli mi?
Bizler Alevi-Bektaşi toplumu olarak laikliği benimseyen ve savunan bir toplumuz. Buna göre ülkemizde “Diyanet İşleri Başkanlığı” diye bir devlet kuruluşu bulunduğu müddetçe, tüm milletvekilleri laikliği savunacaklarına şerefleri ve namusları üzerine yemin etseler bile ve
Anayasamızın tüm maddelerine laiklik kavramı yazılmış olsa bile,laik bir ülke olduğumuza, kimseyi inandıramayız. Bize sadece gülüp geçerler. Ne zaman ki devlet dinden elini çeker ve Diyaneti kaldırırsa laiklik yönünde çok önemli bir adım atmış olur. Devletin dini olur mu? Ülkemizde Sünni Hanefi mezhebi dışında farklı inançtan olan vatandaşlarımıza ne diyeceğiz? Onlara mevcut diyanetimizle nasıl bir hizmet götürebiliriz? Biz Alevi-Bektaşilere nasıl bir hizmet veriliyor?
Devlet, devlet olsun hiçbir inanca karışmasın ve hiçbir inanca maddi manevi destek olmasın. Her cemaat kendi inancının gerek duyduğu gereksinmelerini kendileri finanse etsin. Aykırılıklara ve tehlikeli durumlara devlet olarak müdahale etsin. Devletin işi din
olmasın.
14 Aralık 2007 tarihli Hürriyet Gazetesinde, DİB Ali Bardakoğlu “Cemevi kanunla ibadet yeri olamaz” demiş. Sayın Bardakoğlu çok haklı, camiler de kanunla ibadet yeri olamaz. Her cemaat kendi ibadet yerinin neresi ve nasıl olacağına kendi karar verir. Kanunla yasayla bunu sınırlandırmak yanlış olur. Tehlikeli durumlarda devlet müdahale eder.
Sonuç olarak: Çağdaş-laik-demokratik bir devlette, nasıl Başbakanlığa bağlı bir “Diyanet İşleri Başkanlığı” yanlışsa Aleviliğin devlette temsili için Başbakanlığa bağlı bir genel
müdürlük de aynı derecede yanlıştır. Ayrıca çok fazla asimilasyon kokuyor.
Burada Sayın İsmail Kaygusuz’un çok doğru bulduğum şu tespitini söylemeden geçemeyeceğim:
“Çağdaş-laik-demokratik bir devletin öz sistemini belirleyen bilimsel (devlet) felsefesi vardır, fakat asla resmi dini olmaz. Ama ülkemizde, laiklik kavramının özüne ve anlamına aykırı
‘Türkiye tipi bir laiklik’, devletin yapısı içinde inatla sürdürülmekte ve ısrarla savunulmaktadır. Kısacası çağdaş demokratik devletin olmazsa olmazı, sosyo-politik anlamda bir laiklik yoktur Türkiye’de, çünkü devlet gizli bir resmi din uygulaması içindedir; bu din Ortodoks İslam’ın, yani Sünniliğin Hanefi Mezhebi’dir. Devlet, bu mezhebin inanç sistemi ve şer’i ilkelerini, İslam dininin kendisiymiş gibi anlatmakta ve (İlkokuldan Üniversiteye kadar) eğitiminin yapılmasına aracı olmaktır. Diyanet İşleri, resmi bir devlet kurumu olarak, 75 yılı aşkın bir zamandır büyüye büyüye ‘devlet içinde, sınırsız siyasete egemen olmuştur; toplam nüfusun üçte birini oluşturan İslam Heterodoksizmine bağlı, yani Alevi toplumunun inancını, Ortaçağın din devletleri anlayışı çerçevesinde değerlendirmektedir. Kendine özgü bir Tanrı anlayışı ve ibadet kurumlarıyla bir İslami inanç ve felsefi sistem olan Aleviliği kabul etmemekte ve Hanefi mezhebinin bir tarikatı olarak tanımlamakta, dolayısıyla bu mezhebin ilkelerine uymayı dayatmaktadır.”
Diğer yandan mevcut durumda sorunumuz, İslam içi meşruiyetimizin tescili ve başbakanlığa bağlı bir genel müdürlük veya Diyanette temsil değil, kültürel ve bireysel düzeylerde eşitlik
ve özgürlük elde etmektir. Diyanet ise laiklik ve demokrasi açısından lağvedilip, inanç tercihlerinin inananlara bırakılması gerekmektedir.
Oluşturulacak genel müdürlük için kadro sayısının üç bin, bütçenin ise iki milyon YTL. Olarak belirlendiği, bu bütçe ile kurum bünyesinde, ya da ayrı olarak kurulması planlanan Alevi Enstitüleri’nde Alevi dede ve zâkirlerin eğitiminin yapılacağı, istihdam edileceği basına yansıdı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?
Aleviliğin ve ilgili kavramların içinin boşaltılması yönündeki bir takım çalışmaların yapıldığına şahit oluyoruz. Aleviliği-Bektaşiliği dinsel çerçevenin içine sıkıştırarak ulaştığı mevcut durumdan çok daha gerilere götürmeye çalışılmakta ve kendi inanç sistemlerine benzetilmeye çalışılmaktadır.
Unutulmamalıdır ki şeriatçılığa karşı devletten medet uman bir Alevilik kendi kimliğini ve kültürünü yitirmiş olacaktır. Zaten istenen ve yapılmaya çalışılan da budur. Amaç devletin
güdümündeki Sünniliğin gölgesinde dinsel ve belki folklorik çok cılız bir motif olmaktan ileriye gitmeyecek ve zaman içerisinde tamamen unutulacaktır.
Ülkemizde Alevilik ve laikliğin güvencesi, tüm inançlar arasında tam bir eşitlikle, her türden ezme ilişkilerinin sona erdirilmesinde yatmaktadır.
Şüphesiz Alevilerden bir kesim devlet eliyle hazırlanan bu imkânlardan yararlanmak isteyecek, çocuğunu dede veya zâkir yetiştirmek ve devletten maaş almak üzere buralara
göndereceklerdir. Bu düşüncedeki kimseler sadece dar bir alanda, Sünni-Hanefi inancın etkisinde hizmet yapmaya çalışacak ve onlar için önemli olan maaşlarını alacaklardır. Ancak, bunlar, Alevi-Bektaşi toplumu tarafından asla kabul görmeyeceklerdir. Unutulmamalıdır ki
şeriatçılığa karşı devletten medet uman bir Alevilik kendi kimliğini ve kültürünü yitirmiş olacaktır.
Hazırlanan taslakta Ankara ve İstanbul’da iki cemevi açılması ve Alevi toplumu ile hükümet arasındaki ilişkileri yürütmek üzere kırk kişilik bir kurul oluşturulması da var. 22 Temmuz seçim öncesine kadar Alevileri gündemine almayan, cemevlerine “Cümbüş evi” diyen zihniyetin bu açılımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ve benzeri işler sadece göstermelik ve samimiyetten uzak ve hatta tiksindiricidir. Demokrasi deyip demokrasiyi, laiklik deyip laikliği çiğnemeleri gibi. Alevilik hizmetleri diye de Aleviliğin-Bektaşiliğin değerlerinin de kuşa benzeyeceğinden emin olabilirsiniz.
Bırakın basit, göstermelik enstitü veya kırk kişilik kurulları, Devletin üniversitelerinde bile “Üniversite her düşüncenin özgürce anlatıldığı yer olmalıdır.” kılıfı altında, gerçekte bilim ve düşünce özgürlüğünü ortadan kaldırmayı amaçlayan, geleceğimiz olan öğrencileri de, öğretim üyelerini de bölünmelere götürecek olan dinsel giyim sergileme yarışına yeşil ışık yakan bir zatı YÖK başkanı yapıyor.
Bunları yapanlar ve yaptıranlar bu tür giysilerin kadın erkek eşitliğini reddeden, inançlar dâhil her görüşün özgürce irdelenmesi gereken üniversite çatısı altına bilim özgürlüğünü değil, bir inancın kabulü mesajını veren bir giyim olduğunu çok iyi biliyorlar.
Böyle bir zihniyetin, Alevi-Bektaşi toplumuna enstitü açarak, cemevi yaparak, dede, zâkir yetiştirerek hizmet etmek istemesi, çok düşündürücüdür. Bu düşüncesinin altında, çok daha farklı amaçların bulunduğunu söylemek için kâhin olmaya gerek yoktur.
Alevi-Bektaşi toplumunun demokratik talepleri sizce nelerdir?
a) Bütçeden dine para ayırma işine son vermek ve Diyaneti feshetmek
b) Tüm inançların örgütlenmesi ve kurumlaşması önündeki engelleri kaldırmak ve bu konuda her türlü yaptırımlardan vazgeçmek.
c) Devletin tüm inançlar karşısında tarafsız ve eşit uzaklıkta olması ve dolayısıyla zorunlu din derslerinin kaldırılması.
d) Devlet olarak inanç guruplarından birisinin, diğerinin özgürlük alanına müdahale ettiğinde, engel olmak.
e) Belli inanca yönelik resmi okulları kaldırmak, cemaatlerin kendi inançlarıyla ilgili okulları, laiklik ve diğer inançlara karşı eğitim vermemek kaydıyla kontrollü serbest bırakmak.
SERÇEŞME
Divanyolu Cad. No. 54, Erçevik İşhani 102 34110 Eminönü – İstanbul
Tel/Faks: 0212.519 56 35
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Genel Ajans Basım, Dağıtım Organizasyon Ltd Şti.
adına Ahmet Koçak
Genel Yayın Yönetmeni Esat Korkmaz
ISSN No:1304-986
15 Aralık 2007, Cumartesi