Hüseyin DEMİRTAŞ
Aleviler son yıllarda yaşadığı gibi bir dönemi Türkiye’de hiçbir zaman görmemişti. Ülkemizin egemenleri, adını açıkça yazalım; AKP Hükümeti ve ortağı Gülen Cemaati Alevilerin üzerine yakın tarihte hiç görülmediği kadar pervasızca geliyorlar. Sol gösterip sağ vuruyorlar. Dost görünüp düşmanca saldırıyorlar. Özetle çok acımasız hareket ediyorlar.
Aleviler bunların döneminde olduğuna benzer bir zulmü pek görmediler desek yalan söylemiş olmayız. Bu ikili iktidarın vukuatı çok büyük…
Tekrara düşmek pahasına söylersek geçen yıl 12 Eylül’de yapılan anayasa referandumu kampanyası boyunca Başbakan Tayyip Erdoğan kasten, bilerek ve isteyerek Alevileri hedef tahtasına oturttu. Yüksek Yargıda Alevi kadrolaşması olduğunu ima ederek, “Türkiye’de dedelerden talimat alma dönemi bitecek” dedi. Hızını alamayarak, Orta Anadolulu ve milliyetçi-muhafazakâr seçmen tabanının oyunu alabilmek için yargı erkine Alevilerin hâkim olduğunu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde okuduğu bir şiirden dolayı kendisini mahkûm eden hâkimin Alevi olduğu yalanına sığınmaktan bile çekinmedi. Anlaşılacağı üzere Erdoğan açıkça Alevi düşmanlığı yaptı, halkı birbirine düşman kamplara ayıracak bir kampanya yürüttü.
Referandum sonrası da Alevilere yönelik saldırılar, tacizler, fişlemeler bitmek bilmiyor. Medyaya her gün bir yenisi yansıyor. Ya yansımayanlar? Örneğin 13 üniversite hastanesinde yürütülen bir anket çalışmasında, ne alakası varsa hastalara “Alevi misiniz Sünni misiniz?” diye sorulmuş. “Kanser tanısı konulduktan sonra inancınızda bir değişiklik oldu mu” sorusu yöneltilmiş. Kısaca bilimsel bir çalışma yapıyoruz bahanesiyle de Aleviler fişlenmiş.
Alevilere karşı yapılan hak ihlalleri bunlarla da sınırlı değil. En çok “Alevilerin sorunlarını çözüyoruz” denilen bir dönemde, Alevi açılımlarının, 7 Alevi Çalıştayı’nın yapıldığı bir Türkiye’de adeta Alevilerle dalga geçiliyor. Bu nasıl Alevileri ciddiye almak ve sorunlarını çözmekse, en hassas olunan Sivas Madımak Katliamı davasında bile skandal üstüne skandal yaşanıyor. Madımak Oteli'nde 2 Temmuz 1993'te ateşe verilerek 37 kişinin öldürülmesiyle ilgili davada, yedi sanık arasında yer alan ve tutuksuz yargılanan Yılmaz Bağ'ın katliamdan 14 gün sonra evlendiği ve 2006'da da öldüğüne dair nüfus kayıt bilgileri mahkemeye ancak 2011 yılında ulaşabiliyor. Aynı davadan sanık olarak aranan eski Refah Partili (RP) Sivas Belediye Meclisi Üyesi Cafer Erçakmak'ın Fransa'dan iadesi bir türlü sağlanamıyor.
Kısa bir süre önce de aranan ama bulunamayan sanıklardan İhsan Çakmak'ın 2007'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde çalıştığı, Amasya'da asker olarak görev yaptığı ve 2000 yılında ise ehliyet aldığı ortaya çıkmıştı.
Asıl skandallar ise 7 Alevi Çalıştayı ve sonrasında yaşanıyor. Alenen Alevilerle alay ediliyor… Aleviler zorunlu din derslerinin kaldırılmasını istiyor. Onlar okullara ikinci bir din dersi getirme hazırlıkları yapıyor. Hem de uygulamalı! Yargıtay, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve pek çok mahkeme zorunlu din dersleri insan hakları ihlalidir ve dolayısıyla kaldırılmalı diyor. Onlar, Aleviliği de müfredata katmak için yangından mal kaçırır gibi devşirme Alevilerden oluşan bir gizli komisyon kuruyor ve yeni din dersi kitapları hazırlatıyorlar.
****
Aleviler, cemevleri resmen ibadethane olarak tanınsın diyor. Hükümet, tanımama ısrarı yetmezmiş gibi, cemevlerine yeni bir icatla “inanç ve erkân merkezi”, Alevi dedelerine de “inanç önderi” sıfatlarını takarak hileli yollara başvuruyor. Böylelikle cemevlerinin camilerle eş ve eşit statüye gelmesi engellenirken, dedelere maaş bağlayaraktan hem Alevilerin gözü boyanmış oluyor hem de Aleviliği devlete bağlama hedefleniyor. Ayrıca bu yolla Aleviliğin kimyasıyla, dokusuyla, genleriyle ve iç işleyişiyle oynanmış oluyor. Bakalım buradan ne gibi bir “ucube” çıkacak?
Aleviler, Alevi yerleşim yerlerine cami yapılmasın talebinde bulunuyor. Hükümet, kaymakamlıklar ve Diyanet Alevi köylerine gizli gizli cami yaptırma kampanyaları yürütüyor. Çanakkale’nin cami bulunmayan bir Alevi köyündeki cami inşası Hıristiyan köyünü İslam’a döndürmüş gibi büyük bir sevinçle selamlanıyor. Oysa bunlar samimi olsa, derhal Alevi köylerindeki imamları merkeze alır ve camilerin cemevine çevrilmesine izin verir.
Bu hükümet döneminde özellikle son 3–4 yıldır hem Alevilere şirin görünmek isteniyor hem de her alanda Alevi varlığına tahammül azalıyor. Yüksek bürokraside neredeyse tek Alevi bırakılmadı. Alevi vali, kaymakam, genel müdür bir yana okullardaki Alevi hizmetliler bile görevden alındı. Bazı belediyelerde önceki dönemden kalan Alevi memurlar en olmayacak görevler verilerek, yıldırılmaya ve istifaya zorlanıyor. Örnekler saymakla bitmez. Tabiri caizse, nasıl yükseklere çıktıkça hava azalıyorsa, Alevilere de devletin yüksek makamlarında yer yok. Alevilere buralarda nefes almak haram hale getirildi. Bunlar abartı da değil. Hatta Alevilerin yaşadığı bazı sıkıntılar yazıyla tarif edilemez boyutlara ulaştı.
****
İktidarın diğer ayağı Gülen Cemaati de boş durmuyor. Kendilerine bağlı başta Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV olmak üzere yazılı ve görsel yayın organları, Aleviler hakkında her türlü asparagası (yalan haber), iftirayı ve dezenformasyonu üretmekte sakınca görmüyorlar. Cemaat özellikle yüksek yargı başta olmak üzere çeşitli devlet kademelerindeki Alevi kökenlilerin isim listelerini yayınlıyor. Bunlara olmadık ithamlarla saldırılıyor.
Evet, tekraren belirtelim ki, Aleviler Türkiye’de en sıkıntılı dönemlerini yaşıyorlar. Her yerde sıkıştırılıyorlar. Sünnileşmeye zorlanıyorlar. Alevi çalışanlar önce Cuma namazına, sonra da vakit namazlarına gitmeye yer yer teşvik, daha çokta mecbur ediliyorlar. Ramazanda ise oruç tutmamak özellikle Anadolu kent ve kasabalarında büyük suç teşkil ediyor. Dindar bir Sünni gibi yaşamayan herkes dışlanıyor; işinde yükselmek istiyorsa, ağzıyla kuşta tutsa hal ve gidişatı bu şablona uymuyorsa vay canına!
Neticede Türkiye, hızlı adımlarla şeriat yönetimine götürülüyor. İslamcılaşan günlük hayatta ve kamusal alanlarda nefes almak adeta imkânsız hale geliyor. Kimler için? Tabii ki diğer kesimler de var bu kasvetli havadan rahatsız olan ama asıl mağdur ve kurban olarak genelde Aleviler öne çıkıyor. Çünkü Alevilerin toplumda teşhisi kolay oluyor. Deyim yerindeyse, ak koyun sürüsü içinde kara koyunlar gibiler…
Ancak hiçbir zulüm ilelebet payidar olmaz ve olamayacak! Unutulmasın ki, Alevilere yapılan bu akıl almaz baskılar, yıldırmalar, psikolojik harekât, devletten ve iş hayatından tasfiye operasyonları, asimilasyon çabaları Aleviler arasında büyük bir öfke birikmesine yol açıyor. Özellikle genç Aleviler gidişattan ve hükümetin icraatından son derece rahatsızlar. Zira gençlerin önleri kapanmış, gelecek perspektifleri karartılmış ve yaşam alanları ablukaya alınmış durumdadır. Gençler kendilerini boğulacak gibi hissediyorlar. Alevi gençleri, “İncitsen de incitme” felsefesinin kendi kimliklerini yok etmek için istismar edildiğini görüyorlar ve içlerinde bu gidişata karşı durmadan öfke oluşuyor.
Tamam, Aleviler uysaldır, barışçıdır, şiddete karşıdır; bugüne kadar kimsenin burnunu dahi kanatmamışlardır, Hz. Ali’nin zülfikarını bile tahta kılıç haline sokmuşlardır ama böyle giderse gençler bu denklemi bozacağa benziyorlar...
****
O nedenle ey ağalar, beyler sizlere sesleniyorum ve vurmayın Alevilere çağrısında bulunuyorum. Beni ister duyun ister duymayın ama Alevilerin üstüne fazla gelirseniz, her ne kadar çok hümanistte olsalar yine de bu tavrı bir kenara bırakabilirler. İsa Peygamber misali bir yüzüne tokatla vurana diğer yüzünü artık göstermeyebilirler. Eyüp peygamber sabrını taşımaktan her an vazgeçebilirler. Tarihte bunun örnekleri çok fazla. O nedenle egemenler kendilerine ve kurdukları düzenlerine çok güvenmesinler…
Aleviler içinden aradan çok uzun zaman geçse de gene Pir Sultan Abdal gibi birileri çıkıp, “Yürü Bre Hızır Paşa/Senin de çarkın kırılır/Güvendiğin padişahın/O da bir gün devrilir” diye meydan okuyabilir. Ya da Dadaloğlu benzeri biri, etrafına diğer bazı bağrı yanıkları da toplayarak, “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir” narasıyla dağları mekân tutar ve sizlere karşı burada ikinci bir cephe daha açabilir!
Hatırınızdan hiç çıkarmayın ki, burası aşkın ve isyanın mekânı Anadolu’dur. Bu topraklar her şeye kadirdir. Bugün olmaz denilen şeyler, bir bakarsınız davetsiz misafir gibi kapınızı aniden çalabilir… O yüzden daha fazla vurmayın Alevi’ye, gitmeyin üzerlerine bu şekilde diyoruz ya… Bıçak bir kemiğe dayanırsa, tutamazsınız Alevileri! Kâh Büyük Selçuklular karşısında Hasan Sabbah olup zamanın başveziri Nizamülmülk’e hiç beklemediği bir anda ve yerde suikast yapar; kâh Anadolu Selçukluları karşısında Baba İshak ve Baba İlyas olarak başı çekip isyan bayrağını açabilirler. Aynen 1415’lerdeki gibi Şeyh Bedrettin, Torlak Kemal, Börklüce Mustafa donunda yeniden hayat bulup, “yârin yanağından gayri her şeyde ortaklık” sloganıyla meydanlara dökülerek eşitlikçi, kardeşçe ve hakça bir düzen için baş kaldırabilirler.
Şimdi sizler kendinizi çok güçlü, rakipsiz ve zirvede hissediyorsunuz. Bunda haklı olabilirsiniz. Aynı Kanuni Sultan Süleyman dönemi gibi… Ancak her zirve aynı zamanda düşüşün de başlangıcıdır. Malum Osmanlı’nın en ihtişamlı yükselme döneminde toprakları ellerinden alınan, ağır vergiler altında ezilen başta Aleviler olmak üzere zamanın ezilenleri Hacıbektaş Tekkesi 2. Postnişini Kalender Çelebi liderliğinde ayaklanma başlatmıştı. Nasıl ki, daha sonra bu kitleler yenilgiden sonra bile Bozoklu Celal adında birisi öncülük ettiği için Celali İsyanları adı verilen kalkışmalarını on yıllarca devam ettirdilerse, bir grup Alevi de sabırtaşı çatlarsa bugün yeni metotlarla benzer mücadeleyi neden seçmesin?
Sizler Alevileri böyle sıkıştırmaya, hayat damarlarını kesmeye devam ederseniz, hiçbir çıkış yolu bırakmazsanız korkun Alevilerden korkabildiğiniz kadar… Zira Aleviler bu ülkede askere gidiyor, vergi veriyor ve diğer vatandaşlık görevlerini eksiksiz yerine getiriyor ama siz onları eş ve eşit yurttaş olarak görmüyorsunuz bir türlü. Pasta üretilirken herkesten daha çok katkı yapıyorlar ama paylaşılırken masada yoklar… Kendi taraftarlarınıza, açıkça yazalım Türk-Müslüman ve Sünni olana yapılan en ufak haksızlığın peşini bırakmazken, bu haksızlığı yapanın anasından emdiği sütü burnundan getirirken, Madımak’ta Alevileri yakan katilleri koruyup kolluyorsunuz. Sizinki can da Alevi’nin ki patlıcan mı?
Kısaca demokrasiyse de özgürlükse de bunu sadece kendiniz için istiyorsunuz. “Hep bana Rabbena” diyorsunuz. Kendinize Müslümansınız yalnızca. Ülkenin bütün külfetine katlanıyor Aleviler ama nimetlerin neredeyse tümünü hep sizler ve yandaşlarınız kapıyor.
Vakit geç olmadan varın farkına Alevilerin çok büyük rahatsızlık ve tedirginlik içinde olduğunun. Anlayın artık gittiğiniz yolun yanlışlığını! Yoksa “Keser döner sap döner; bir gün gelir hesap döner!” İşte o zaman artık bu selin, bu dalganın, bu büyük kalkışmanın önünde Alevi kanaat önderleri dâhil kimse duramaz! Birileri canından bezerse, “Yetti gayri” deyip Mısır’da, Libya’da, Yemen’de olduğu gibi sokağa çıkabilir!
Alevilerin yüzde yüze yakını şiddetin, silahın ve her türlü zorun çözüm olmadığını; bu yolun en başta kendi toplumlarına zarar getireceğini bildikleri halde olabilir bütün bunlar…
Aman dikkat diyoruz. Uyarması bizden, tedbir bugün burnundan kıl aldırmayan müstekbir (büyüklük taslayan) ilgililerden…
---------- o O o ------------
Butzbach, 4 Mart 2011
— Bu Makale Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun (AABK) Aylık Yayın Organı Alevilerin Sesi Dergisi’nin 147. Sayısında Yayınlanmıştır —
Alevi Haber - 28 Mart 2011