Yusuf Baran BEYİ
“Gökler ve yer adaletle ayakta durur.”der Hz.Muhammed. Bu,adaletin olmadığı yerde barış ve huzurun olamayacağı demektir. Doğanın bir uyum içinde olduğuna vurgu yapılırken, adaletsizliğin doğuracağı felâkete de işaret edilmektedir. Açılımı ‘Adalet ve Kalkınma Partisi’ olan AKP’nin, altı yıllık iktidar serüveni, islami kimliği olmasına rağmen, Hz. Muhammed’in söylemiş olduğu bu vecizeye uygun bir yol izlemediği görüldü. Onun için AKP, demokrasi ve barış için ‘pusula’, Erdoğan’ın da sorunların çözümünde ‘önder’ olamayacağını gelişen süreç fazlasıyla gösterdi. Çünkü parti olarak, ‘derin’ odaklardan korkuları var. Onun için kapatılmaktan kurtulan AKP’yi yeniden demokrasinin umudu olarak göstermenin yanılgısı yaratılmamalıdır.
Bu ülkede barış ve demokrasinin önünde en büyük engel olarak duran bir soruna giriş yaparak konuyu sürdürürsek.
Biliniyor ki en azından 2000’li yıllardan bu yana, bu ülkede Kürtler hep barış talep ettiler. Taleplerine her defasında kanlı operasyonlarla yanıt verildi. Barışı talep edenler, adeta suçlu ilan edilerek, şiddete maruz bırakıldılar. Tutuklanıp cezaevlerine kapatıldılar. Barış talebinin suç sayıldığı bir ülkede, asker doğup asker ölmeyi Türklük zanneden zihinsel bir atmosferde, barışı yaşatmanın zorlukları, insanlara bedel ödetir hale geldi. Değerleri elinden alınmış, tarihini, yaşadıklarını ve sonra kendisine zülüm edenini unutan bir toplumu, yeniden belleğine ulaştırmanın mutlaka bir yolu olmalıdır. Yoksa savaş gücünü elinde tutan şahinler, bu coğrafyanın güvercinlerine yaşama hakkını tanımayacaklar. Miğferli medyanın barış karşıtlığı tutumu, bu işin içine dahil edildiğinde, nasıl bir buz dağıyla karşı karşıya olduğumuz, gayet açık.
İktidarı, muhalefeti ve medyasıyla hep bir ağızdan savaş çığırtkanlığı yapılırsa, elbette barışın yaşama şansı olmayacaktır. Hal böyleyken AKP, dışındaki siyasi güçleri etkisizleştirip, devleti tümden ele geçirme arzusuyla hareket edip, süreci kendi ‘derin’ meselesi haline getirirse, birileri kalkar AKP’ye kesilecek faturanın büyüklüğünü hatırlatacaktır. AKP, sadece İslamcı tabanından gelen talepler doğrultusunda sistemi zorlarsa, devletin bürokratik kademelerini tümden ele geçirme hamlesini yürütürse, karşıt güçler elbette bu hamleyi AKP’ye yönelik bir durdurma operasyonuna dönüştürecektir. AKP’nin kapatılma davası, tam da buna örnek teşkil ediyor. Yeri geldiğinde mazlum/mağduru oynamak, sonra dönüp, sistemin sevmediği kesimlere saldırıp ‘tiran’ olmak, AKP’nin omurgasızlığını gösteriyor. Diyarbakır’da “Bu ülkede Kürt sorunu var” diyen Erdoğan’ın, Ankara’ya gelip operasyonlar için düğmeye basması,ikiyüzlü/savruk siyasetin bir yansıması değil midir? “Ben de Ali’yi severim” diyen Erdoğan, Alevilerin sorununu unutup, ‘türban’ yasasını, demokrasi söylemleri altında polis yasasını ve emekçilerin boğazını sıkan SSGSS anti demokratik yasalarını çıkarmadı mı? Bu coğrafyanın yarısında sürdürülen askeri operasyonları ve 2008 1 Mayıs’ında işçilerin sırtına inen copları ve atılan gaz bombalarını ne ile açıklayacağız peki?Onun için AKP, artık bu stratejik emellerinden vazgeçmeli. Yoksa her şey başladığı gibi biter.
Görüldüğü gibi ülkemizde çekilen kılıçların şakırtısından dolayı, demokrasi ve barış taleplerimiz çoğu zaman etrafımıza örülen şiddetin tel örgülerine takılmaktan kurtulamıyor. Onun için ivedilikle sivil demokratik güçler, ortak mücadele alanı yaratmalıdırlar. Dağınık duran sol ve demokrat ses, koro halinde bu ülkenin özgürlük türkülerini haykırmadıkça, yüreğimizi aşındıran acıların sonu gelmeyecektir. Bir adım ileriye çıkan şiir, bakın ne diyor? Çekilen kılıçlar,yüreğimizin acılarına vurgun/Biz ise barışa sevdalıyız/Uçuk maviye güvercinler…Mezopotamya’nın koynunda Fırat kanarken/Anadolu,oturmuş bozkırına ömrüne ağlıyor./Ve Munzur’da yağız bir çocuk/Adı Umut/Uçurtması Barış/İpleri koparıp özgürlüğe uçacak/Gece karanlık/Gece tarihe giden mavi bir yolculuk…
Umut’un ve Barış’ın özgürlük sevdası, bir barış gününde hepimizin tutkusu olsun.
Yusuf Baran BEYİ
Alevihaber.com - 2 Eylül 2008
Not: Bu yazı 29.08.08'de Evrensel'de yayınlandı.