CEMAAT CENNETİ BİR KENT: ADAPAZARI
BİRGÜN GAZETESİ DİZİ YAZI VE ARAŞTIRMA DOSYALARI / MAHALLE BASKISINDAN DEVLET BASKISINA
Adapazarı, pek çok etnik kökenden insanı barındırmasının yanısıra, göçler nedeniyle farklı türden hemşerilik örüntülerinin de bulunduğu bir kent. Bu yönüyle Adapazarı kelimenin tam anlamıyla kozmopolit bir kent olarak tanımlanabilir. Adapazarı’nda yaklaşık 46 bin öğrenci yaşıyor. Ne var ki geçmişten bugüne muhafazakâr bir yapıya sahip olan kentte ne kozmopolit yapı ne de öğrenciler bu muhafazakâr yapıyı aşındıramıyor....
Adapazarı’nın belirleyici özelliklerinden biri 1999’daki depremle birlikte şehrin ve onunla birlikte sosyal yaşamın tamamen yıkılmış olması. Şehrin ve sosyal yaşamın yeniden inşası ise AKP’ye düştü. Şehrin mevcut merkezinin bulunduğu coğrafyanın deprem karşısındaki kırılganlığı nedeniyle AKP, mevcut merkezin kuzeyinde büyükçe bir alana yaklaşık 10 bin yeni konut yapılması için olanak sağladı. Ne var ki, eski şehri ve alışkanlıklarını terk etmek istemeyen, dahası şehrin ekonomisinin gerçekleştiği yeri bırakamayan halk bu yeni merkeze gitmek istemiyor. Şehrin idari merkezinin de henüz taşınmamış olması bu kararı belirliyor.
Adapazarı bir ‘Öğrenci Kenti’ Ama öğrenci için kolay bir kent değil. Çünkü Adapazarlılar, Adapazarı’nın kente gelen öğrenciyi kendine benzeten tek şehir olduğunu söyleyerek kendileriyle bir bakıma bununla övünüyorlar.
Adapazarı’nın bir başka niteliği de çok bereketli tarım topraklarının varlığı sayesinde tarımdan hiçbir şekilde kopmamış olması. Ne var ki bu noktada da ilginç bir durum göze çarpıyor. Muhacir ve manavların ağırlıklı oldukları köylerdeki hayat görece çok daha az muhafazakâr iken, örneğin içki konusunda çok daha normal bir tutum izlenirken, şehir ve özellikle şehirdeki esnaf ağı giderek tutuculaşıyor. Bir yandan üç dönemdir belediye başkanlığı yapan Süleyman Dişli’nin bazı konularda son döneminde daha açık bir tavır izlediği söyleniyor, diğer yanda ise örneğin alkol meselesinde ipleri iyice sıkılaştırdığı. Daha açık tavır izlediği konuların başında ise Aleviler geliyor. Görüştüğümüz Adapazarlılar, Alevilerin son bir iki yıla kadar kimliklerini kesin olarak gizlemek durumunda kaldıklarını, ama son zamanlarda rahatça olmasa bile eskisine oranla daha görünür bir biçimde kendilerini ifade ettiklerini ifade ediyorlar.
DÖRDÜNCÜ MURAT YERİNE MAFYA
Adapazarı’nda yaşayan onca öğrenciye rağmen gençlerin sosyalleşip, birlikte zaman geçirebilecekleri mekân sayısı parmakla gösterilebilecek kadar az. Bu mekânlardan içki bulunduranların sayısı ise yalnızca iki. Zaman zaman bar açma girişimleri oluyorsa da gerek çevreden gelen tepkiler, gerekse birtakım güvenlik nedenleriyle hemen kapanıyor. Adapazarlılar, kentte birbirinden farklı alanlarda, mahallelerde çalışan birden fazla mafya grubu olduğunu ifade ediyorlar. Bu da özellikle içkili mekânların varlıklarını sürdürmelerini zorlaştırıyor.
Kadınlar konusunda söylenebilecek ilk şey, öğrenciler dışında neredeyse herkesin türbanlı ya da tesettürlü olduğu. Belediyede çalışan kadınların da hemen hemen tamamı örtülü. Özellikle görünür yerlerde, fatura ödeme gişelerinde, halkla ilişki servislerinde, belediyeye ait mekânların tamamında türbanlı kadınlar çalışıyor. Yine köy ve mahalle sağlık ocaklarında da türbanlı eleman çalıştırıldığı ifade ediliyor. Türban konusunda, belediyenin bir yüceltme girişiminde olduğu açıkça hissediliyor. Ancak son birkaç yıla kadar çarşafın da yaygınlaştığı, son yıllarda ise çarşafın çekilip yerini türbanın aldığı ifade ediliyor. Bu da yine cemaatler arası rekabetin burada da görüldüğünü gösteriyor.
ADETA CEMAAT CENNETİ
Adapazarı adeta bir cemaat cenneti gibi. Daha önceleri İsmail Ağa cemaati çok güçlüyken, şimdi dengenin Nurcular lehine değiştiği anlaşılıyor. Belli gazeteler adeta bir kimlik kartı olarak kullanılıyor. Bunun ötesinde Süleymancılar, İskender Paşa başta olmak üzere Nakşibendi cemaatlerin hemen hemen tamamı, Kadirîler’in çeşitli kolları şehirde tam anlamıyla temsil ediliyorlar. ‘Milli Görüş’ün kalesi olarak bilinen, Necmettin Erbakan’ın korumalarını yetiştiren, 1980 öncesinde Erbakan’ın ‘Akıncıları’nın kendileri için kurtarılmış bölge olarak ilan ettikleri Adapazarı’nın bu görünümü, Adapazarlılar tarafından da Düzce Ayaklanması’na kadar dayandırılıyor. Mevcut belediye başkanından hemen önceki dönemde SHP’nin belediyede olması ise bir tür “kaza” olarak görülüyor, sağ içi rekabetin yarattığı bir fırsat olarak değerlendiriliyor.
Adapazarı’nın bir başka ilginç yönü ise merkezî yönetim tarafından atanan pek çok hâkim, savcı, öğretmen vb. erkânın sola yakın olması. Bu nedenle yerel halkla merkezî yönetim arasında çeşitli bariyerler bulunuyor. Mülki yönetim ile önemli bir kopukluk yaşandığı sıklıkla dile getiriliyor. Bu durumun da AKP’nin yerel yönetimi rahat kullanabilmesinin altında bu bariyerlerin bulunması gösteriliyor.
Ramazan’da ise Adapazarı daha ağır bir ritme giriyor. Tekel bayilerinin bir ikisi dışında kapalı olduğu, mevcut içkili bir iki lokantanın kapalı, bir barın ise sahibinin “inadı yüzünden” açık olduğu ama müşterisiz kaldığı Adapazarı’nda her şey Ramazan’a göre ayarlanıyor. Sokakta içmenin sakıncalı olabileceği, eve bile içki götürürken fark edilmemek gerektiği konuşma aralarında kaydediliyor. Caddelerde sigara içen kimse görülmüyor. Yemek mekânlarının büyük çoğunluğu da kapalı. İftar saatinde servis açılıyor. Cuma namazında ise genellikle dükkânlar kapalı.
İSTERSEN ÖRTÜNME!..
Adapazarı şehir merkezinde belirli bir yaşın üzerinde ve öğrenci olmayan kadınların çok büyük bir çoğunluğu türbanlı. Tesettür modasının hayli gelişkin olduğu ise şehir merkezindeki mağazalardan anlaşılıyor. Türbanlı olmayan kadınların özellikle akşamları taciz edildikleri, yolda yürürken rahat bırakılmadıkları, kötü gözle değerlendirdikleri ifade ediliyor. Öğrencilerin şehirden dışlanmalarının nedeni de bu. Yine de üniversitede türban yasak olduğundan, eğitimini devam ettiren genç kızların bu yasak nedeniyle aile baskısından kurtulduğu anlatımlar arasında yerini alıyor.
Görüştüğümüz genç ve çalışan bir kadın üniversiteyi kazanabilmesi halinde ailesinin türban konusundaki talebinin ortadan kalkacağını bildiğini ancak üniversiteyi kazanamayınca türban kullanmak durumunda kaldığını anlattı: “Çünkü ben isteyerek örtmesem, kendileri söyleyeceklerdi. O zaman da bu bana çok ters gelecekti. Hem başörtüsüyle aram bozulacaktı hem de ailemle. Ben de kendiliğimden örttüm.” Babasının daha önceleri çok dindar bir insan olmadığını, belediye kadrosunda işçi olarak çalıştığını, işyerinden kaynaklanan etkiler nedeniyle dine yöneldiğini anlattı. Nişanlısının ailesinin de örtülü olduğunu ve hayatına bundan böyle bu şekilde devam edeceğini söyleyen görüşmeci bundan çok mutlu olmadığını ama yapacak bir şeyi de kalmadığını söyledi.
Kentte cemaatlerin ev toplantıları hayli yaygın. Ramazan ile birlikte bu toplantılara ‘teravih toplanmaları’ ekleniyor. Her cemaat kendi kuralları çerçevesinde ev toplantıları düzenlerken, gerek kamu çalışanlarının gerekse ev kadınlarının toplantılara iştirak etmesi için sürekli talepte bulunuluyor. Dışlanmama düşüncesiyle de bu davetlere insanların gitmek durumunda kaldığı ifade edilirken, özellikle yoksul kesimlerin, cemaatlerden ve AKP’li yerel yönetimden beklentilerini karşılamak için bu toplantılara rağbet ettiği belirtiliyor.
HASARLI BİNA ÖĞRENCİYE
50 bine yakın üniversite öğrencisinin bulunduğu Adapazarı, öğrencileri son yıllara kadar neredeyse görmek bile istemiyormuş. Üniversite öğrencilerinin şehir için bir tür kirlilik, yozlaşma nedeni olacağını düşünen Adapazarlı büyük bir çoğunluk öğrenciye ev vermemeyi alışkanlık edindiği gibi, özellikle depremden hemen önceki dönemde bazı esnaf kesimleri ev sahiplerini öğrencilere ev vermemek konusunda uyarıyormuş. Depremden sonra ise hasarlı binalar onarılarak öğrencilere bir hayli yüksek ücretlerle kiralanmaya başlamış. Bu duruma üniversitenin de ses çıkarmadığı anlaşılıyor.
Öğrencilere ev vermek istemeyen esnaf kesimleri, cemaat evlerini ise destekliyor. Cemaat evlerinin desteklenmesinde belediye ise aracı görev görüyor. Esnaftan herhangi bir konuda belediyeye işi düşen, yahut şirketlerden ihale alanlara belediyeden “Şu kadar öğrenciye burs ver, sonra konuşalım” denildiği ifade ediliyor. Belediyenin bir tür eğitim hizmeti gibi gördüğü ve açıkça yaptığı bu olay, kentte özellikle Nurcular’ın serpilmesini sağlamış görünüyor. Kentin pek çok yerinde ‘Işık Evi’ benzeri tarikat evlerine rastlamak mümkün. Pek çok kentte yaşandığı gibi katı kuralların uygulandığı bu evlerde öğrenciler, dini konularda eğitime tâbi tutuluyor. Kente yeni gelen öğrenciler, bir cemaatin elinden kurtulsa diğerine yakalanmaktan kendini kurtaramıyor.
Genel kanı gençlerin Adapazarı’nda birer sömürü kaynağı olarak görülmesi… Esnafın okulun açık olduğu dönemlerde öğrenciyi “kazıklamak” için her fırsatı değerlendirdiğini, özellikle depremden sonra kentin ekonomisinin düzelmesinde öğrencilerin çok büyük payı olduğu, yine de yerli halkın öğrencilerden hazzetmediği aktarılırken, “Burada öğrenciye nefes aldırmıyorlar. Yabancı ise en ufak bir şeyde uyarmaya başlıyorlar. Öğrenci olduğunu anladıkları anda sana sanki suçluymuşsun, şüpheliymişsin gibi bakıyorlar. Bu yüzden de öğrenciler kampustan çıkmıyorlar. Şehirde yaşayanlar da mümkün olduğunca ortalıkta görünmüyorlar. Görünenler ise daha çok cemaatçiler. Onların dokunulmazlığı var, onlara kimse bir şey demiyor” ifadeleri kullanılıyor.
LÜMPENLİK BURADA DA ÖNE ÇIKIYOR
Gençler geçen yıl Sapanca’da yaşanan taytlı sporculara yönelik saldırı olayına da gönderme yaparken, gençlerin kentte diledikleri gibi giyinmesinin her zaman sorun olduğunu, özellikle “bir an önce okulu bitirip gitmek isteyen öğrenciler”in de bir sorunla karşılaşmamak için oto-kontrol uyguladığını aktardılar. kampusta görece rahat olunduğunun altı çizilirken, burada da yer yer ‘ülkücüler’in sorun yarattığı anımsatıldı. Üniversite öğrencilerinin yanısıra, kentte yaşayan çok ciddi bir çalışan genç nüfus olduğunu da kaydeden gençler şöyle konuşuyor:
“Onlar da ya çok rahatlar ya da zaten ihtiyar gibiler. Çoğu cuma namazına gider, ama akşam da birahaneye gider. Sorsan üniversite öğrencileri için onlar da babaları, anaları ne diyorsa onu derler, ama bir yandan da kimileri onların giydiklerini giymeye, onlar gibi davranmaya çalışırlar. Aralarında rekabet var”
Kız-erkek ilişkilerinin de yine benzer seyirde olduğu anlaşılıyor. Türbanlı bir kızın erkek arkadaşıyla sokakta görüşmesine ses çıkarılmazken, başı açık kızların normal arkadaşlarıyla yürümelerine bile tepki gösterilebiliyor. Adapazarlı bir üniversite öğrencisi bu durumun türbanlı bir kızla bir erkeğin yan yana yürümeleri halinde nasılsa nişanlı oldukları gibi bir kabulden kaynaklandığını söyledi. Görüşmeciler, bir bakıma türbanlı bir kızın nasılsa “namussuz bir şey” yapmayacağı ama başı açık kızların “her şeyi yapacağı” anlayışının kentte hayli yaygın olduğunun altını çiziyorlar.
KAÇIŞ MEKÂNI KERPE
Adapazarı’nda alkol tüketiminin ciddi anlamda baskı altında tutulduğunun vurgulanması gerekir. İçki tüketilebilecek yerlerin sayısı parmakla sayılabilecek kadar az (kent merkezindeki iki otelin lobisi, iki bar, bir ocakbaşı, bir et lokantası), birahane sayısı çok fazla olmakla birlikte gençlerin ve ailelerin gitmeyi tercih etmediği yerler. Belediyenin alkollü mekânlar konusundaki politikası aile mekânlarını, iyi görünen yerleri, anacaddeleri alkolden arındırıp, alkolü mümkün olduğu kadar “kirli, pis, düşük, aşağı” bir şey olarak gösterme yolunda. Yeni ruhsat hiçbir şekilde verilmiyor. Ancak merkezî yönetimden turizm belgesi alınabiliyor ki söz konusu Adapazarı olduğunda merkezî yönetim bu işi de zorlaştırabiliyor. Bu nedenle açık olan iki bar da; dernek lokali durumunda. Ne var ki; alkollü mekânlarda bulunmak, görünmek kentte iş yapmak, sözünü dinletmek, varlığını sürdürmek isteyen işadamı, bürokrat, öğretmen, memur vb. için büyük bir engel teşkil ediyor. Bu nedenle haftasonları genellikle Kerpe gibi küçük yazlık yerleşmelere ya da İstanbul, İzmit, Bursa gibi merkezler tercih ediliyor.
Kerpe’de konuştuğumuz bir mekân sahibi, “Buraya geliyorlar, birbirleriyle sohbet ediyorlar, eğleniyorlar, yiyip içip şarkı söylüyorlar, ertesi gün Adapazarı’nda birbirlerini tanımazlıktan geliyorlar. Buraya geldiklerini saklı tutmak için yapıyorlar bunu” saptamasında bulundu.
Adapazarı’nda zabıta sık sık herhangi bir nedenle işletmeleri denetlemeye geliyor ve bu işlemler müşteriler içerideyken yapıldığından rahatsızlık yaratıyor. Polis denetimleri de hayli yaygınlık gösteriyor. Özellikle işlerin yoğun olduğu akşamlarda kimlik denetimi yapmaya ekiplerin geldikleri ifade ediliyor. Herhangi bir neden olmadığı halde bu tür işlemlerin yapılmasının, özellikle yerli halkı alkollü mekânlardan uzak tutmaya yaradığı kaydediliyor.
CEMAATLER ‘AKŞAMCI’NIN PEŞİNDE
Adapazarı merkezinde konuştuğumuz bir bar işletmecisi özellikle esnafın alkol konusunda son derece tutucu olduğunu anlattı. Nurcu bir esnafla arasında geçenleri anlatan bu kişi, “Benim tanıdığım bir kotçu vardı burada. Adam iflas etti. Alkol alırdı. Bunlar bir ekip olarak onu ziyarete gittiler. ‘Sana büyükçe bir yer tutalım, sermayeni koyalım, ne istiyorsan tamam. Hemen ödemek zorunda da değilsin. Sonra kârına ortak oluruz. Yalnız içkiyi bırakacaksın’ dediler. Adam da ne yapsın ‘evet’ dedi, içkiyi bıraktı da. Sonuçta ekmek parası.” Aynı kişi, Adapazarı’nda buna benzer esnaf ve ticaret erbabına yönelik pek çok olay yaşandığını vurgularken, cemaat ilişkilerinin neredeyse tüm ticari yaşamı denetim altına aldığına dikkat çekti.
FİİLİ KIRMIZI BÖLGELER
Adapazarı’nda alkol konusunda ilave edilmesi gereken bir başka şey de aslında yasal olmayan kırmızı bölge uygulamasının fiili olarak yaratılmış olması. Birahane, bar, içkili lokanta gibi yerlerin tamamı merkeze yakın iki cadde üzerinde, Ankara ve Fatih caddelerinde bulunuyor .
Şehrin kanaat önderlerinden biri de olduğu ifade edilen bir görüşmeci, “Adapazarı yeni muhafazakârlaşmadı, muhafazakârlığı dün de vardı ama AKP muhafazakârlıktan nasıl kâr edilebileceğini öğretti. Bu süreci olabildiğince hızlandırdı. Artık ticaretten gündelik yaşama tarikatlar söz sahibi. Kimin kimle iş yapacağından tutun da, nereden alışveriş yapılacağına onlar karar veriyor” dedi.
1970’lere kadar şehirde açık hava gazinosu, aile salonları dahil her türlü yer olduğunu, bu yerlere kadınlı erkekli gidilebildiğini, hiçbir sorun çıkmadığını anlatan aynı kişi, yakın tarihle birlikte bir anda her şeyin değiştiğini, önce Süleymancıların, sonra Milli Görüşçülerin kent merkezini koca bir camiye çevirdiklerini söyledi. Şehirde kadınlı erkekli bu şekilde gidilebilen o günlerden “yadigâr” bir tek Briç Kulübü ve Şehir Kulübü’nün kaldığını belirten görüşmeci “Onlara da bizim gibi birkaç ihtiyar gidiyor. Gençler hiç ilgilenmiyorlar” diye yakındı.
ADAPAZARI’NDA ALEVİ OLMAK
Adapazarı’nda Alevilerin özellikle son bir iki yıla kadar kendilerini neredeyse özenle saklayarak yaşadıkları ifade ediliyor. Yeni yeni kendilerini ifade etmeye ve daha fazla görünür olmaya başladıkları kaydediliyor. Bir Cemevi yok Adapazarı’nda; Pir Sultan Abdal Derneği bulunuyor. Aleviler Adapazarı’nda ayrı bir mahallede yaşamıyorlar. Daha çok şehir merkezindeler. Kentteki görünmeyen baskı, Aleviler’i kimliklerini gizlemeye iterken, bu konuda aktarılan tesbitlerden elde edilen izlenim, özellikle okullarda Alevi öğrencilere yönelik baskılardan çekinen ailelerin Sünnilere uyarak yaşamlarını sürdürmeye çalıştıkları yolunda.
Eğitimli ve kendi düzenini oluşturanlar ise; biraz daha rahat kendisini ifade edebiliyor. Ancak bu sayının Adapazarı’nda hayli düşük olduğu belirtiliyor. Kamuda çalışan Alevi memurlar, cemaatçi örgütlenmelerden ötürü daha sorunlu durumda olduklarından, genelde kimliklerini gizliyorlar. Başta Milli Eğitim ve Sağlık olmak üzere kamu kurumlarda, psikolojik baskının yol açtığı bu gizlenme gereksiniminin hayli yüksek olduğu ifade ediliyor.
BİRGÜN - 8 Mart 2009