Oral Çalışlar, Ekrem Dumanlı, Fehmi Koru ve Şener Aktürk’e :
Değerli Yazarlar,
18-19 Ağustos 2008 tarihinde köşelerinizde; Cumhurbaşkanı Gül’ün Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi anma etkinliklerine katılmış olması nedeniyle; “Hacı Bektaş tartışması…”, “Alevi Sünni gerilimine dur demek”, “Alevilerle yeni bir başlangıca var mıyız?”, “Gerçekleşmeyen Alevi Açılımının anlamı” başlıkları altında düşüncelerinizi kamuoyu ile, elbette biz Alevi-Bektaşilerle de paylaşmış oldunuz.
Duyarlılığınız için teşekkür ederiz.
O köşelerde biraz da bunun için varsınız.
Dünyaya ve elbette Aleviler ve istemleri konusuna da farklı açılardan bakmanızı doğal karşılıyoruz. Bu farklılıklarınıza karşın bizce bir ortak noktada buluşuyorsunuz. Ya da biz öyle anlamak istiyoruz. Bu ortak noktayı; “Yeter artık, bu yara daha fazla kanamamalı, ertelenmemeli, devlet ve Aleviler oturup konuşarak bu soruna bir çözüm yolu üretmeli ” şeklinde anladık.
Ekrem Dumanlı’nın “Cumhurbaşkanlığının varlık nedenlerinden biri de… Milletin tamamını samimi bir şekilde kucaklamak onların problemlerine çözümler üretmek, üretilen çözümlerin önünü açmak değil midir? ”
Oral Çalışlar’ın; “Cumhurbaşkanı Gül’ün şu sözlerinin de dikkate alınmasını düşünüyorum: ‘Tarihten bugüne ne yazık ki hepimizi incitecek bir takım yanlışlıklar olmuştur.’ Bunu bir özeleştiri başlangıcı olarak da alabiliriz. ”
Fehmi Koru’nun; “Yaşananların yeniden yorumu eşliğinde ülkedeki “Sünni-Alevi” sorununa daha sağlıklı yaklaşımda, çözüm yolları bulmak ve farklılıkları koruyarak birliğe ulaşmak daha kolay olabilir. Yeter ki, böyle bir sonucu istemesi gerekenlerde o istek oluşturulabilsin”
“Son Hacı Bektaş töreni, bana devlet yöneticilerinde böyle bir istek olduğunu düşündürdü. Şimdi iş benzer bir isteğin Alevilerde meydana getirilmesinde.”
Şener Aktürk’ün; “Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) hangi sebeplerden dolayı Kürtlerin sorunlarının çözümünde tarihi bir rol oynayabilecek potansiyele sahipse, AKP de Alevilerin sorunlarının çözümünde böylesi bir potansiyele sahipti(r). İşte tam da bu sebeple AKP’nin Alevilik açılımı kilit bir önemdeydi ve ondan vazgeçmesi iktidarında kaçırdığı en büyük fırsatlardan biri olarak tarihe geçeçek.” şeklindeki cümlelerini alt alta koyduğumuzda yukarıdaki anlamı çıkartabiliyorsak, doğru anlamışız demektir.
Biz Aleviler buradayız.
Ülkemizi sevmek, ortak değerlerimizi sahiplenmek, asker olma, vergi verme, artı değer üretme, eşitlik, özgürlük arzu etme, barışa özlem duyma konularında hiç kimseden daha geride değiliz.
İnadına yarışırız da.
Ortak düşmanımız; emperyalizm, bağnazlık, kör inanç, peşin hüküm, önyargı ve cehalettir.
Ortak düşmanımız; popülizm, oportünizm, günü birlik tutum, oy avcılığı, şirin gözükme hevesi, ne pahasına olursa olsun seçim kazanma anlayışıdır.
Ortak düşmanımız; kaderde, kıvançta, tasada bir ve beraber olan; aynı yağmurdan ıslanıp, aynı güneşle ısınan bu ülke insanları arasına yapay ayrılıklar sokarak oradan beslenen çevre ve kimselerdir.
Ortak düşmanımız; insanlarımızı kökenlerine, üretim ilişkileri içindeki rolüne, doğum yerlerine, inançlarına, kimliklerine, yaşam biçimlerine, siyasi tercihlerine, ekonomik düzeylerine, cinsiyetlerine bakarak farklı muameleye tabi tutan özde-sözde, asli-ikincil ayırımını yapan çevre ve kesimlerdir.
Biz bize dostuz.
Alevi-Sünni, Kürt- Türk kardeştir.
Devlet nedir?...
Bu anlamda Ekrem Dumanlı’nın; “Alevi-Sünni gerilimine dur demek” başlığındaki , “Sünni” sözcüğünden devleti kastediyorsa doğru, halkımızın bir kesimini kastediyorsa yanlıştır.
Devlet ‘Sünni’dir.
Sorun da buradadır.
Biz; devletin laik olmasını, yönetirken hiçbir dini referans almamasını, her inanç grubuna olduğu gibi,hiç inancı olmayan kimselere karşı da saygılı olunmasını bu anlamda her kesimin kendi inancını yaşamasına olanak tanımasını, özgür bir ortam yaratmasını, bu yolda kendi gereksinimlerinin yine kendileri tarafından karşılanacağı bir düzen kurmasını kimsenin inancının öbürüne göre daha seçkin, önde, öncelikli, saygın olmadığının bilincinde olmasını isteriz.
Alevilerle Sünniler, bugün artık, aynı apartmanlar, siteler, sokaklar, mahalleler, çarşılar, pazarlar, okullar, kışlalarda bir arada ve birlikte yaşamaktalar. Komşu, arkadaş, ortak, kirve, hısımlar… onların arasında bir sorun yok. Sorun farklılıkları kabul etmeyen, sindiren, yok sayan devletle Aleviler arasında. (Kürtler içinde aynı şey geçerli)
Yadsıyan, yok sayan, görmezden gelen devlettir.
Alevi-Bektaşi örgütlerinin yöneticileri; yıllardır, Kaymakamlık’lardan, Cumhurbaşkanlığı’na kadar çalmadık kapı bırakmadılar. Dilekçeler, mektuplar, raporlar sundular. Hiçbir yanıt alamadılar. “Hele siz önce kendi aranızda bir araya gelin” gibi mazeretlerle savuşturup savsaklandılar. Yürüyüşler, mitingler, boykotlar yaptı Aleviler… Bu da fayda vermeyince yargı yoluna gittiler. AİHM, Yargıtay, Danıştay kararlarını götürüp devletin kapısına astılar.
Okuyan olmadı.
Ne yapsın Aleviler.
Küssünler mi?..
Her gün bir şekliyle kırılıyor, rencide ediliyorlar.
Ekrem Dumanlı, Hacıbektaş’ta; “Pazar gazetelerinin neredeyse tamamında yer alan fotoğraflara göre Alevi vatandaşlarımızla Abdullah Gül sarmaş dolaş. Bu fotoğrafları gören herkes rahatlıkla işte devlet millet kucaklaşması demiştir.” gibi bir fotoğraf görmüş, oysa o “taşkın topluluk” daha başka bir fotoğraf gördü.
O “taşkın topluluk”un gördüğü fotoğrafa göre; Hünkar Hacı Bektaş Veli’yi Anma Etkinlerinin şu 45 yıllık tarihinde hiç olmamış, bir örneği daha önce hiç yaşanmamış, ne Demirel’in ne de Ahmet Necdet Sezer’in asla akıl etmedikleri bir şey oldu:
Abdullah Gül, anma etkinliği programına müdahale etti. Anma komitesinin belirlediği sunucular yerine, kendi sunucularını görevlendirdi. Onlar da hem Belediye Başkanının, hem de Seyfi Oktay’ın konuşma metinlerinin hem içeriğini hem de ne kadar uzun olup olmadığını merak ettiler. Her ikisini de kürsüde taciz edip susturdular. Bu durumu Seyfi Oktay;
“Bu koşullarda konuşmamı sürdüremeyeceğim” diyerek yarıda kesip indi, gazetecilere de; “Bu faşistliktir” diye tanımladı olup biteni.
Gül’le “sarmaş-dolaş olanlar” ise; keşke Hacıbektaşlılar, keşke Aleviler olsaydı, bu sağlanabilseydi, o “sarmaş-dolaş” olanlar Kayseri’den taşınmış, protokol tribününün çevresine yerleştirilmiş, Kayserili, hazırkıta hemşehrilerdi.
O “taşkın topluluk” un gördüğü fotoğraf ise buydu.
“Sonuçta” biz de bu işe fazla kafayı takmayıp, Ekrem Dumanlı gibi “her neyse ” diyerek öze dönelim.
Alevi-Bektaşiler arayış içindeler, kendi inançlarını, kültürlerini kendilerince yaşamak istiyorlar. Bunun kime ne zararı olabilir?..
Akıllı ve demokratik devlet; yoksayıcı değil, gerçekçi olandır. Mutsuz, kırgın, kızgın değil, mutlu, sakin, birleşmiş, buluşmuş yurttaşlar topluluğuna devletlik yapan devlettir.
Siz yazarlar bunun farkındasınız.
Gücümüz yetiyorsa devleti de bu ortak akla davet edelim.
Alevilerin federasyonları, konfederasyonları, dernekleri, vakıfları, dergahları, yazarları, düşünürleri var artık.
Sanmayın ki onlar ikide bir sokağa çıkmaktan mutlular. Kapınızın önüne yatak yorgan sermekten mutlular.
Siz yazdınız, bizler yanıtladık.
Devlet devletliğini bilsin?...
Bakalım hele o devlet, gerçekten halkın devleti mi?…
Aleviler hazır ve burada…
Ötesi ayrıntı. 20.08.2008
Turgut ÖKER Ali BALKIZ
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Alevi Bektaşi Federasyonu
Genel Başkan Genel Başkan
ALEVİ HABER AJANSI - 21 Ağustos 2008