Oral ÇALIŞLAR / Radikal
Türkiye'ye egemen olan irade, Alevileri yok edemediğini ve edemeyeceğini geç de olsa fark etmeye başlamış durumda.
"Alevilerin tam bir inanç ve ibadet özgürlüğüne, devletin bütün kurumları, yasalar ve uygulamalar nezdinde tam bir eşitliğe kavuşması; Türkiye’de demokrasi, dinsel çoğulculuk, laiklik ve sosyal barış kavramlarının efsaneden gerçeğe doğru ilerlemesinde anahtar rol oynayacaktır.”
Taraf gazetesinde yayımlanan ABD resmi yazışmalarını yansıtan WikiLeaks Türkiye belgelerinin dünkü ana konusu Alevilerdi.
Washington diplomatlarının Aleviliğe ciddiyetle eğildikleri belgelerden anlaşılıyor. ABD’nin Alevileri ‘çoğulculuk’ için bir sigorta olarak değerlendirmesi dikkat çekiyor.
Cumhuriyet, farklılıkları yok saydı
Osmanlı İmparatorluğu’nun çok milliyetli yapısının dağılmasının ardından kurulan Cumhuriyet, farklılıkları kendi varlığı için tehlikeli gördü. Son Osmanlı iktidarı İttihat Terakki yönetimi, 1915 Ermeni tehcirini ve ilk mübadele adımlarını bu anlayışla gerçekleştirdi.
Cumhuriyetin kuruluş antlaşması olan Lozan’ın 2 milyon insanın topraklarını terk etmesi yönündeki hükümleri de bu ‘saflaştırma’ hedefinin göstergelerindendi.
Anadolu’daki gayrimüslim topluluklar büyük ölçüde tasfiye edildi. Cumhuriyet yeni kuruluşunu sadece Müslümanlarla yaptı. Ama ‘mesele’ bununla bitmiyordu... Milli Mücadele sırasında işbirliği yapılan Kürtler ve Aleviler ne olacaktı?
‘Tek millet, tek devlet, tek din ve tek mezhep’ üzerine inşa edilmek istenen Cumhuriyet, Kürtleri ve Alevileri de bu proje kapsamında ‘halının altına süpürülmesi gerekenler’ arasına koydu.
29 Kürt ‘isyanı’ görmezlikten gelinemeyecek bir gerçektir. On binlerce Kürt, ‘merkezi devlet otoritesinin emirlerine karşı gelmek suçu’yla katledildi, sürgünlere gönderildi, asimile edilmeye çalışıldı.
Cumhuriyet dönemi müfettiş raporlarıyla iyice netleşen ise şudur: Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıç dönemine yön veren irade, bu ülkede ‘Kürt’ ve ‘Alevi’ istemiyordu. Kürtlerin varlıklarını ancak ‘dağlı Türkler’ olarak sürdürmeleri kabul edilebiliyordu.
Alevilerin durumu daha karmaşık
Aleviler, Osmanlı döneminde bir sorun olarak kabul edilip defalarca katledildikleri ve Osmanlı yönetimiyle aralarında bir uçurum oluştuğu için Cumhuriyet kurulurken umutlandılar. Mustafa Kemal’in Hacıbektaş’ı ziyaret etmesi, postnişin Cemalettin Çelebi’nin ilk Meclis’e milletvekili seçilmesi bir başlangıç olarak algılandı (Necdet Saraç, Alevilerin Siyasi Tarihi-Cem Yayınevi).
Ancak 1925 yılında Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu’yla Aleviler örgütsüz kaldılar. 1930’lardan itibaren hedef tahtasına konulan Dersim Alevileri, yakın tarihimizin en acımasız katliamlarının hedefi haline geldiler.
Necdet Saraç, bu süreci şu başlıkla ifade etti: “Aleviler bütün kuruluş süreçlerinden tasfiye edildiler.”
Aleviler, Kürtler, Sünniler...
Türkiye’ye egemen olan irade, Alevileri yok edemediğini ve edemeyeceğini geç de olsa fark etmeye başlamış durumda. Tıpkı Kürtleri ve dini devlet kontrolü dışında yaşamak isteyen Sünnileri yok edemeyeceğini fark etmeye başlamış olduğu gibi.
Kürt’ü, Aleviyi yok sayan, Sünni Müslümanı da kendi anladığı dine zorlayan ayrımcı devlet felsefesinin artık hükmünü yürütemediği net bir şekilde görülüyor. Aleviler, Kürtler, dindarlar ‘tektipçi model’i başarısızlığa uğrattılar. Ülkemize yerleşmesini talep ettiğimiz çok kültürlü, çok etnisiteli, çok dilli, çok dinli yeni demokrasi konseptinin Alevilerden bağımsız düşünülemeyeceği anlaşıldı.
Aleviyi kültürüyle, inancıyla, cemeviyle, semahıyla kendi gerçeğimiz olarak göreceğiz. Bir çoğulculuk, bir zenginlik unsuru olarak kabul edeceğiz. Yeni bir demokrasi modeli yönündeki yolculuk, bunları başarabildiğimiz oranda derinlik kazanacak...
Radikal - 06.04.2011