Cumhuriyetçi Eğitim Vakfı Başkanı, Vakıflar Federasyonu Onursal Genel Başkanı, Doğan dedenin oğlu, Postta oturmasa da Dede, Akademisyen, Prof. İzzettin Doğan, son günlerde güneş gibi doğuyor ve söyledikleriyle gündemde kalmayı da beceriyor.
Elbette becerecektir. Yukarıda saydığım unvanlar kimde ya da kaç kişi de vardır. Bütün bunları isminin önünde bulunduran bir zat elbette gündemde kalmayı becerecektir.
Bunlar işin bir boyutu ama şunu çok iyi bilmek gerekir ki Sayın İzzettin Doğan ülkede bir çok insanın medet beklediği insanlardan birisi idi. O birilerine göre Alevilerin lideri idi, bir başkalarına göre İnanç önderi, yol önderiydi. Sayın Doğan’ın her işareti onlar için birer emirdi.
İşte bu duygularla peşinden koşanların yanı sıra bitmiş, tükenmiş, toplumdan uzaklaştırılmış ya da uzaklaşmış, hatta ticarette, siyasette yok olmuş birçok insan Doğan’ın yanında olarak bir yerlerden bir şeyler faydalanabilirmiyim diyenlerle doluydu.
Bunların hiçbirisinin geçmişine bakmadan yeter ki arkamda kalabalıklar oluşsun yeter mantığı ile herkesi yanına topladı. Bugünlerde onları birer birer göklere çıkartarak birilerinin başına taş yağdırmanın hesaplarını mı yapıyor bilinmez.
Sayın İzzettin Doğan ile hiç karşı karşıya gelmedim ama onu birçoklarından daha fazla tanıma imkanı buldum.
Cumhuriyetçi Eğitim Vakfını "CEM Vakfı" olarak kurduğunda ilk tepki gösterenlerden birisi idim. Bizler 1990 lı yıllayın başında Hacı Bektaş Veli ismiyle kurduğumuz derneklerin tüzüğünde “Cem evi, kültür evi kurar…” ibaresinden yargılanırken uzaktan bakıyordu, duruşmalara bir elemanını gönderip bizlerin neler yaptığımızı izliyordu.
Başından gördüğümüz CEM Vakfı açılımının insanları aldatmaya götürdüğüne kimse farklı ses çıkarmadı ama bizler bugünlerde bir kez daha haklı çıkmış olduk.
Alevi örgütleri Devletten, Hükümetlerden bazı taleplerde bulunurken sayın Doğan bizlerden çok farklı yaklaşıyordu.
Alevi örgütleri ;
- Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılsın derken sayın Doğan, Diyanette bizlerde temsil edilelim diyerek Laik anlayıştaki farkı ortaya koymuştu.
- Zorunlu Din dersleri kaldırılsın dediğimizde, Alevilik ders olarak okutulsun dedi.
- Devlet inançlar için para harcamasın dediğimizde, Alevilere de bütçeden pay ayrılsın dedi.
- Alevilik tanınsın, Cemevleri yasal statüye kavuşsun dediğimizde, sadece dinlemekle yetindi.
- 2 Temmuz da Madımak önünde toplandığımızda, sözünün geçtiği herkesi Madımak önüne göndermemeye çalıştı.
- Demokratik Alevi hareketini yok saymaya çalıştı.
- Türk-İslam sentezinin savunucusu oldu (72 millete bir nazarla bakmayı görmemezlikten geldi)
Diğer taraftan Alevilere ve Aleviliğe ihanet edenleri yanına almakla ve onlarla sadece aynı karede gözükmekle kalmadı, dede çocuğu olmasına rağmen cemlere katılıp posta oturmadığı gibi, Namık Kemal Zeybek, Maraş katliamının mimarlarından Musa Serdar Çelebi ve benzeri insanlarla ceme katılıp onların posta oturmalarına imkan tanıdı.
Humeyni politikası ile yurda dönmek için dünyanın birçok yerinde okullar açarak asker yetiştiren Fettullah Gülen ile yakınlık kurmaya başladı.
Bu da yetmedi Gülen’i Nazım’la mukayese etti
Son olarak da bardağı taşıran son damlayı damlattı.
Musa Serdar Çelebi ile ilgili soruya bakınız nasıl cevap veriyor.
Soru ; Maraş katliamının baş sanıklarından Musa Serdar Çelebi'nin sizin danışmanlığınızı yaptığı iddialarına ne diyorsunuz?
Prof. Dr. İzzettin Doğan: Bu soruda ısrarlısınız: '80 öncesi bir katliama karışmış biriyle nasıl el sıkışırsınız', demek istiyorsunuz. 80'den bu yana kaç sene geçti? 28 yıl değil mi? Yani bizim düşüncemizde, bizim inanç sistemimizde, kin ve nefrete hiç yer vermedik. Bu muhterem zatın, o tarihlerde ne yaptığını da bilmiyorum. Siz söylüyorsunuz. Belki dedikleriniz doğrudur da bilmiyorum. Ama o zaman tanımıyordum. Bugün de tanımadım. 2002-2003'ten sonra bu arkadaşı tanıdım. Tanıdığım dönemdeki konuşmalarını, ben olumlu bir yaklaşım olarak gördüm. Onu yargılamak, idam etmek benim işim değil. Ben bir akademisyenim, ceza yargıcı değilim. Önüme getirilen birisi de değil. Bir gün çıkıp, bir siyasi partinin bir grubuyla gelip tanışmak istiyor. Almanya'da çalıştığını, Alevi-Sünni ayrımının kaldırılmasının doğru olacağını, çünkü orada herkesin ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğünü söylüyor. Bunun dışında, öyle uzunlamasına, derinlemesine bir olay gelişmemiş. Otuz sene önce katildi! Olabilir. İnsanlar affediliyor.
“Otuz sene önce katildi, olabilir. İnsanlar affediliyor.” Yanıtını vererek hem adını kullandığı CEM kurallarını çiğnemiş oldu hem de 1400 yıldır Oniki İmamların ve İmam Hüseyin’in Pir Sultan Abdal’ın katillerine lanet okuyanlara hakaret etti.
Hani Alevilikte ceme alınmayan ve düşkünlüğü hiçbir şekilde kalkmayacakların başında cana kıyanlar geliyordu ve katiller ceme alınmıyordu ?
Sayın İzzettin Doğan’a sormak gerek.
Dede misiniz, Hoca mısınız ?
"Bu muhterem zatın o tarihlerde ne yaptığını bilmiyorum" sözleri de insanları aptal yerine koymuyor mu?
İlk günlerde tanımadığını kabul edelim, iki yıldır bu kadar yazılıp çiziliyor hala tanıyamadınız mı? Yoksa insanlarla dalgamı geçiyorsunuz.
Ben Sayın Doğan’ın akademisyenliğine bir şey söyleyemem, dede çocuğu olmasına da bir şey diyemem (ocaklara her zaman saygılıyımdır), ama dede olmadığı kanaatindeyim.
İzzettin Doğan’ın dede olabilmesi için posta oturması gerekir. Ama suçluyu korumakla, onu savunmakla kendisi de suçlu duruma düşmüştür ve bana göre sayın Doğan bir düşkündür. Bu yüzden "İzzettin Hoca" diyebiliriz, "İzzettin Doğan Hoca efendi" diyebiliriz ama "İzzettin dede" diyemeyiz. Ama bir başkaları "dede" diyebilirler fakat "dede" demeden Alevi öğretisini bir daha okumaları, araştırmaları gerekir.
Sayın Doğan’ın verdiği son fetvadan sonra soruyoruz.
Sayın İzzettin Doğan,
Dede misiniz, Hoca mısınız?
Abbas TAN
ALEVİ HABER AJANSI - 22 Haziran 2008