Yüksel Işık(*)
Yaklaşan yerel seçimler öncesi Ankara’da “saltanatason” sloganıyla bir kampanya başlatılmış bulunuyor. Kampanya, belediyelerdeki saltanat hastalığını bulaşıcı bir hastalığa benzetiyor ve mikrobunu da, “HBB (her şeyi ben bilirim) ve BYİ (Ben Yüce İnsanım)” olarak tanımlıyor. Kampanyanın, “hasta bir anda kendisini bütün meslekleri yapabilecek tek kişi olduğunu düşünmeye başlar. Hastalığın ilerleyen aşamalarında, virüsün girdiği bünye bir anda ‘her şeyi bilen’, nezaketten uzak, bir ‘öğreten’ adama dönüşür” teşhisi, başta Ankara olmak üzere, kentlerimizi yönetenlerin ruh halini de özetliyor.
Bu teşhis, esasen, “dilin ağrıyan dişe değmesi”ne neden oluyor. Ankaralılar artık biliyor ki, Gökçek’in saltanatı sürdükçe ister AKP’den isterse CHP’den başkanlık koltuğuna oturanlar, kişisel ikballerinin bu tarzda olduğu sanısıyla hareket ediyor. Yani, “saltanatason”cuların saptadıkları mikroplar, ele geçirdikleri bünyede kalmıyor; bir salgına dönüşebiliyorlar. Nitekim, Gökçek’in “dediğim dedik”çilik tarzının, Büyükşehir’in sınırlarını aşıp, ilçelere kadar yayıldığı görülüyor.
Başkanı özellikleri
29 Mart 2009’un önemi, biraz da buradan kaynaklanıyor. Önümüze gelen sandıkta, nasıl bir başkanın çıkacağına kent halkı karar vereceğine göre, “saltanat hastalığı”nın belirtilerini ve bu hastalığı giderecek önlemleri titizlikle bilincimizde dönüştürmemiz gerekiyor. Aksi halde içinde yaşadığımız şehirler, şehir olmaktan çıkıp, birer yığıntı haline dönüşüyor. “Saltanatason”cuların son derece zekici ifade ettikleri gibi, “virüs bu ortamlarda girdiği vücutta, demokratik katılım, bilimsellik, halkla iç içe olma, verdiği sözleri tutma, gibi azda olsa var olan, bağışıklık sistemini yok ede(biliyor)”.
O halde, öncelikle, kentimizi yönetmek üzere karşımıza çıkan başkan adaylarında bulunması gereken özellikleri sıralamamız gerekiyor. Bunların başında aktif katılımcı demokrasi geliyor. Bir belediye başkanı, kent halkını, örgütleri, muhtarları, dahil oldukları alt toplumsal katmanlar aracılığıyla yönetme sürecine doğrudan müdahil olabilmesinin zeminini yaratabilmelidir.
Bu yetmez; bir belediye başkanı, şeffaf ve hesap verebilir bir anlayışı benimseyebilmelidir. Kente dair atılacak her adımı, kent halkının görüş ve onayından geçirmesi ne kadar önemliyse, karar alma süreçlerinin nasıl işlediğini, hangi projenin hangi aşamalardan geçerek uygulama noktasına geldiğini açık, anlaşılır ve hesap verebilir bir tarzda anlatabilmenin bilincinde olmalıdır.
Bütün bunlar, öncelikle belediye başkanının kentlilik bilincine sahip olmasını gerektirir. Başkanın, kent kültürünü korumak ve geliştirmek konusunda bilgi ve deneyim sahibi olması, kente karşı duyarlılığını artırıcı bir etki yaratır. Belediye başkanının, bilgili, kültürlü, entelektüel olması gerekir; ancak, çoğu zaman bu özellikleri taşıyan kişinin halktan kopuk olduğuna da tanık oluruz. Bu nedenle başkanın halkın gündelik hayatını tanıması, halkın içinden çıkıp gelmesi büyük önem taşır.
Projeci ve katılımcı
Kentlinin gündelik hayatını kolaylaştırmak için belediyelerin, ihtiyaçlar probleme dönüşmeden harekete geçmesi gerekir. Bu da, kent için geceli gündüzlü çalışan, halkın sudan ulaşıma, kültürel yaşamdan sosyal hayata kadar her alanda cezbedici projelerin üretilip, üretilen projelerin halkla paylaşılmasını gerektirir. Bir belediye başkanının projeci olması kadar, projelerin katılımcı bir yöntemle geliştirilmesini sağlayabilmesi önemlidir. Ankara’daki Gökkuşağı ve Armada’nın karşısındaki demir yığınları gibi, belediye başkanının akşamdan sabaha karar verilen ucubelerin proje diye yutturulmasını önlemenin yolu da, kentlilik bilincinin yüksekliğinden geçiyor. Bir projenin, kent halkının hayatını kolaylaştırıp kolaylaştırmadığını, “hbb”ci başkanlar değil, doğrudan o projeden yararlanacak olan halkın karar vermesi gerekiyor.
Yaşadığımız kentler, heterojen nitelikler arz eder. Farklı çıkarları bulunan toplumsal kesimler, aynı kentte birlikte yaşarlar. Bu nedenle Belediyeler de, farklı toplumsal kesimlerin ortak paydası üzerinden hareket etmek durumundadırlar. Aklın yolu, kent yönetimlerinin atacağı her adımda başta muhtarlar olmak üzere, stk, oda, birlik, iş çevresi, sendika ve üniversiteleri hesap katmasını öngörür. Belediye başkanının, önemli oranda kentlinin örgütlü bulunduğu bu çevre ve kuruluşlarla içiçe olması, vazgeçilmez önkoşuldur. Sayılan örgüt ve çevreler, esasen, belediyelerin kılcal damarı niteliğindedir. Başkanın bu damarlardan birinin ya da bir kaçının tıkanması, bütün organizmanın işlevsiz hale gelmesine yol açacağını görebilecek bilince sahip olması, o kentin çıkarınadır.
Bir senaryo şart
Belediye başkanı, dinamik bir örgütsel yapı oluşturabilme bilinç ve kararlılığında olmalıdır. Dinamik bir örgütsel yapı yaratmanın yolu, modern yönetim anlayışına sahip olmaktan ve işin niteliğine uygun kadroları seçmekten geçer. Bu da belediye başkanının kente dair bir senaryosu olmasını gerektirir. Modern yönetim anlayışı, belediyenin hedef kitlenin isteklerini saptamayı ve bu isteklerin tümünü içeren bir programın varlığını gerektirir. Nerede olursanız olun, yöneteceğiniz kurum veya kuruluş hangi ölçekte olursa olsun, bir senaryonuzun olması, yapacağınız işi bilmenizi ve o işi kiminle nasıl yapacağınıza karar vermenizi kolaylaştırır.
Her kurum için referans gösterilmek önem taşır. Bunun için, öncelikle yeniliğe açık olmak gerekir. Yeniliğin başarı getirmesi, çalışanların sistemli, nesnel ölçütlere uygun bir senaryoya bağlı olarak ve elbette hedef kitle konumundaki kent halkının sürece müdahil olmasını sağlayacak çalışmasıyla olanaklıdır.
Bir başkan için kenti tanımak, tarihini bilmek, kentin önemini kavramış, doğal yapısını koruma bilincine sahip, farklı kültürlere açık, katılımcı ve kentin geleceğine sahiplenen özelliklere sahip olmak önemlidir. Bir başkanın başarısında örgütsel iklim çok büyük önem taşır. Başkanın örgütsel hukuk ve alışkanlıklara karşı duyarlılık göstermesi gerekir.
29 Mart 2009, kentlerimiz için milattır. Saltanatvari uygulamalar, büyükşehirlerle sınırlı kalmamış; ilçe belediyelerini de aynı tarz davranmaya itmiş; hukuk tanımazlık, Büyükşehir’den ilçelere kadar yaygınlaşabilmiştir. Bunun önüne geçebilmek, kent halkının, kentine sahip çıkabilmesiyle çok yakından ilgilidir. Artık kolay, rahat, ucuz bir hayat sürmek istiyoruz; sosyal, kültürel, sanatsal ve ticari yaşamın renklenmesinde belediyenin büyük rol üstlenmesi gerektiğini biliyoruz. Kentlerimizin, “bozkırın ortasındaki büyük bir köy”den kurtarılıp, yeniden kent olmasını istiyoruz. Bunun için de saltanata son diyoruz; elbette yeni saltanatlar istemediğimizin bilincinde olarak...
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy63546 = 'isikyukselk' + '@';
addy63546 = addy63546 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text63546 = 'isikyukselk' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
63546 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
(*) CHP Çankaya Belediye Başkan aday adayı
Alevihaber.com - 11 Aralık 2008