Fehmi SALIK
Buyıl ‘Hacı Bektaş’ için düzenlenen etkinlik, bir renkli oldu.
Bu yedinci kezdir Hacıbektaş’a gidiyorum. Gidişim ‘hacı olmak’, kurban kesmek için değil; düzenlenen yarışmalarda ‘ödül’ aldığım içindir.
2004 yılından bu yana (2007/2008 yıllarında ikişer ödül olmak üzere) düzenlenen öykü ve şiir birinciliklerini, kalemimin gücüyle alıyorum.
Ne kimseyi tanırım, ne de kimseye eyvallahım vardır. Üstelik ‘rumuz’lu katılıyorum bu yarışmalara.
Bu yarışmaların iyi yanı da vardır: Kişiyi girdiği dal için iyice bir kamçılar; onun omuzlarına bir sorumluluk yükler; yapıtlarının gün ışığına çıkmasına yardımcı olur. Yoksa ağzınızla kuş kapsanız, günümüzün ‘yayın kervanı’na katılamazsınız. Kervanı yöneten bezirgânbaşılar, yükünüz kutnu kumaş da olsa, sizi kervana katmayı istemezler. Bu bezirgânbaşıları iyi tanırım ben. Senden/benden aldıklarını, kendi malıymış gibi satmaya çalışır bunlar. Her neyse; bu konuyu, detaylı bir biçimde anlatmaya kalkışsam, Hacı Bektaş’tan vazgeçmem gerekecek.
Buyıl Hacıbektaş’a birileri daha geldi. Bu, Cumhurbaşkanı ‘Gül’dü. Gül’ün gelişiyle Hacıbektaş’ta bir tufan kopmuştu. Müthiş bir fırtına esiyordu Hacıbektaş sokaklarında. İnsanlar dükkânlarına, işyerlerine giremiyordu. Hacıbektaş belediye binası ilginç bir görünüm sergiliyordu. Giriş kapısının yanında, binanın boyunca Hacı Bektaş Veli’yle Atatürk’ün beze işlenmiş portreleri, etkinliğe katılanları selamlıyordu. Bu portrelerin tam üstünde iki asker ellerinde son model tüfekler, çatıda o yakıcı güneşin karşısında ayakta duruyorlardı. Askerlerin gözlerinde birer siyah renk gözlük, yönleri Gül’e doğruydu. Kalabalığın dikkati, Cumhurbaşkanı’ndan çok, korku saçan bu iki askerin üstüne yoğunlaşmıştı. Kalabalığın büyük parçasını, polis/asker ikilisi oluşturmuştu zaten.
Sözün özü, Hacı Bektaş’ın kendisi güvercin olup gelseydi, alana konması mümkün değildi.
Kalabalığı oluşturan halktan insanların başları, dolu buğday başakları gibi eğilmişti. Bu başaklar, Gül fırtınasının vurgunu olmuştu. Hacı Bektaş’ın o paylaşımcılığını, 72 ulusu bir gören o barışçıl öğretisini, bu Gül kasırgası silip süpürmüştü.
Ta Ankara’lara dek gidip Cumhurbaşkanı’nı Hacıbektaş’a davet edenler de, bu kasırgadan paylarına düşeni tamı tamına almışlardı. Hacıbektaş Belediye Başkanı, neye uğradığını şaşırmış; işi bitmiş bir bez parçası gibi buruşturulup bir kenara atılmıştı.
Bir zamanların ‘Adalet Bakanı’ olan Sayın Seyfi Oktay’ın konuşması, Cumhurbaşkanı’nın yaveri tarafından kesilmiş; bana göre Sayın Bakan’ın onuruyla oynanmıştı. O sabır küpü dayanıklığında olan bakan, dayanma gücünü yitirme durumuna düşmüştü. Bütün bunları gözlerimle gördüm.
Dört ödül verilecekti bu yıl yine: Hacı Bektaş Dostluk ve Barış Ödülü Sayın Seyfi Oktay’a; Öykü Birincilik Ödülü bana; İki Şiir Birincilik Ödülü de (Ölçülü/Ölçüsüz) iki şair arkadaşıma.
Nedense böylesi bir ekibin elinden ödül almak, ne yalan söyleyeyim, ağrıma gitti benim. Bu yüzden ne protokole yaklaştım; ne de aranılarak alınan tribüne girdim. Bu yıl Belediye Başkanı tarafından etkinliğe katılmaları engellenen alternatifçilerin içine katıldık oğlum, eşim ve ben.
Rahatlamıştık. Bizim yerimiz orasıydı çünkü. Gözlemlediğim kadarıyla halk da alternatif etkinlikçileri alkışlıyordu.
Alternatifçiler bağırıyordu: “Sayın Cumhurbaşkanı, sen buraya yakışmıyorsun!”
Keşke diyorum Sayın Seyfi Oktay da ödülünü o an benim gibi almasaydı.
Şunu da söyleyeyim hemen:
Sayın Belediye Başkanı’nın düştüğü duruma gerçekten üzüldüm. O an, eşimin kulağına eğilip “Eden bulur” dedim. Öyle ya: sen gerçek Alevileri ‘baba evleri’nde konuşturmazsan, elin oğlu da seni işte böyle konuşturmaz.
Bu son zamanlarda ‘Alevilik’ üstüne büyük oyunlar oynanıyor. Alevilik özünden, kökünden koparılmaya çalışılıyor. Bu oyunun senaryosu, Alevi işbirlikçilerinin yardımıyla yazılıyor. Gerçek Aleviler, bu oyunu izlememeli; bu oyunun senaryosunu ‘carrrt’ diye yırtıp atmalıdır.
Gerçek Alevilerin yeri, Hallac-ı Mansurlar’ın, Baba İlyas’ların, Hacı Bektaş Veli’lerin, Şeyh Bedreddin’lerin, Nesimi’lerin, Pir Sultan’ların yanı olmalıdır.
Şu iyi bilinmelidir ki: Elin ‘gül’ündense, Alevilerin kendi ‘diken’leri çok daha iyidir.
Yazımı bir dörtlükle bitirmek istiyorum; dilerim Sayın Belediye Başkanı’nın kulaklarına küpe olur:
Hızır Paşa olma A.Rıza Paşa
Haraç mezat etme bu güzel yolu
Yapay ‘gül’ler dikme Hacıbektaş’a
Gerçeğini ister tüm Anadolu…
Fehmi SALIK
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy52224 = 'fehmisalik' + '@';
addy52224 = addy52224 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text52224 = 'fehmisalik' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
52224 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
Eğitimci/yazar
Alevihaber.com - 31 Ağustos 2008
NOT: Alevi Haber'nda yayınlanan haber ve makaleler "KAYNAK" göstermek koşuluyla özgürce yayınlanabilir.