Serdar Korucu / Radikal Sokağa çıkma yasağı ve can kayıpları haberleri ile Türkiye'nin gündemine gelen Şırnak'ın Cizre ilçesi, 100 yıl önce büyük acılara sahne oluyordu. Tehcir kararı öncesinde Cizre'nin o dönem bağlı olduğu Diyarbakır vilayetinin merkezinde Ermeni mahalleleri ablukaya alınıyor, tutuklamalar oluyordu.
Raymond Kevorkian’ın “Ermeni Soykırımı” kitabına göre 1915 yılının Nisan ayının ilk yarısında yetkililer Diyarbakır’a bağlı kasabalarda ve köylerde asker kaçaklarının peşindeydi. Diyarbakır şehir merkezinde Ermeni mahallesi jandarma, polis, Çerkez çetecileri ve milis kuvvetleri tarafından kuşatılıyordu.
Hedef Ermeni mahallesinde komşu evlerin çatılarına saklanan firarileri yakalamak ve ayrıca Nisan başında valinin halkın silahları teslim etmesi gerektiği yolundaki emri uyarınca evlerde bulunan silahları toplamaktı. Ancak Ermeni görgü tanıklarına göre, tutuklananların bazıları henüz askerlik çağına gelmemiş genç delikanlılardı. Ev aramaları sırasında aşırı şiddet kullanılıyor, tecavüzler de oluyordu. Operasyon sonucu şehrin ileri gelenlerinin de aralarında olduğu 300 erkek tutuklanıyordu ve şehrin merkez hapishanesine konuluyordu.
Operasyon bununla da sınırlı kalmadı. Üç gün sonra 19 Nisan’da piskoposluk meclis üyeleri, kilise heyetleri ve yardım dernekleri ya firar etmek ya da firar edenlere yardım ve yataklık etmekten tutuklandı ya da hapse atıldı. Bunun üzerine 20 Nisan’da Ermeni Piskoposluğu’nda yapılan toplantıda özsavunma örgütlenmesi kurulup kurulmaması tartışıldı ancak çıkan karar şehrin ileri gelenlerinin isteği ile hiçbir şey yapmamak üzerine oldu.
Süreç başladığındaysa en ağır darbeyi alan yerlerden biri Diyarbakır Vilayeti’ne bağlı, Mardin Sancağı içinde yer alan Cizre’ydi. Patrikhane’nin yaptığı nüfus sayımına göre 12 yerleşimde 4 bin 281 Ermeni yaşadığı Cizre, Mardin sancağının en yoğun Ermeni nüfusuna sahipti. 2,716 Ermeni’nin yanı sıra Hristiyan olmakla birlikte Kürtleşmiş 1565 göçebe Ermeni de bölgede bulunuyordu.
İttihat ve Terakki mebusu olan Pirinççizade Feyzi’nin Kürt aşiretlerine “dini vecibe” hatırlatması ile köylüleri kışkırttığı dönemin görgü tanıkları tarafından ifade edilirken, o dönem bir slogan bölgede yükseliyordu: “Ey Allah’ım çocukları yetim kalsın, karıları dul kalsın ve malları Müslümanlara kalsın!”
29 Ağustos 1915’te bölgede en geniş tutuklama yaşanıyordu. Bütün Ermeni erkekleri ve bazı Ortodoks ve Katolik Süryani erkekleri tutuklanıyor, işkence görüyor ve öldürülüyordu. Görgü tanıklarının ifadelerine göre Cizre’nin dış mahallelerinde Hristiyan erkeklerin boğazları kurbanlık koyun gibi kesiliyor, naaşları Dicle Nehri’ne atılıyordu. Kadınlar ve çocuklarsa 1 Eylül ’de keleklere bindirilerek Musul’a gönderiliyordu. Bu yolculukta “şanslı” olanlar Kürtler tarafından kaçırılırken, geri kalanı suda boğuluyordu.
Cizre, Ermenilerin tehcir hattında da bulunuyordu. Onlardan biri, Prof. Dr. Verjine Svazlian'ın hatıralarını derlediği, 1893 yılında Urfa’nın Kamurç köyünde doğan Khaçer Hakobi Ablaputyan’dı. Ablaputyan’ın anlatısı dönemin Cizre’sindeki ortamı aktarmaya yetiyordu:
“Tigris (Dicle) Nehri’ni kayıklarla geçtik. O taraf Cizrabodan şehriydi. Babam ağabeyimi getirdi ve şehre girdik. Altı kişiydik ve bir tek yatağımız vardı. Kış sert geçiyordu. Ocak ayıydı. Yolda bir eşek bulup, elbiselerimizi sırtına yükledik ve yola devam ettik. Bir kadına rastladık; ona sorduk: “Kalabileceğimiz bir yer, bir han yok mu?”
Kadın şöyle cevap verdi : “Baba! Hana gitmeyin! Orda Ermenileri öldürüp kuyuya doldurdular.
Biz de Kürtçe biliyorduk; ablam : “Baba, o kadının sözünü dinle!” dedi.
Kadınla birlikte gittik; büyük bir avluya girdik. Orda sadece biz vardık. O geceyi orda geçirdik. Babamın yanında bir mecidiye vardı; annem onu ciğer almaya yolladı. Kasap ona “Ermenice konuşmayın” demiş; zira kendisi de Ermeniymiş. (…)
Sabah yola çıktık; bir köye vardık. Bir eve yaklaştık; bir erkek sesi Kürtçe şöyle diyordu: “Kâfir sesi geliyor.” Yani, etrafta Ermeni var demek istiyordu. Kaçtık.”