Rıza ZELYUT'a 'Turan DURSUN' Mesajı
Rıza ZELYUT'a 'Turan DURSUN' MesajıAkşam ve Güneş Gazetesi yazarlarından Rıza Zelyut, 11 Mayıs tarihinde Akşam Gazetesi'nde yazdığı...
Rıza ZELYUT'a 'Turan DURSUN' Mesajı
Akşam ve Güneş Gazetesi yazarlarından Rıza Zelyut, 11 Mayıs tarihinde Akşam Gazetesi'nde yazdığı "Çocuk yaştakilerle evlenmek Arap işidir" başlıklı yazı nedeniyle tehdit edildiğini ifade etti.
Yazının yayınlanmasından sonra telefon ve e-mail yoluyla tehdit edildiğini ve hakarete uğradığını söyleyen ZELYUT, tehditlerin artmasında, Bugün Gazetesi yazarlarından Nuh Gönültaş'ın "Bir Aleviden beklenecek en son şey peygambere hakarettir!" başlıklı yazısının etkili olduğunu söyledi.
Nuh GÖNÜLTAŞ Bugün Gazetesi'ndeki 15 Mayıs tarihli yazısında "Rıza Zelyut da bu konuda Turan Dursun ve İlhan Arsel'in iftiralarına çanak tutmayı marifet sanıyor olmalı. (...)" diyor ve ekliyor "(Rıza Zelyut) .. Hz. Peygamber'e iftira atıp hakaret edenler kervanına katılıyor. (...) Ona hakaret eden er ya da geç bir şekilde belasını bulur. Onun için Zelyut'un en kısa sürede yazdığı hakaretlerden dolayı tevbe edip özür dilemesi gerekiyor. (...)Göstermezse kendi bilir."
Nuh Gönültaş 14 Mayıs tarihinde yayımlanan "Leyla Gencer hangi dine mensuptu" başlıklı yazısından dolayı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) tarafından uyarılmıştı. Gönültaş yazısında Leyla GENCER için "Külleri İtalya'da kalsın, niye sularımızı kirletiyor" ifadesini kullanmıştı.
ALEVİ HABER AJANSI - 17 Mayıs 2008
Konuya ilişkin yazıları aşağıda sunuyoruz;
Rıza Zelyut : Fethullahçı tehdit etti
Türkiye'ye karışma hakları olduğunu söyleyen AB Komisyonu Başbakanı Bay Barosso'ya; Komiser Olly Rehn'e; Türkiye Valisi Kretschmer'e sesleniyorum. Türkiye; düşünce özgürlüğünün hızla yok edildiği bir coğrafya haline geliyor. Farklı sesler; özgür düşünce, laik fikirler susturuluyor. Yazarlar tehdit ediliyor.
Bunlara neden karışmıyorsunuz?
Son tehdit edilen yazar da benim...
Geçen pazar günü Akşam Gazetesi'nin ilavesinde tarih sayfasında; 'Küçük yaşta kızlarla evlenmek Arap geleneğidir.' konulu bir yazı yazdım. Buna örnek olarak da Hz. Muhammet ile Ayşe'nin evliliklerini örnek gösterdim. Daha sonra bu geleneğin sanki dinin bir parçası imiş gibi egemen kesim tarafından İslam'ın içine sokuşturulduğunu vurguladım. Ve yanlışlığını söyledim. Ve yazımda Hz. Peygamber'e de eşine de asla saygısızlık etmedim.
Bu yazımdan sonra gerek telefonla, gerek elektronik mektuplarla tehdit edildim; hakarete uğradım.
GAZETECİYE BAK
Tehdit bununla da kalmadı...15 Mayıs 2008 tarihli Bugün Gazetesi'ndeki Nuh Gönültaş'ın köşe yazısını okuyun. Bakınız özetle neler diyor: 'Rıza Zelyut (...) Hz. Peygamber'e iftira atıp hakaret edenler kervanına katılıyor. (...) Ona hakaret eden er ya da geç bir şekilde belasını bulur. Onun için Zelyut'un en kısa sürede yazdığı hakaretlerden dolayı tevbe edip özür dilemesi gerekiyor. (...)Göstermezse kendi bilir.'
Elbette beni İlhan Arsel ve suikaste kurban giden yazar Turan Dursun kervanına katarak söylüyor bunları.
Nuh Gönültaş, Bugün Gazetesi'nde yazıyor. Bugün Gazetesi'nin sahibi Akın İpek...
Akın İpek; İpek davetiyeleri ile ünlenmiş ve altıncılığa el atmış yeni işadamlarımızdan birisi.
Şu, Kanal Türk'ü alan patron. Kendisinin Fethullah Gülen'e çok yakın olduğu söyleniyor.
İnsanların inancına hiç karışmam ama Akın İpek'in eline geçen medyada işte Nuh Gönültaş çizgisindekiler egemen... Nuh Gönültaş, Fethullahçı Zaman Gazetesi'nde yetiştirilmiş bir isim.
Fethullahçıların polisin içine sızdığı haberleri basına da yansıdı.
Hatta Cumhuriyet Gazetesi'nin deneyimli yazarı Hikmet Çetinkaya, daha yenilerde Fethullahçı Gladyo diye bir kitap bile yazdı. Çetinkaya, bunları 40 yıla yakındır izliyor; yuvalanmalarını biliyor.
Sermaye destekli gericilik, özgür düşünceye karşı saldırıya geçmiştir. Bunların hala 'hoşgörü, diyalog, medeniyetler ittifakı' gibi sloganlar kullanmaları açık bir aldatmacadır.. O yüzden; Avrupa Birliği yöneticilerini uyarmakla işe başladım. Bir uyarım da Hasan Cemal, Ahmet-Mehmet Altan gibi yazarlara... Hele bir benim gibi yazın da bakın bakalım başınıza neler gelecek. Siz ancak o zaman anlarsınız, 'Ak Parti, Ak Parti!' diye överek göklere çıkarttığınız siyasi çizginin nasıl bir canavar yarattığını...
İSLAMI SAVUNANA BAK
Nuh Gönültaş gibilerin tehdidi vız gelir tırıs gider. Lakin; biz asla; İslam dinine, onun sevgili Peygamber'ine söz söylemeyiz. Yazılanı anlamayan; gününü bile şaşıran bu adamın provakatör olduğu anlaşılıyor.
Batı dünyasında Hz. Muhammet'e hakaretler başlayınca; bu köşede onlara karşı en sert cevapları veren bir yazardım. Kendi takımı ise bu saldırıları ya görmezden geldi ya da yasak savma kabilinden şöyle bir dokundular...Hz Peygamber'i savunur gözüküp de onun ümmetini kırıp geçirenlere; camileri yıkanlara söz söyleyeyemeyenler; ne hakla bana tehdit yağdırırlar? Ben ne papaz eli öptüm; ne sömürgecilerle işbirliği yaptım; ne kipa taktım. Kendimi de çok iyi bir Müslüman olarak görüyorum.
İŞTE SANA BELGE
Yazdığımın iftira olduğunu söyleyen bu cahil takımına sesleniyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Diyanet Vakfı'nın yayımladığı İslam Ansiklopedisi'nin 3. cildinin 201. sayfasına bakın. Bir bölüm aktarıyorum: 'Aişe: Babası Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe. (...) Bisetin 4. yılında (614) Mekke'de doğdu. Onun daha önce doğduğunu ve dolayısıyla Hz. Peygamber ile evlendiğinde 14 ile 18 yaşlarında olduğunu ileri süren bazı çağdaş araştırmacıların (Bak. Süleyman Nedevi, V, 12-15; Akkad, s.39, 59-60) dayandıkları rivayetler sağlam değildir. (...)
Hz Peygamber ile nikahı Hicret'ten önce Mekke'de kıyılmıştır. (...) Hicret'in 2. yılı Şevval ayında (Nisan 624) Hz. Peygamber ile evlendi. Düğün tarihini Hicret'in birinci yılı Şevval ayı (Nisan 623) kabul edenler de vardır. 18 yaşında dul kalan Hz Aişe, Peygamber hanımlarının başkalarıyla evlenmelerini yasaklayan Kuran hükmüne uyarak bir daha evlenmedi.'
Gericilik adına Nuh tufanı koparan yobazcığa soruyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı da mı Hz. Peygamber'e iftira atıyor? Hz. Muhammet; özel hayatı ile değil dünyada yarattığı büyük toplumsal değişimle tarihin en seçkin isimleri arasına girmiştir. Konuya böyle bakabilirseniz hem aklınız yerine gelir hem de yobazlık gider; müminlik gelir.
Rıza Zelyut
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy5421 = 'riza.zelyut' + '@';
addy5421 = addy5421 + 'aksam' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
var addy_text5421 = 'riza.zelyut' + '@' + 'aksam' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
( '' );
5421 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
GÜNEŞ - 17 Mayıs 2008
Rıza Zelyut : Çocuk yaştakilerle evlenmek Arap işidir
78 yaşındaki gazeteci yazar Hüseyin Üzmez’in 14 yaşındaki kız çocuğuna sarkıntılık ettiği iddiasıyla tutuklanması toplumsal çöküntümüzün başka bir boyutunu ortaya çıkardı. Hüseyin Üzmez, her yerde "Ben şeriatçıyım!" diyerek yaşam modelini dine dayadığını gösteriyordu. Onun çalıştığı Vakit Gazetesi de İslamcı bir çizgide yayın yaptığı iddiasındadır. Hüseyin Üzmez’in şahsında patlak veren çocuk yaştaki kızlara yönelik istismar, kendilerini dindar gösteren gazeteciler tarafından da mazur gösterilmeye çalışıldı. İlginçtir ki bugünkü hükümeti destekleyen gazeteler, bu rezaleti haber yapmamak için direndiler.
İş sadece Hüseyin Üzmez’le sınırlı değil. Kendisini Müslüman gösteren işadamları hatta aydınlar çokeşli evliliği savunmaya başladılar. Başbakan’ın danışmanlığını yapmış isimlerin de böyle yaşadığı söyleniyor.
İşin ucunun kız çocuklarına dokunduğu bu yaşam modeli acaba yeni mi çıktı?
ARAP ÖRFÜDÜR
Çocuk yaştaki kızları nişanlamak ve onlarla evlenmek, Arap geleneğidir. Bu gelenek, İslam öncesinden kalma olup İslam toplumu içinde de devam ettirilmiştir. Bunun en açık örneğini Peygamber’in eşi Ayşe’nin hayat hikayesinde bulmaktayız.
Bütün kaynaklarda bulunan bilgilerin özeti şudur: Ebu Bekir’in kızı Ayşe, 6 veya 7 yaşında iken Hz. Muhammet ile nişanlandı ve 9-10 yaşlarında da evlendiler.
Ayşe’nin evlenmesi ile ilgili olarak Arap Tarihçisi İbn Kesir’in El Bidaye ve’n Nihaye adlı tarihinin üçüncü cildinden şu bilgileri aktarıyoruz: Resulullah (sav), Aişe’yi Ebu Bekir’den istedi. Ebu Bekir ona, "Ben ancak senin kardeşinim" dedi. Resulullah şu karşılığı verdi: "Sen Allah’ın dini ve kitabında benim kardeşimsin. Aişe benim için helaldir."
Buhari, Urve’den rivayet ederek Hz. Aişe’nin söyle dediğini nakletmiştir: "Ben altı yaşında bir kız iken Resulullah benimle evlendi. Sonra Medine’ye hicret ettik. Annem Ümmü Ruman, arkadaşlarımla birlikte ben salıncakta oynamakta iken, beni alıp götürdü. Ben de bana ne yapacağını bilemediğim için yüksek sesle bağırmaya başladım. Elimden tuttu, beni evin kapısına getirip durdurdu. Ben nefes nefese idim. Nihayet sakinleştim. Annem biraz su alıp yüzümü ve başımı yıkadı. Sonra beni içeri koydu. Orada ensardan birkaç kadın vardı. "Hayırlı, uğurlu, bereketli olsun" dediler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar da beni süsleyip hazırladılar. O esnada hiçbir şeyden ürkmemiştim. Yalnız kuşluk vakti Resulullah geldiğinde biraz ürktüm. Beni ona teslim ettiler. O gün ben dokuz yaşında bir kız idim."
CARİYELERİ DE VARDI
Bu tür evlilikler, Arap derebeyleri arasında normal görülüyordu. Bu egemen kesim temsilcileri, istedikleri kadar kadın alabiliyorlardı. Bunlardan başka, savaşlarda ele geçirilen veya başka ülkelerden getirilen köle kadınlar da Arap zenginlerinin hareminde bulunuyordu. Bu kadınları istedikleri gibi kullanıyor, sonra başka birisine satabiliyorlardı. Kuran-ı Kerim’de Araplarda cariyelerin (köle kadın) yaygın biçimde kullanıldığını gösteren birçok ayet yer almaktadır.
İslam dininin yayıldığı coğrafyalarda da başka milletler arasında Araplara ait bu gelenek yaygınlaşmıştır. Erkekler, çok kadınla evlenmeyi ve cariye kullanmayı, Hz. Muhammet’in hayatına dayandırarak buna ‘sünnet’ demişler ve taklit etmeyi de bir dindarlık gibi göstermesini bilmişlerdir. Bugünün gericileri de Hz. Muhammet’in diğer yönlerini değil, gelenekten gelen bu yönünü öne çıkartarak kendi yanlışlarına dinsel bir elbise giydirmeye çalışmaktadırlar.
Arap gezginlerinin eserleri bile gösteriyor ki Osmanlı’dan önceki Türklerde çokeşlilik yoktur. Çünkü, Türklerde devlet yönetiminde hakan veya han kadar, ‘hatun’ denilen ana da yetki sahibidir. Bunu en açık biçimde Orhun Yazıtları’nda görmekteyiz. Çünkü, orada önce anaya, sonra babaya hitap edilmektedir. Eski Türk geleneğinde, oğul çadıra veya otağa girdiğinde, önce anasını, sonra babasını selamlardı. Güneydoğu Avrupa’da binlerce yıl egemen olan Kıpçak-Kuman Türklerinde hatun, hakana eliyle şarap sunar, birlikte içerlerdi. Otağda kadınlarla erkekler birlikte yar alırdı. 14. yüzyıl başlarında Anadolu ve Ukrayna bölgelerini gezen İbni Batuta diyor ki: "Türklerde erkekler, kadınlarına öyle saygılı davranırlar ki görenler o erkeği kadının kölesi sanırlar. Türk kadınları erkeklerden hiç kaçmazlar."
Türklerde çocuk yaştaki kadınlarla evlenme geleneği hiç görülmemiştir. Erkeğin evleneceği kadının fiziki gelişimini tamamlaması, hayatla mücadelede erkek kadar güçlenmesi şart olmuştur. 14. yy’da oluştuğu tahmin edilen Dede Korkut Hikayeleri’nin incelenmesi bunu gösterir. Bir kızı isteyen erkek, onunla güreşip alt etmesi gerekir. Kan Turalı hikayesinin gösterdiği üzere, Türklerde 9-10 yaşındaki kız çocukları ile evlenmek düşünülmesi bile mümkün olmayan bir iştir. Eski Türklerde tekeşli evlilik yapısı temel alınmış; fuhuş yapanlar da ölümle cezalandırılmıştır. Türk kadınının tarihsel konumunu, ‘Yabancı Kaynaklara Göre Türk Kimliği’ adlı kitabımda (Fark Yayınları) ayrıntısıyla anlatmış bulunuyorum.
OSMANLI SARAYINDA
Peki, nasıl oluyor da bugün reşit olmayan çocuklarla cinsel ilişkiye kalkışıyor bazı Türkler?
İşte bu tipler, milli kimliğini terk edip din üzerinden Araplaşmış insanlardır. Osmanlı Devleti zamanında hilafetin de İstanbul’a taşınmasıyla Arap örfü, İslam dininin bir emriymiş gibi Osmanlı sarayına aktarılmıştır. Osmanlı sarayında çok eşlilik, dinin verdiği bir yasal hayat olarak görülmüştür. Böylece padişahların sayısız cariyeleri olmuştur. Ayrıca belirtmeliyim ki saray hayatı, padişaha ve adamlarına azgın cinsel isteklerini doyurmak için ‘içoğlanı’ denilen genç erkekleri dahi meşru yapmıştır.
Türk halkı arasında olmasa bile Osmanlı sarayında Arapları aratmayacak işler olmuyor değildi. Örneğin padişah, kızlarını 4-5 yaşlarında vezirlerine nişanlayabilirdi. Bunun elbette siyasi bir sebebi vardı. O veziri, saraya bağlamak ve hareketlerini kontrol altına almak...
17. yy’ın son çeyreğinde İstanbul’daki İngiliz elçiliğinde görevli olan Ricault, bakın neler anlatıyor: Hünkarın kızları genellikle dört, beş yaşlarında büyük bir paşa veya beylerbeyi ile muhteşem törenler sonunda nişanlanır. O andan itibaren damat adayı, kızın bütün eğitimini karşılamak ve bir hünkar kızına layık olacak bir yaşayış tarzını sağlamakla yükümlüdür. Şimdiki Sultan’ın babası olan Sultan İbrahim, üç kızını da o yaşlarda evlendirmişti. Bunlardan Gevherhan Sultan, söylenenlere göre bakire olmasına rağmen beş koca veya nişanlı değiştirmişti. Son kocası Raab Irmağı’ndan geçerken şehit edilen İsmail Paşa’dır. Halen Budin Beylerbeyi Gürcü Mehmed Paşa ile evli olup, otuz yaşındaki bu Paşa, Sultan’ın soyluluğuna layık bir şekilde ona bakabilecek zenginliktedir; ancak Sultan’ın yaşının küçüklüğünden dolayı yatağına hala girememiştir."
Görüldüğü üzere Osmanlı padişahı, akrabalık bağı kurmak için vezirlere kızlarını 4-5 yaşlarında nişanlarsa da fiili evlilik için onların büluğa ermesini bekledikleri anlaşılmaktadır.
Cumhuriyet rejimi, şeriat hukukunun rezil yüzünü gösteren çocuk yaştaki kızlarla evlenmeyi yasaklamıştır. Bugün, cumhuriyete karşı savaşanlar; medeni kanun yerine şeriat isteyenler; işte bu kız çocukları ile yatağa girmek düşü gören tiplerdir.
Acaba bu tür sapkınlıkları da engelleyen Atatürk devrimlerinin büyüklüğünü anlayabiliyor muyuz?
Rıza Zelyut
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy5421 = 'riza.zelyut' + '@';
addy5421 = addy5421 + 'aksam' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
var addy_text5421 = 'riza.zelyut' + '@' + 'aksam' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
( '' );
5421 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
AKŞAM - 11 Mayıs 2008
Nuh GÖNÜLTAŞ : Bir Aleviden beklenecek en son şey peygambere hakarettir!
Hüseyin Üzmez olayını bahane ederek Peygamberimize yönelik bazı saldırılar oldu. Bunların en utanmazı Rıza Zelyut'un Akşam Gazetesi'nde geçen çarşamba yazdığı yazıydı.
Doğrusunu isterseniz her akşam mutlaka çilingir sofra kuran bir akşamcıdan başka ne beklenebilir diyenleriniz olabilir. Ama söz konusu peygamberimiz olunca, ona atılmaya çalışılan her türlü pisliği bir şekilde gerisin geriye postalamak gerekiyor. Değilse bu konuyu böyle cehli mürekkep içinde ele alan birine cevap vermek yersizdir.
Şimdi... Konu peygamberimizin Hz. Aişe ile evliliği konusundaki yanlış bilgilerle peygamberimize hakaret...
Rıza Zelyut da bu konuda Turan Dursun ve İlhan Arsel'in iftiralarına çanak tutmayı marifet sanıyor olmalı.
Bir yandan evladı resul deyip Alevi kimliğiyle dolaşıp, diğer yandan da bu yazısı ile Hz. Resul'e hakaret etmek ne Aleviliğe ne de insanlığa yakışır.
Halbuki Zelyut önceleri "Öz kaynaklarına göre Alevilik" adlı çalışmasında İlhan Arsel'in Peygamberimiz aleyhine yazdıklarına cevap veriyordu.
Hz. Ali hakkında şimdiye değin hiçbir yerde görülmemiş iftiraları İlhan Arsel'de görüyoruz. Arsel "Şeriat ve Kadın" adlı kitabında Peygamberimize karşı takındığı açık ve büyük düşmanlığın sınırlarını pervasızca genişletip, peygamberimizin yakınlarını ve sevdiği kişileri de iftira çemberinin içine alıyor!
Peygamberimizi sadece bir şehvetperest gibi göstermeye çalışan yazar kendince cazip saydığı üç yalanı onlarca kez tekrarlıyor,
1- İlhan Arsel, İslamiyet için getirdiği tezlerinin tümünü yalan hadislere dayandırıyor.
2- Hz. Muhammed'i şiddetli bir seks tutkunu göstermek ve onun gerçekleştirdiği işleri halkın kafasında halen egemen olan seks karşıtı feodal şartlanmadan yararlanarak kötülemeyi amaçlıyor. Bu tür bir psikolojik tuzağın bir tür psikolojik avcılık olduğunu bilen bilir.
3- Hz. Muhammed'i sadece Arap Peygamberi diye tanımlıyor ve İslamiyet'i Yahudilik gibi kabile dini haline getirmeye çalışıyor.
4- Zaman ve zemini karıştırıyor. 1400 yıl öncesini bugünün psikolojik yapılanması ve değer yargıları ile yargılamaya kalkışıyor. O kadar tek taraflı ve kasıtlı davranıyor ki, İslamiyet hakkında koskoca kitapta tek satır olumlu bir şey bulamıyoruz.
Bütün bunlar Rıza Zelyut'un 'Öz Kaynaklarına Göre Alevilik' kitabından alındı. ( Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevilik, Shf. 98-99, Anadolu Kültürü Yayınları, 5. Baskı, Mayıs 1991, İstanbul.)
Aynı Zelyut, bugün kalkmış Akşam Gazetesinde yazdığı bir makale ile İlhan Arsel'e karşı daha önce yazdığı ve şiddetle karşı çıktığı noktalarda, onun izinden giderek maalesef Hz. Peygambere iftira atıp hakaret edenler kervanına katılıyor.
Bir Aleviden asla beklenmeyecek şey peygamberimize hakarettir.
Ona hakaret eden er ya da geç bir şekilde belasını bulur.
Onun için Zelyut'un en kısa sürede yazdığı hakaretlerden dolayı tövbe edip özür dilemesi gerekiyor. Bunu yapacak, peygamberden özür dileyecek olgunluğu göstereceğini umuyorum. Göstermezse kendi bilir!
Nuh GÖNÜLTAŞ
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy22695 = 'ngonultas' + '@';
addy22695 = addy22695 + 'bugun' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
var addy_text22695 = 'ngonultas' + '@' + 'bugun' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
( '' );
22695 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
BUGÜN - 15 Mayıs 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.