Remzi İNANÇ : ''Eline, Beline, Diline''
Remzi İNANÇ : ''Eline, Beline, Diline…''ANKARA- Yaşamı pahasına aydınlatma görevini sürdürmüş olan Turan...
Remzi İNANÇ : ''Eline, Beline, Diline…''
ANKARA- Yaşamı pahasına aydınlatma görevini sürdürmüş olan Turan Dursun, bir söyleşimizde şöyle demişti, “Biliyor musunuz, Türklerin İslamiyet’i kabul sırasında dereler boyu kan akmıştır.”
Dünyadaki elliden fazla Müslüman devletin Türkiye’yi pek kendilerinden saymamalarının birçok nedeni olmalıdır. Altı yüz yıl süren Osmanlı İmparatorluğunda Padişah Halifelik unvanını da taşıdığı halde, bir kez olsun Hicaz’a gitmemiştır. Bilindiği gibi hiçbirinin karısı da Müslüman kökenli değildir. Coğrafi olarak yakın komşu olduğu Avrupa’yla yoğun iletişim, dolayısıyla karşılıklı etkileşim halleri ister istemez gelişecek olan Osmanlı’nın, son bir buçuk yüzyılda, sosyal ve kültürel reformlara girişmesi rastlantı değildir.
***
Mezopotamya doğumlu üç büyük dinin birbirinden etkilenmesi sonucu, insana ve topluma ilişkin kural ve yaptırım önermesinde görülebilecek kimi ortak ifadeler şaşırtıcı sayılmamalıdır. Ama İslamiyeti öbür dinlerden farklı, ileri ve anlamlı kılan önemli nokta, içinde ‘ruhban sınıfı’na yer vermemesidir. Buna karşın, Hz. Muhammed’in ölümünün ardından patlayan mezhep (iktidar) kavgaları, Peygamberin en yakınlarından başlayarak Kerbela’yı yaratmıştır. O gün bugündür İslam’ı kemirip yıpratan didişmelere, İslam’da olmadığı halde, ne yazık ki ‘ara sınıf’ı oynayan ‘şeyhlik’ de eklenmiştir.
Günümüze gelelim. Bugünkü siyasetin asıl mimarı ve yol açıcıları son altmış yılın her boydan sağcı politikacılarıdır. Genelde alnı secdeye gelmeyen bu kimseler, sorumsuzluk ve acımasızlıkla fakir fukaranın sakalını sırtını okşayarak, onları cami mescitle avutup, öte dünyada cennet vaat etmiştir. Böylece iktidara gelenler, (bazen kendilerine payanda olsun diye aralarına sosyal demokrat (!)kılıklı partileri de aldığı olmuştur) camilerin arka bahçesini tarikat ve cemaatlara bağışlamıştır. Son yıllarda bunların rant paylaşması çok kere kanla, linçle sonuçlanmaktadır. Kol kırılır yen içinde kalır, sanki onlar için söylenmiştir. “Beyn beyn Allah” (Benle Tanrı arasında) tan, kolay kolay hiçbir reklamcının aklına gelmeyecek bir sloganı bulup dolaşıma sokmak da onların marifetidir: “Şeyhi Olmayanın şeytanı olur!” Buyrun burdan yakın!
***
Resmi verilere göre, Osmanlı döneminde Anadolu’da yapılan camilerin toplam sayısı yirmi beş bin kadardır…1923’ten 1980’lere gelindiğinde iki katı artmış, zamanla yetmiş beş bini geçmiştir. Bir iddiaya göre dünyadaki Müslüman ülkeler arasında (İran dahil) en fazla camisi olan Türkiye’dir.
Kaç yıl önce bir vesileyle şunları bir yere not etmişim. Öncesini bırakalım, sadece 1950’den 2000 yılına kadar açılan Kuran Kursları, (kız- erkek) İmam Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülteleri mezunlarını; ayrıca pek çok dinsel örgütlenmelerle yapılan camileri bir bir toplamaya çalışalım. Bir de çoğu birbirine komşu minarelerden günde beş vakit hoparlörle okunan ve namaza çağrı olduğu iddia edilen ezan var. Şimdi öbür sayfaya da son elli yılda toplumumuzda yaşanan her düzeydeki ahlak dışı olayların kabaca dökümünü yapalım. Sonuçta nasıl bir orantı kurulabilecek?
Şimdilik buraya bir nokta koyalım.
***
Cumhuriyet’in Bilim Teknoloji ekinde kapaktan duyurulan bir yazının başlığı: ‘Ahlak İçin Din Şart mı?’(28 Eylül 2007, derleyen: Reyhan Oksay) Konu ilginç olduğu kadar da nazik. Ama A.B.D’nin ünlü üniversitelerinden filozof, sosyolog,, bilişim ve kültürel evrim uzmanları bu konuda yaptıkları inceleme ve araştırma sonuçlarını kamuyla paylaşmakta sakınca görmemişler. Sayfamızın olanakları ölçüsünde bir tadımlık aktaralım.
Boston’daki Tufts Üniversitesinden filozof Dan Dennett, hapishanelerdeki mahkümların - en azından
ABD’de- dindarlık açısından toplumun diğer kesimlerinden daha farklı bir yapıda olmadığına dikkat çekiyor. Ayrıca, “ Hıristiyan nüfus içindeki boşanma oranının dindar olmayan Amerikalılardan farklı olmadığını” belirtiyor.
***
Pennsylvania Üniversitesinden Prof.Dr. Andrew Newberg’in gerçekleştirdiği görüntüleme deneylerinde, “ İbadet eden ya da meditasyon yapan kişilerin beyin görüntülerinde, beyin faaliyetlerinde geçici bir azalma olduğu tesbit edildi .(…) İbadet sırasında birey, kendi fiziksel varlığının dışına çıkarak benliksiz bir düzleme geçer.” ( Takva filminin zikir sahnelerini anımsayalım.)
***
Virginia Üniversitesinden psikolog Jonathan Haidt “Teknoloji yaşantımızı kökünden değiştirdi. Böylece din olmadan da ahlaklı olma şansımız doğdu, çünkü artık sosyal kontrol için başka araçlarımız var” diye yazmış.Bunlara örnek olarak sivil yasaları, emniyet güçlerini ve kapalı devre televizyonları göstermiş.
***
ABD.’nin liberal üniversitelerinde, biraz da mahcup bir tonda başlatılan “Ahlak İçin Din Şart mı?” misüllü çalışmalar yine de umut verici sayılmalı. Çünkü ABD’nin birkaç kırmızı çizgisinden biri de dindir. O kadar ki, ülkenin birçok eyaletinde hâlâ Darvin’in ‘Evrim Teorisi’ nin okunması kabul görmemektedir.
***
Avrupa’lı aydınlar katı din kurallarıyla hesaplaşmayı kaç yüz yıl öncesinden başlattı. Onların önünde daha önce hesaplaşan, bunun bedelini ödeyerek, insanlığı esenliğe özgürlüğe ulaştıran bir örnek yoktu. Onun için belki de bu kadar çetin ve kanlı oldu o günün Hıristiyan topraklarında. İslâm’da ise, ne yazık ki, henüz dini, toplumda olması gereken yere, insanın vicdanına taşıma işleminin önünde sayısız engel var.
***
Neyse şimdi dine içerden bakan Fransız Rahip Jean Meslier’i anmanın sırasıdır.
1664-1729 yılları arasında yaşayan Meslier’in ‘Aklıselim’ adlı kitabı ünlü düşünür ve aydınlanmacımız Dr. Abdullah Cevdet (1869-1932) Fransızca’dan çevirmiş; 1928’de Arap harfleri, 1929’da Latin harfleriyle Milli Eğitim Bakanlığı’nca ve Atatürk’ün isteği üzerine bastırılmış. (Yıllar sonra kitap Sağduyu adıyla okurlara sunulmuştur.)Zihin açıcı, çok önemli bu kitap sadece din ve kiliseye değil, feodal mutlakiyete karşı da savaşmaktadır. Dinin ortaya çıkışı ile ilgili bir soruyu büyük aydınlanmacı Meslier şöyle yanıtlıyor: “Dinler bilinçsizlik, batıl inanç ve ilahi güçlere tapmanın yanı sıra, halkın sömürücüler tarafından ezilmesinin sonucu olarak doğmaktadır. Aynı zamanda bu dünyanın prensleri ve zorbaları halkı baskı altına almak ve kendi amaçları doğrultusunda yönlendirebilmek için bu buluşları (dinleri) kendi yasalarıyla ayakta tutmaktadırlar” Kitabın içindeki yazılardan birinin başlığı şudur: ‘Ahlak ve Erdem İçin Din Hiç Gerekli Değildir’ Ve bir saptama: ‘Dinin Yerine Felsefe Geçseydi, Evrende Ne Kadar Mutlu ve Büyük Devrimler Gerçekleşirdi.’
18. yüzyılın başlarında Avrupa din baronlarını hop oturtup hop kaldırtan rahip Meslier, bizim eski müftü ve aydınlanmacı Turan Dursun gibi katledilmedi. Zindana atılmadığı gibi, bir yerlere de sürülmedi. Ölümünden sonra heykeli dikildi.
***
Şimdilerde nedense pek duymuyorum. Bir zamanlar güvenilir bir kişiyi tanımlamak için “Eline, beline, diline sağlamdır” demek yeterdi. Yıllardır düşünürüm. Acaba bütün dinlerle, dilimize perseng yaptığımız ‘modern ahlakın’ temeli neden bu öz deyiş olmasın! Bence bütün zamanların süzgecinden geçmiş insanın tarifidir bu.. Kolay mı kişinin eline, beline ve diline sahip olması? Söz aramızda, bütün peygamberlerin i n s a n d a n beklediği bundan başka ne olabilirdi? Adamın hası olmak bundan başka nedir ki…
OKUR DOSTLARA
Sağduyu (Tanrısızlığın İlmihali) Jean Meslier, Türkçesi: Dr. Abdullah Cevdet
Kaynak Yayınları, 350 sayfa. 7. baskı. İstanbul, 2005.
02.11.2007 - www.sansursuz.com
Remzi İNANÇ
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy70144 = 'remzi.inanc' + '@';
addy70144 = addy70144 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text70144 = 'remzi.inanc' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
70144 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.