Protestoda ve muhalefette tavizsiz; Aşık Mahsuni
Protestoda ve muhalefette tavizsiz; Aşık Mahsuni Mehmet Akif Ertaş / EVRENSEL Maraş’ın Berçenek köyünde başlayan yolculuğu, 9 sene...
Protestoda ve muhalefette tavizsiz; Aşık Mahsuni
Mehmet Akif Ertaş / EVRENSEL
Maraş’ın Berçenek köyünde başlayan yolculuğu, 9 sene önce bugün Köln’de sona eren Aşık Mahsuni Şerif’in insancıllığı, seslendirilen eserleriyle yaşıyor.
Temeli Ruhi Su ve Sümeyra Çakır tarafından atılan protest ve muhalif müziği, kırdan kente yönelterek kitleselleştirmeye çalışan en önemli isimlerden birisi de Aşık Mahsuni Şerif’tir.
NABZA GÖRE ŞERBET VERMEDİ
Son yıllarında gerçekleştirdiği çalışmalar onu, Popüler Kültür’le zorunlu bir diyaloğa yönlendirmiş olsa da, bu durum, ondaki; muhalif ve protestocu duruşu popülizmin dairesine mahkum edememiştir. Türkiye İşçi Partisi’nin, toplumculuğa ivme kazandıran politikalarının taşrada ses getirmesi için Aşık İhsani ile çaba harcayan Aşık Mahsuni Şerif; 12 Eylül 1980’den itibaren soluğunu Almanya’da almak zorunda kalmıştır. Aradan geçen yıllar, onun tavizsiz sesine duydukları hasreti televizyon karşısında gidermek isteyenlerin sayısını azaltmamıştır. O da “yasaklı” dönem sona erip yurduna döndüğünde, çok kanallılığın nimetlerinden yararlanarak, hem sesini hem de suretini, kavuşma anını iple çekenlerle buluşturmuştur. Ekranların karşısında ona antipati duyan insanlar da olduğunu gayet iyi bilen Aşık Mahsuni Şerif; muhalefet ve protesto için yola çıktığı ilk günden farksız ses tonuyla, hem yıllar öncesinde, hem de şimdi nelerin mücadelesini verdiğini anlatarak, nabza göre şerbet verme gereğini yine hissetmemiştir.
Aşık Mahsuni Şerif gibi imzalar nabza göre şerbet verme meraklıları olmadıkları için “Halk Ozanı” olarak bilinmekte ve anılmaktadırlar. Onlar, şerbeti sadece yönetimde söz sahibi olanların nabızlarına değil; bilinçlenmenin önüne set çekenlere, olup biteni öylece seyre dalanlara da vermedikleri için, onları bu sıfattan ayrı bir yerde düşünmek mümkün değildir.
SUÇ VARSA DEDEMDEDİR
Tavizsiz duruşunun menzil bilmeyişine en önemli örneklerden birisi de 2001’in Kasım ayında yaşanmıştır: “Elhamdülillah Kızılbaş’ım ve laiğim. Ben değil, yedi sülalem Kızılbaş’tır. Bir suç varsa o da dedemdedir” dediği için, o tarihlerdeki adı Devlet Güvenlik Mahkemesi olan, Özel Ağır Ceza Mahkemeleri tarafından aleyhinde dava açılmıştır ancak, davanın nasıl sonuçlandığını, dünyaya gözlerini yummadan önce görememiştir.
Kökü Hallac-ı Mansur’a, Seyyid Nesimi’ye; gövdesi Pir Sultan Abdal’a; dalları ve budakları onlardan el alarak ilerleyen Edib Ahmed Harabi’ye ve iz sürücülerine nakışlanan geleneğin yirminci yüzyıldaki en önemli temsilcisi olan Aşık Mahsuni Şerif; politik gelişmeleri derinden takip ederek, kenarda durmayı tercih etmeyerek, bu geleneğin yolundan sapmadığını, bilakis geleneğin yerini sağlamlaştırdığını da açık ve net bir şekilde göstermiştir. Zaten bu gelenek politikanın, herhangi bir parti kapısını aşındırmadan önce, insanın kendi içinde tomurcuklanmasına, solmamasına çok önemli örnekler verdiği için “gelenek” olarak kabul edilmiş ve uzun süreli olabilmiştir. Sesini cinsiyetçiliğin zaafına düşürmeyen Aşık Mahsuni Şerif’e kulak verenler, geleneği erkeklerle sınırlandırmadığını, Münire Bacı’dan Güzide Ana’ya uzanan çizgide yer alan şairlerin seslerine ses kattığını da rahatlıkla algılayabileceklerdir.
“Eline, diline ve beline sahip olma” anlayışının tavizsizliği ise, Hacı Bektaş-ı Veli’nin sonsuzluğa eriştiği mekanda toprağa verilmesini sağlamıştır.
Yaban elleri kendi yurdu bilme zorunluluğu; aynı durumu yaşayan Ahmet Kaya gibi isimlerin sözcüsü olması, bu önemli “Halk Ozanı”nın tavizsizliğinin zincirine eklenmesi gereken en önemli halkalardan birisidir.
DOKUZ SENE SONRA YOLCULUĞA DEVAM
Ahmet Kaya’dan Selda Bağcan’a; Sabahat Akkiraz’dan Edip Akbayram’a birçok yorumcunun eserlerini seslendirmeyi sürdürerek ölümsüzleştirdiği Aşık Mahsuni Şerif’in; Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesine bağlı Berçenek köyünde başlayan yolculuğu, 9 sene önce bugün Köln’de sona ermiştir ancak; onun tavizsiz duruşuna gönülden bağlı insanların; dumanı, isi, pusu ve pası gün geçtikçe artan Türkiye’de; insancıllığa inanarak, kimseyi “ötekileştirme”den, barış içerisinde yaşanacak aydınlıkla bezeli yarınları var etme adına sürdürdükleri yolculuklarını yarıda bırakmak gibi bir lüksleri var mıdır acaba?
Mehmet Akif Ertaş
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy31681 = 'akif_ertas' + '@';
addy31681 = addy31681 + 'hotmail' + '.' + 'com';
var addy_text31681 = 'akif_ertas' + '@' + 'hotmail' + '.' + 'com';
( '' );
31681 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
EVRENSEL - 17 Mayıs 2009
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.