Prof. Dr. İlhami GÜLER : 'Tekbir'in tekstil markasına tahvili
Prof. Dr. İlhami GÜLER : 'Tekbir'in tekstil markasına tahvili Tekbir Giyim'in son defilesi tartışma yarattı. Artık, 'İhlas'...
Prof. Dr. İlhami GÜLER : 'Tekbir'in tekstil markasına tahvili
Tekbir Giyim'in son defilesi tartışma yarattı.
Artık, 'İhlas' dendiğinde aklımıza Enver Ören ve İhlas Holding'in karıştığı dolandırcılık davaları, TGRT'deki Seda Sayan'lı, Sibel Can'lı programlar, 'tekbir' dendiğinde ise 'Allahu ekber'den ziyade 'Tekbir Giyim' defilelerindeki mankenler geliyor
Dini ve manevi değerlerin dünyevi/maddi amaçlar için kullanılması insanın ahlaki bir zaafı olarak çok eskilere dayanır. Örneğin Yahudiler mabetleri birer ticarethaneye dönüştürmüşlerdi. Hz. İsa Kudüs'e geldiğinde bu manzarayla karşılaşmıştı: "Sonra İsa tapınağın avlusuna girerek satıcıları dışarı kovmaya başladı. Onlara 'Benim evim dua evi olacak' diye yazıldı. Ama siz burayı haydut inine çevirdiniz dedi". (Luka: 20/45-46) "Baş kâhinler ve din bilginleri bunu duyunca İsa'yı yok etmek için bir yol aramaya başladılar". (Markos: 11/18) İronik bir şekilde Hz. İsa'nın manevi/ahlaki davasının ortaçağda Kilise tarafından uhrevi kurtuluş/cennet satışlarına (Endülüjans) dönüştürüldüğünü herkes biliyor.
Sıffin savaşında Muaviye taraftarları savaşın aleyhlerine geliştiğini görünce, süngülerinin ucuna Kur'an yapraklarını takıp "Aramızda Kur'an hakem olsun" iddiasıyla Ali taraftarlarının bölünmesini, sonunda da savaşı kaybetmesini sağlamışlardı. İslam tarihinde oldukça erken bir dönemde başlayan bu "din istismarı"nın, bütün tarih boyu şu veya bu şekilde az veya çok/yoğun olarak devam ettiği bir gerçek. Büyük İslam filozofu Kindi, dini siyaset ve ticarette araç olarak kullananlar hakkında şöyle diyor: "Bunların kendileri dinden yoksundur. Çünkü bir şeyin ticaretini yapan onu satar, sattığı ise artık kendinin değildir. Kim din tacirliği yaparsa onun dini yoktur." (1) Bu yazımızda bu zaafın giderek sekülerleşen/dünyevileşen Türkiye'deki yansımalarından bazı örnekler vereceğiz. Örneklere geçmeden önce, Kur'an'da bu sürecin tam tersinin işlediğini, yani ticari/maddi kavramların dini/uhrevi bağlamda nasıl kullanıldığını ortaya koymamız gerekiyor.
I. Kur'an'da 'ahiret'in te'cil edilmiş ekonomi olarak ahlâki temellendirilmesi
Öncelikle belirtmeliyiz ki Kur'an'a göre "ahiret"in kurulacak/olacak olması, Allah'ın "adalet" sıfatının bir gereğidir. Bu dünyada deneniyor olduğumuzdan dolayı denenmenin, meşekkat içeren bir süreç olması dolayısıyla ahlaki-ekonomik "sonucu" olmak zorundadır. Ceza ve ödül (cennet ve cehennem), insanın öncelikle bu "istihkak"ının bir sonucudur. Bazı günahların affedilmesi ve ödülün artırılması ise Allah'ın rahmet sıfatının tecellisi olacaktır. Kur'an, insanın fıtratı gereği ahlaki davranabileceğini kabul etmekle birlikte, insanları dünyada mümkün olan oranda hemcinslerine karşı zararsız hale getirmek, tersine onlara karşı yararlı olmalarını temin etmek için tecil edilmiş menfaat (cennet) motivini kullanır. Kur'an, mutlak özvericiliği/fedakârlığı, diğerkamlığı reddetmediği halde mutlak, acil (yakın/dünyevi) egoizmi reddeder. Diğer taraftan, cimrilik ve israfı reddederek mutedil olmayı tavsiye eder: "Ne ellerini boynuna bağlayıp kilitli tut; ne de sonuna kadar aç." (17/29) "İyiliğin karşılığı iyilikten başka nedir ki?" (55/60)
Salt iyilik (ihsan) tutkusu ve "Allah'ın rızası"nı kazanma amacıyla yapılan ahlaki eylemler Allah tarafından "büyük bir karşılıkla (ecr)" ödüllendirilir. (4/114) Allah'ın "rızası"nı kazanmanın ahlaki eylemler için bir "gaye" haline gelmesini doğuran nedense, O'nun insana kendi varlığını "armağan" etmiş olması ve inayetiyle insanın canlı kalması ve hayatını sürdürmesi için lüzumlu her şeyi "rızık" olarak insana 'hibe' etmesine karşılık, insanın duyması gereken "şükran" hissidir. Bunu takdir edememe, nankörlük (küfür); takdir etme ise, şükürdür (iman/İslam). İşte Kur'an, insandaki nankörlük, istiğna, istikbar, ihmal (umursamama/unutma) hallerini geriletmek ve ahlaki duyarlılığı artırmak için ona öbür dünyada karşılaşacağı ceza ve ödülleri Mekke'nin ticari dilini kullanarak ifade etti (2). Örneğin; Hesap, sayma, tartı, sicil (3); ücret-ödeme (4); zarar-kaybetme (5); alış-veriş (satış), kâr-ticaret (6); borç-rehin (7).
II. Türkiye'de dini/manevi değer/kavramların ticari/siyasi kullanımı
70'li yıllardan itibaren köyden kente göçün hızlanmasına paralel olarak şehirlerde Menderes-Demirel'in temsil ettiği muhafazakâr/dindar politik görüşün alternatifi olarak daha siyasi 'İslamcı' bir politik hareket gelişti. Bu politik hareket doğal olarak şehirlerde esnaf/işadamı kesiminde de kendine taraftarlar edindi. Bu insanlar muhtemelen bir yandan kendi ideolojilerinin propagandasını yapmak, bir yandan da mütedeyyin insanları 'müşteri' edinmek için İslam dini/düşüncesinin önemli kavramlarını şirketlerine, işyerlerine ve ürünlerine isim/marka olarak vermeye başladılar. Bu furyadan Allah ve Peygamber dışında bütün önemli İslami/dini kavramlar nasibini aldı: İslam, şeriat, tevhid, Tekbir, ihlas, Mekke-Medine, hicret, miraç, cihad, zemzem, hicab, tesettür, iffet... vs. İslam (Kitabevi, Cenaze işleri), Tevhid (Kitabevi...), Tekbir (Giyim), İhlas (Holding), Medine (Turizm Şirketi), Medine (Hurmaları) Hicret (Giyim, Kitabevi), Miraç (Asansörleri), Cihad (Köfte salonu), Zemzem, Mekke (Kola), Hicab, Tesettür, İffet (Giyim), Şeriat (Mayo, Haşema)... Bunlardan biri üzerinde biraz durmak istiyoruz: "Tekbir Giyim". Tekbir, bilindiği gibi İslam'ın temeli olan 'tevhid'in parolasıdır: "Allahu ekber" demektir. Kanaatimce bu kavramın bir tekstil (giyim) şirketine isim/marka yapılması, İslam dinine ve onun temel inanç ilkesi olan Allah'a karşı yapılmış büyük bir saygısızlıktır. Bir yönüyle bu davranış, bana tevhid'e şirk koşulma olarak geliyor. Artık "tekbir" dendiği zaman aklımıza sadece "Allahu ekber" gelmiyor; daha ziyade, "Tekbir Giyim" ve onun defilelerde istihdam ettiği kırıta kırıta yürüyen manken yüzleri ve onların giydiği desenli eşarplar, pahalı elbiseler geliyor. Benzer şekilde, İslam dininin temeli olan samimiyet ve dürüstlüğü ifade eden 'ihlas' kavramını duyduğumuzda, artık aklımıza bunların yerine Enver Ören ve İhlas Holding'in mudilerine yaptığı dolandırcılıklar, TGRT'nin ekranlarındaki Gülben Ergen'li, Seda Sayan'lı, Sibel Can'lı eğlence programları geliyor. Biraz önce Allah ve Peygamber'in bu istismar çarkının dışında kaldığını söylemiştim. Aslında bu futursuzluk, Allah'ın ismini de kullanmaktan kaçınmadı. Bir holding ortaklarına ve mudilerine dağıtmak üzere hazırlamış olduğu dosyanın iç kapağına "En büyük ortağımız Allah'tır" diye yazmaktan çekinmedi. Holding kısa sürede bir sürü yolsuzluk ve dümenle iflas edince, (haşa) en büyük ortak da bir anlamda iflas etmiş oldu.
Benzer bir istismar çarkı bugünlerde küresel düzlemde ve Türkiye'de İslamcılığa ve fundamentalizme panzehir olarak Mevlânâ ve Mesnevi üzerinden yürütülüyor. Budizme benzer, kemiksiz, kılçıksız, kuralsız, hatta elden gelse 'Allah'sız (vahdet-i vücut) alternatif ılımlı, 'light' bir İslam üretilmeye çalışılıyor. Türkiye özelinde ise vaktiyle Necip Fazıl'ın dediği gibi, Mevlânâ'yı "Turist terliğine" dönüştürme olmasa da, turistlere yönelik 'Sema' gösterileri ve çeşitli Mevlânâ kreasyonlarıyla (takı, giysi vs) ticarete dönüştürülmeye çalışılıyor. Bu profesyonel kreasyonlar karşısında Konyalı küçük esnafın daha önce üretmiş olduğu "Mevlânâ şekerleri" ve "Mevlânâ pidesi" artık masum kalıyor.
III. Sonuç
Allah, Kur'an'da 7. yüzyılda Arap yarımadasında yaşayan ve son derece pragmatik düşünen insanları ikna etmek için ticari kavramları dini/ahlaki/uhrevi bağlama transfer edip insanların birbirleriyle olan ve Allah ile olan ahlaki ilişkilerini geliştirmeye, düzeltmeye çalışırken; insanlar bugün pür manevi/dini kavramları kendi salt dünyevi çıkarlarını, menfaatlerini, iktidarlarını çoğaltmak için kullanıyor, istismar ediyorlar. İnsanlarımızda dini/ahlaki samimiyet/ihlas gelişmedikçe bu istismar devam edecektir.
1. Kindi, Felsefi Risaleler, çev: Mahmut Kaya; İst. 1994, s.5
2. Bu tasnifte Charles C. Torry'nin 'The Commercial-Theological Terms in the Kur'an', Leiden, 1892 adlı çalışmasını kullandık.
3. (38/16, 40/27) (4/6, 17/14). (3/37). (7/8). (18/105). (7/9), (23/102). (18/45).
4. (36/45). (3/171). (5/9).
5. (6/31). (11/15). (72/13).
6. (9/111). (2/16 (9/111) (35/29).
7. (2/245, 57/11, 73/20, 64/17) (52/21, 74/38)
İLHAMİ GÜLER: Prof. Dr.
Radikal 2 - 4 Mayıs 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.