Ökkeş Şendiler'in uzmanlık alanı ne olabilir !

Ökkeş Şendiler'in uzmanlık alanı ne olabilir !

Ökkeş Şendiler'in uzmanlık alanı ne olabilir ! Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı'ndan Maraş katliamının bir numaralı...

A+A-

Ökkeş Şendiler'in uzmanlık alanı ne olabilir !Ökkeş Şendiler'in uzmanlık alanı ne olabilir !

Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı'ndan Maraş katliamının bir numaralı sanığı Ökkeş Şendiller’in Alevi Çalıştayına davet edilmesine sert tepki: "ÖKKEŞ ŞENDİLLER’in uzmanlık alanı ne olabilir. (!)" Aktarıyoruz:

"Alevi camiasının onulmaz acılarının en kanlı figürü Ökkeş Kenger (Şendiler) ‘Alevi Çalıştayı’na’ davet edildi!

Devlet Bakanı Faruk Çelik, Kahramanmaraş katliamının bir numaralı sanığı Ökkeş Şendiller’i, Alevi Çalıştayına davet etti!

Sn. Bakan bu şahsı tanımıyor olabilir mi? Yoksa bu çalıştayın başarısız sonuçlanmasını temin etmek üzere bir provokasyon mu düzenleniyor?

Dileyelim ki, bu şahsın davet edilmesi kasıtlı bir tertip değil, bir gaf olsun!

Şimdi uzatmadan ve yorum yapmadan aşağıda bu şahsın resmi sicilini veriyoruz ki, hem Sn. Bakan, hem devletin diğer ilgilileri, hem de kamu âlem bir kez daha anlasın görsün ve utansın? [1]

Katliam sonrasında bazı kişiler gözaltına alınır. Gözaltına alınanlardan Yusuf İLHAN, poliste verdiği 21 Ocak 1979 tarihli ifade tutanağı şöyledir: [2]

Daha önceden tanıdığı sanık Ökkeş KENGER’in 17. 12. 1978 Pazar günü kendisine: ‘Ankara’dan geldim, cezaevinde yatan kardeşin Muhittin’i gördüm, sana selamı var, ama sen kardeşine layık değilsin; neden sağda solda dedikodu yapıp kardeşimin cezaevine girmesine onlar sebep oldu diyorsun, biz Kahramanmaraş’ı düzelteceğiz. Çiçek Sinemasındaki film ülkücüleri savunuyor, arkadaşlarımız oraya toplanıyor, biz bunları istediğimiz yöne çekebiliriz, sana da iş düşüyor. Bir görev versek yapar mısın?’ dediğini...

Kendisinin, ‘kardeşimi yaktınız, beni de mi yakmak istiyorsunuz?’ diyerek bu teklifi kabul etmediğini ve yanından ayrıldığını; 18. 12. 1978 Pazartesi günü eski belediye önünde yine yanına gelen sanık Ökkeş KENGER’in; ‘sana bir görev vereceğim, yapmazsan seni harcarız, bu başkanın emridir’ dediğini, tuvalete gideceğini söyleyerek sanığın yanından ayrıldığını… Akşam eve geldiğinde kardeşi Mehmet İLHAN’ın ‘seni bir arkadaşın Kümbet Çay Bahçesinde bekliyor’ demesi üzerine oraya gittiğinde sanık Ökkeş KENGER’in kendisini beklediğini.

Ve ‘Yarın akşam Çiçek Sinemasına patlayıcı madde atacağız, esas görevi biz yapacağız, senin yapacağın işte korkacak bir şey yok, taş atmak gibi bir şey’ diyerek parkasının cebinden çıkardığı kırmızı çiçekli bir beze sarılmış yarım dinamit lokumunu kendisine verdiğini… ‘Fitilinin yarım parmak dışarıda göründüğünü; beze sarılı bir yarım dinamit daha göstererek ‘Bir arkadaşımla beraber sinemada olacağız, yan salondan sahne kısmına geçip oradan atacağız, sen yarın akşam film başladıktan sonra kaleye çıkan yolun üzerinde dolaş, içerdeki patlamayı duyduktan sonra elindeki dinamiti ateşleyip sinemanın damına at’ dediğini…

‘Kendisinin bu dinamiti aldığını; 19. 12. 1978 günü akşam sinemadaki patlamayı duyunca kendisinin de elindeki dinamiti ateşleyerek sinemanın damına fırlattığını; ancak dinamitin patlamadığını… Bilahare buluştukları ÖKKEŞ’in; ‘sen bizi kandırdın, dinamiti atmadın’ dediğini; yanından ayrılıp eve gittiğini, dinamiti patlatmaktaki amacının sinemadaki ülkücü gençliği ve dışarıdaki halkı tahrik etmek ve patlamayı solcuların yaptığı intibaını vererek hadise yaratmak olduğunu söylemiştir.”  [3]

Poliste yapılan işlemden sonra Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı da Yusuf İlhan ve Ökkeş KENGER’i ayrı ayrı çağırarak ifadelerini alır. Yusuf İLHAN, dinamiti Ökkeş KENGER’in verdiğini tekrarlamış, Ökkeş KENGER de olayı doğrulamıştır.

Tanık İsmail Laçin’in savcılık ifade tutanağında ise şu bilgiler vardır: “Çiçek Sinemasına patlayıcı madde atıldığı gece Manisa’daki kızına telefon etmek için PTT’de bulunduğu sırada sanık Ökkeş KENGER’in gelerek bir konuşma yaptığını ve PTT’den ayrıldığını; sanığın ne konuştuğunu duymadığını, aradan 5-6 dakika geçtikten sonra sinemada patlama olduğunu; bir sivil şahsı içeriye getirdiklerini, dışarıdaki halkın PTT’yi taşlayıp camları kırdığını; daha sonra gelen polislerin bu sivil şahsı alıp götürdüklerini,

“Sanık Ökkeş KENGER’in bir süre sonra bu defa yanında 15 kişilik bir grup ile tekrar PTT’ye gelip telefon yazdırdığını… Telefonu hemen çıkınca durumun ilgisini çektiğini, zaten kabinin kapısının da açık olduğunu ve konuşmanın da rahat duyulduğunu, ‘Orası Genel Merkez mi? Ben teşkilattan Ökkeş KENGER, sen onlara söyle beni tanırlar, burada sinemaya bomba atıldı, 10 yaralı var, 4’ü ağır, söyle acele gelsinler!’ dediğini… Bu ikinci konuşmada sanığın yaralıların ismini yazdırmadığını ve herhangi bir dergi isminin geçmediğini söylemektedir.” [4]

Kahramanmaraş Valiliği, İsmail LAÇİN’in ifadesi doğrultusunda telsizle durumu İçişleri Bakanlığı’na iletir. Yapılan araştırmada Ökkeş KENGER’in Ankara’da konuştuğu telefonun Ülkücü Gençlik Derneğine ait 294351 nolu telefon olduğu; konuşmanın, patlayıcı maddenin atıldığı gün 20.40 ile 22.27 saatleri arasında yapıldığı tespit edilir. [5]

Bu kışkırtmadan sonra ne canlar yakılmıştır: çok özet olarak anımsamaya çalışalım:
 
Kocasını ve yakınlarını kaybeden Maviş TOKLU’nun tanıklığı: “24. 12. 1978 Pazar günü, saat 10.00 sıralarında mahallemizin Muhtarı Mehmet YEMŞEN ile Fevzi GÖRKAM’ın başında bulunduğu saldırgan bir grup, ‘Allah Allah, Komünistlerin kökünü kazıyacağız, büyük-küçük demeyin komünistlerin kafasını ezin’ diye bağırıyorlardı. Muhtarın elinde silah ve bayrak vardı. (…) Evime hücum ettiler, kapıyı kırarak içeri girdiler. Odada oturan kocamı (Kalender) alıp bahçeye çıkardılar. Ben de arkalarından koşarak çıktım. Muhtara, ‘Aman etmeyin eylemeyin, kocamı öldürmeyin, çoluk-çocuğumu meydanda koymayın’ diye çok yalvardım. Muhtar bana dönerek, (…) kocanı Karaoğlan’ın yoluna kurban kesiyorum’ dedi. ‘Karaoğlan kim?’ diye sorduğumda, ‘ECEVİT’ diye cevap verdi. Kocamı, gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. (…) Saldırganlar, bu defa yakınımızda oturan kardeşim Hüseyin TOKLU’yu getirmek için evinin etrafını sardılar ve kardeşimi içerden çıkardılar. Yine muhtara yalvardım yakardım. ‘Kocamı öldürdün, bari kardeşimi öldürme’ diye yalvarıyordum. (…) Hüseyin’i işkence ederek öldürdüler.

“Sonra, karşımızda oturan ve bir gözü görmeyen çok yaşlı Cennet ÇİMEN’in evine gittiler. Bu kadını, ‘Gel nene, gel nene’ diyerek elinden tutup dışarıya çıkardılar. Cennet kadın, gözleri görmediği ve yaşlı olduğu için öldürülenlerden ve yakılanlardan habersizdi. Sanıklardan Cuma YALÇIN ile Nuri BOĞA tornavida ile Cennet kadının (80 yaşında) gözlerini oydular, sonra silah sıkarak öldürdüler. Yakınında bulunan helânın çukuruna baş üzeri atıp, üzerine at arabasını devirdiler. Daha sonra hem bizim evi, hem diğer evlerin tümünü yaktılar. Fevzi GÖRKEM, ‘Yürü, hadi seni kurtarayım’ diyerek beni alıp götürdü. Bir süre yürüdük, aniden kalbim sıkıştı, yürüyemedim. (…) Yolda Mustafa GÖKTAŞ’ (gördüm), bir elini İbrahim USTA’nın boynuna sarmış, diğer elinde de tabanca tutuyordu. İbrahim USTA’ya, ‘Senin kanını evime akıtmayayım’ diyordu. Götürdü, saldırgan topluluğun içine itti, topluluk İbrahim USTA’yı dövmeye başladı, sonra da onu öldürdüler. Ben de kör-topal sürünerek askerlere sığındım...”  [6]

İsmail T’nin tanıklığı: “Bağlarbaşı Cami’nde Hoca, her gün verilen vaazdan bir saat önce vaaz vermeye başladı. Ben de erkenden kalkıp Camiye gittim. Camide üç bine yakın kalabalık vardı. Herkesin elinde, tahra, balta, sopa ne ararsan bulunuyordu. Camide hoca vaaz veriyordu. Verilen bu vaaz, tamamen oradaki kalabalığı kışkırtmaya çalışıyordu. Hoca, ‘Hükümet komünist bir hükümettir. Geçmişte de Halk Partili komünistler camilerimizi kapatıp, kitaplarımızı yaktırdı. Şimdi de komünistlere yardım edip, Ulucami’yi yaktırdı. Müslüman din kardeşlerimizi öldürdüler. Allah’ını seven Müslüman olarak cenk meydanında toplansın. Kâfirlere ve Alevilere karşı hâdlerini bildirmeliyiz’ dedi. İki gruba ayrıldık. (…) Muhtarın atışıyla saldırıyı başlatıp, Bağlarbaşı Mahallesinde bir Alevi evini ateşe verdiler. İçerde alevler arasında bir genç gelin pencereden atlayıp dışarı kaçarken, onun üzerine yürümek istediler. Kalabalığın içinde bazıları ‘Kadınlara ve çocuklara dokunmayalım’ deyince, gelini geri bıraktılar. Ama içerde üç çocuk alevler arasında uyurken kül olup gittiler.
(…) “İkinci olarak ‘Allah Allah’ naralarıyla bir Sünni evine saldırdılar. Buradaki Sünni evinde iki Alevi saklanıyormuş. Önce, Sünni olan ev sahibi dışarı çıktı. Ona evinde Alevi sakladığını söylediler, inkâr etti. Bunun üzerine evin bodrum katında iki Alevi vatandaşı bulup getirdiler. Önce Alevileri saklayan Sünni vatandaşı, Umman silahlarla vurup öldürdüler. Bu öldürme sırasında Aleviler kaçmaya çalışırken, otomatik silahla vurulup öldüler.” [7]

Döne TIRAŞ’ın tanıklığı: “24. 12. 1978 günü sabahleyin oğlum Ali ve kızım Ayşe ile birlikte kahvaltı yapıyorduk. Sokaktan, ‘Komünistler Moskova’ya, komünistlere, Alevilere ölüm’ diye bağırtılar geliyordu. Pencereden baktık, kalabalığı görünce kapılarımızı kilitleyerek yakın komşumuz Keyfo YILMAZ’ın evinin odunluğuna saklandık.

Saldırganlar, evimizi taşladılar, sonra yaktılar. Daha sonra saldırganlar kanal tarafına gittiler. Biz de saklandığımız yerden çıkarak komşuların yardımıyla evdeki yangını söndürmeye çalıştık. Baktık saldırganlar tekrar geliyor, başlarında Muhtar Yemşen vardı, ‘Alevilere ölüm, yeriniz Moskova’ diye bağırıyorlardı. Evimize yaklaştılar, tekrar ateşe verdiler. Bu grubun arkasında bir de plakasız kamyon vardı. Saldırganlar kamyondan benzin alıp evleri yakıyorlardı. Bir de evlerden aldıkları kıymetli eşyaları kamyona koyuyorlardı.

Oğlum Ali ile afet evlerine doğru kaçmaya başladık. Yolda bir saldırgan grup oğlum Ali’yi yakaladı. Ben Karamaraş’a kaçtım. Öğleden sonra dayanamadım, oğlumu aramaya çıktım. Mahalleye geliyordum, Kalender TOKLU ve Hüseyin TOKLU’nun cesetlerini evlerinin önünde gördüm. Tüm aramalarıma rağmen oğlumu göremedim. Askerlere sığındım, olaydan dört gün sonra askerlerle birlikte oğlumu aramaya çıktık. Mahalleye geldiğimde oğlum Ali’nin cesedini, Dilber YILMAZ’ın evinin bodrum katında bulunan bir kazan içinde yakılmış bir vaziyette buldum.” [8]

“Esma SUNA adında bir genç kadın gebedir, doğumu yakındır. Faşistler, Esma SUNA’nın evini dışarıdan otomatik silahlarla tarar, evin içine patlayıcı madde ve benzinli paçavralar atarlar. Sonra evin kapılarını kazma ve baltayla kırarak içeriye giren faşistler, evde bulunan Fidan, Ali, Fikri ve Mehmet SUNA ile konuk Musa FUNDA’yı kurşuna dizer. Fazlı ile Elif SUNA da sopa ve satırla ağır yaralanır ve öldü diye bırakılır. Esma SUNA, “Kocamı, çocuklarımı, kardeşlerimi öldürdünüz. Bari beni öldürmeyin” diye yalvarır, bu arada ellerini karnındaki bebeğin üstünde siper etmeye çalışmaktadır.

Oysa işin içinde “hac” sevabı ve cennete gitme vardır. İki canlı bir Alevi kadını ellerine geçmiştir bir kere, bu fırsatı kaçırmak aptallık olacaktır. “Ya Allah” diye sopa ve satır Esma’nın kafasına, sırtına, karnına iner. Esma’nın üstü başı kan içindedir. Doğmamış bebeğini kurtarmanın çabasıyla sokağa fırlar. Saldırganlar da arkasında ateş ederek Esma’yı yere düşürürler. Öldü diye bırakırlar. Esma, karnındaki bebeğin yüzünü görmenin hayaliyle ellerini karnının üstünde gezdirmektedir. Bir komşusu Esma’yı sırtlayarak Devlet Hastanesine yetiştirir. Doktorlar, “Esma’nın kurtuluşu zordur, bari bebeğini sezaryen ameliyatla kurtaralım” diye ameliyata alırlar. Ne var ki bebek de sıkılan kurşunla parçalanmıştır. Esma ve bebek kurtarılamaz. Doktorlar ve hemşireler gözyaşlarını tutamazken, faşist katiller ve fanatik dinciler, hac sevabının ve cenneti kazanmanın sevincini paylaşırlar.” [9]

KATLİAMIN BİLANÇOSU:

111 kişi öldürüldü,
1000’den fazla insan yaralandı,
210 ev, 70 işyeri tahrip edildi, 
Ve...
Maraş Alevilerinin dörtte üçü, malını mülkünü işini, gücünü bırakıp büyük illere kaçtığı için Sünni yurttaşlarımız bu mallara sahip oldu.

SONUÇ:

Polise ve Sıkıyönetim Komutan Yardımcılarına verdikleri ifadeleri mahkemede kabul etmeyen sanıkların tümü, yargılama sonunda delil yetersizliğinden beraat etti… Hatta birinci sanık Ökkeş KENGER, MHP ve BBP’den milletvekili olarak Meclise girdi.

Şimdi Hükümet, onu bir ALEVİ UZMANI (!) olarak ‘Alevi Çalıştayına’ çağırıyor!

ÖKKEŞ ŞENDİLLER’in uzmanlık alanı ne olabilir. (!)

Kamuoyunun bilgilerine arz ederiz.

Murtaza DEMİR
Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Bşk."

DİPNOTLAR :

  1. H. Nedim Şahhüseyinoğlu: ‘Yakın Tarihimizde Kitlesel katliamlar’ isimli eser: s. 75
  2. Tüm belgeler, ‘Yakın Tarihimizde Kitlesel katliamlar’ isimli eserden alınmıştır.
  3. Davanın gerekçeli kararı (1980/92). Karar: 1980/520. s.36
  4. Gerekçeli karar s. 349
  5. A.g.e., s. 360
  6. A.g.e., s. 251
  7. Aydınlık Dergisi, 26.01.1979
  8. A.g.e.,  s. 101 (gerekçeli karar. S. 253)
  9. Tercüman G., 25.12.1978

KAYNAK : Alevihaber.com - 12 Aralık 2009

Etiketler : , ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.