Nâzım Hikmet'i her yönüyle tanımak

Nâzım Hikmet'i her yönüyle tanımak

Nâzım Hikmet'i her yönüyle tanımak Cahit ÇEÇENAydın Aydemir’in, Can Yücel’in önsözüyle...

A+A-

Nâzım Hikmet'i her yönüyle tanımakNâzım Hikmet'i her yönüyle tanımak
 
Cahit ÇEÇEN

Aydın Aydemir’in, Can Yücel’in önsözüyle açılan “Nâzım” araştırması, şairin yaşamını ve eserlerini öğrenmek isteyenler için derli toplu bir çalışma

Yaba Yayınevi değerli araştırma kitaplarını okuyucularına ulaştırmaya devam ediyor. Yaba adıyla bir sahaf dükkanını, bir edebiyat dergisi ve bir de yayınevini yöneten Aziz Aydın Doğan kendi zor imkanlarıyla otuz yıldır ayakta kalmaya çalışıyor. Nitelikli yayıncılıkta ısrarcı olan Yaba Yayınları maddi olarak zaman zaman zorlansa da yayın dünyasında dimdik durma gayreti gösteriyor.

Yaba yayınları son olarak Nâzım Hikmet'in hayatını ve sanatını tüm yönleriyle anlatan, Aydın Aydemir'in kaleminden çıkan “Nâzım” adlı kitabı okuyucularına sundu.

Aydın Aydemir’in kitabında Nâzım’la ilgili hemen hemen bulamayacağımız hiçbir şey yok. Çocukluğu, ilk şiirleri, gençliği, bahriyeliliği, hapisliği, Piraye, Sovyetler vs… Kitap ayrıca Can Yücel’in önsözüyle başlıyor.

Can Yücel, kitabın önsözünde Nâzım Hikmet’le ilk tanışmasını şöyle anlatıyor “On ikisinde var yoktum, yakınımız Selma ablanın nişanlısı eve gelir giderdi. Safi Bey, Bulgaristan maaciri, gençten, yakışıklı biri, Nâzım hayranıydı, ağabeyiyle Almanya’ya barsak ihraç ederdi. Lafı kaptı mı, Hitler şöyle büyük adam, böyle büyük adam diye kafa ütülerdi. Bir akşam, bahçede oturuyoruz ailecek, cebinden bir kâğıt çıkarıp okumaya başladı gümbür gümbür. Aa! Dedim kendi kendime, şiir bu! Yakıştıramadım, çünkü havainin teki hazret, tahsil terbiye hak getire! Nereden geçirdiyse eline, pek beğenmişmiş! Ben de beğendim ha! Aslan gibi bir şiir! Nâzım Hikmet adında genç bir şairinmiş, Komünistmiş, ama vurdu mu ses getiriyormuş!... Nâzım ’la ilk karşılaşmam böyle oldu

Nâzım Hikmet’i anlatan onlarca kitap yazılmıştır ölümünden sonra. Çok yönlü yazarın her defasında değişik bir yönü üzerine kitaplar yazılmakta ve hâlâ da yazılacağa benziyor. Yazı dünyasının tüketemediği bir yazar Nâzım Hikmet. Aydın Aydemir’in “Nâzım ” kitabının editörü ve yayıncısı Aziz Aydın Doğan, “Nâzım ve Nâzım kitapları Gün Zileli arkadaşın aracılığıyla Yaba'ya önerildiğinde uzun uzadıya düşünme gereği duymadan onayladım. Öteden beri öz kaynağından yapılan emek ürünü çalışmalara büyük saygı duyarım. Adaşım Aydın Aydemir de bu nitelikte bir sanat ve fikir adamıydı. Sevgili kızı Sezin hanımla ilkelerde uzlaşarak kitapların çıkış sürecini belirledik. Beni tanıdığını, hiçbir koşulu olmadığını söylüyordu. Bu, yaşam deneyiminin ve dünya görüşünün net ifadesiydi. Sınıf bilinci olan insanların tavrı her zaman beni etkilemiştir. Nâzım külliyatını basan bankanın editörlerine sunsaydı belki de ciddi bir ödeme alacaktı. Nâzım'ın bir banka eliyle nasıl ticarileştirildiğinin acısını yaşadığını hissetmiştim o gün” sözleriyle kitabın basıma hazırlanma sürecini anlatıyor.

Nâzım Hikmet şiirde biçim olarak bir devrim gerçekleştirmiştir. Klasik hece ölçüsünden sıyrılarak özgür düşünceleri gibi, gibi hiçbir kalıba bağlı kalmayan serbest biçimli şiirler yazmıştır. Tabii her yeni şey öyle kolay kabul edilmiyor. Dönemin kalemleri Nâzım Hikmet’in şiir yazma biçimini eleştiren yazılar yazmışlardır. Bunlardan birinin, babası Hasan Ali Yücel olduğunu hatırlatan Can Yücel “babamın da Nâzım’a o zamanlar yazılmış Üç Telli Saz Şairine diye bir vebali vardır. Yıllar sonra, o manzumesinden söz açtığımda, ‘Bir halt etmişiz ulan, ille de yüzüme mi vurman lazım!’ dediydi” ifadeleriyle Nâzım’ı eleştirenlerin de sonradan onu onaylayabildiğini göstermektedir. Nâzım Hikmet’in şiire getirdiği yenilikleri de şu sözlerle dile getirmektedir Can Yücel “Nâzım, Türk şiirinin üstünden bir yalım gibi geçti. Ondan öncesi, ondan sonrası diye bir ayrım, sadece bir tarih belirteci değil, coğrafi bir kırılmaya işarettir aynı zamanda. Gözden ırak kılındığı için, gönülden de ırak olduğu sanılan demlerde bile şiirimizin can kulağı ondaydı, antenler hep Bursa’daki taş odadan yükselen seslere dönüktü.”

Nâzım Hikmet Vasiyet adlı şiirinde;

“Yoldaşlar, nasib olmazsa görmek o günü,
Ölürsem kurtuluştan önce yani,
Alıp götürün
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni.”

Mısralarıyla vasiyetini yazmaktadır. Yaşadığı dönemde kendisiyle baş edemeyen devlet Nâzım’ın ölüsünden de korkmaktadır. Bu yüzden mezarı halen Moskova’dadır. 3 Haziran 1963’te aramızdan ayrılan Nâzım Hikmet’in ölümünü Can Yücel’den dinleyelim, “… Bu yolda çok şey öğrendim ondan. Kendi meşrebince şiir yazmayı da Nâzım’dan öğrendim ben. Sade şiirde değil, başka türlü olaylarda da ara sıra yardımı dokunuyor uzaktan… Mesela, Nâzım’ın öldüğü gün… O zamanlar BBC’nin Türkçe Servisi’nde çalışıyordum, spiker olarak. O boktan işten bezmiştim, kopamıyordum ama bir türlü. Frengistan’da yaşama numarası var ya, tepemiyordum onu… Ölüm haberi geldi, üzüldük, ettik, kafayı çektik… Ben sabah nöbetindeydim. İngilizce bülten geldi, çevirdim Türkçeye, alesta oturuyorum daktilonun başında… 5.30’da yayın, bekliyorum… Vakit gelmiş, telefonla çağırdılar yayın odasından… Yine gecikmişim, bir daha telefon!... Kımıldamıyorum yerimden. Ha mahsustan değil, öylesine bir tutukluk geldi üstüme, bedensel bir nedeni de yok hani… Ben o dalgadayken, yayın saati gelmiş meğer… O sabah BBC’de Türkçe yayın yapılmamış… Ertesi gün, paramı tıkır tıkır ödeyip beni kapının önüne koydular… diyeceğim Nâzım sayesinde o tüketici işten yakayı sıyırıp memlekete, asıl işimin başına dönebildim.”

Sanırım “Nâzım” kitabının yazarı Aydın Aydemir hakkında da birkaç söz söylemek gerekiyor. Yaşamı trajik bir sonla biten Aydın Aydemir’in hikayesini kitabın editörü Doğan’dan dinleyelim: “kitap için Yeşilçam afişçilerinden üstat İbrahim Küçükenez tarafından yapılan Nâzım afişini görmüş, beğenmişti, ama kitabın yeni basımını göremedi. Sezin Hanım söyledi, Babam kanser. Altı ayda bir İstanbul'a hastaneye gelir, kontrolden geçer. Sonra öğreniyorum; bu son gelişinde doktorlar derdinin üstüne bir derdin daha oluşmakta olduğunu saptamışlar. Su götürür bir dert değildir bu. Alzheimer hastalığı; zihinsel işlevlerde bozulmaya yol açan lanet bir derttir. Bu hastalığa yakalanan eski yoldaşı, sendikal mücadeleyi birlikte verdikleri Yılmaz Elmas'ın durumu göz önüne gelmişti belki. Çünkü artık o da yaşamıyordu. O gün ailecek evdedirler. Eşi Neriman hanım balkonda oturmaktadır. Bunun bir günün son dakikaları olacağını kim bilebilir? Eşiyle son birliktelik, sağır bir sessizlik... Derin bir suskunluk yaşanmaktadır. Acısıyla sevinciyle uzun yıllar geçip gitmişti. Demek en büyük acının yaşanacağı son günün, son dakikaların sessizliğiydi o gün yaşanan.

Yeterdi artık...

İçerden bir el silah sesi geliyor.

Neriman hanım balkondan içeri koşuyor. Hepsi bu...

Beypazarı'nda doğan bir yaşam, Didim toprağına gömülüyordu. Doğduğu toprağın türküsünü kim bildi, kimler dinledi, önemli mi?..

Beypazarı'dır mekânımız elimiz
Kim bilir nerede kalır ölümüz.

(Halk türküsü)

Anısına saygıyla…

EVRENSEL - 02 Ekim 2008

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.