Namık Kemal Zeybek : Cemevleri ibadethane midir?
Namık Kemal Zeybek : Cemevleri ibadethane midir? İbadetin sözlük anlamı "kulluk" demektir de daha çok belli biçimlerde yapılan...
Namık Kemal Zeybek : Cemevleri ibadethane midir?
İbadetin sözlük anlamı "kulluk" demektir de daha çok belli biçimlerde yapılan tapınmalar için kullanılır.
Müslümanlıkta ibadet deyince önce namaz akla gelir. Namazda secde olduğundan secde edilen yer anlamında mescid sözü vardır. Sözgelimi ulu Türkistan'da mescid denilir, cami sözü kullanılmaz. Türkiye'de namaz için ayrılan binalara küçükse mescid, büyükse cami denilir, olmuştur. Cami de toplanılan yerdir.
Cami de toplanmak fiilinden gelir, cem de... Cemevleri de toplanılan yerlerdir.
Türkiye'de oluşan bir gelenekle Sünniler toplu ibadetlerini daha çok camilerde, Alevi-Bektaşiler de cemevlerinde yaparlar.
"Cemevi diye bir kurum yoktur. Yeni ortaya çıkarılmaktadır" diyenler vardır. Böyle diyenlerin bilgileri yanlıştır.
Tarihte Bektaşi dergâhlarında cemhaneler vardı, köy Bektaşileri ise büyükçe odalarda cem yaparlardı; adına ister cemevi denilsin, ister denilmesin... Sözgelimi İran'da Bektaşi tarikatına benzeyen Kalenderilerin ibadet ettikleri yerin kapısında "cem hane" yazısını gördüm. Hanenin ev demek olduğunu herkes bilir.
Sözün kısası Türkiye Alevi ve Bektaşileri şehirleşmenin getirdiği yerleşim dokusu değişikliklerinin ve yeniden özlerine dönme isteklerinin bir gereği olarak şehirlerde ibadet edecekleri binalar yapmak gereğini duymuşlar ve cemevleri yapmışlardır. Alevi Bektaşi inancına göre de buralarda ibadet yapmaktadırlar. Cemevlerinin ibadet yeri olup olmadığına karar vermek de bu yerlere gelip ibadet edenlerin yetki alanına girer. Devletin, devlet yetkililerinin veya Sünni Müslümanlığın din kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın böyle bir yetkisi olamaz. Diyanet İşleri Başkanlığı sadece Sünnilerin değil, bütün Türkiye Müslümanlarının din kurumu olduğunu savunur. Ama bunun doğru olması için kurumun içinde Alevi Bektaşi Müslümanlar ve Şii Caferi Müslümanlar için de temsil imkanının verilmiş olması gerekir. Bir türlü buna cesaret edilmediği için de bu savunma dayanaksız kalır.
Türkiyeliler, Türk Cumhuriyetlerine örnek olmaktan söz ederler. Oralardan örnek alınması gereken birçok ileri ve doğru uygulamanın olduğunu bilmeliyiz. Sözgelimi halkın yüzde 65'i Şii-Caferi, yüzde 35'i Hanefi-Sünni olan Azerbaycan'da Din İdaresi'nin başkanı Şii-Caferi, yardımcısı da Sünnidir. Neden Türkiye'de de benzeri bir uygulama yapılmasın? Sünni bir başkan ve yardımcılarının biri Alevi, diğeri Caferi olmasın? İstenirse adaylar da hazırdır. Sözgelimi Alevi İslam din hizmetleri başkanı değerli bilgin Ali Rıza Uğurlu bir yardımcı, Caferi Müslümanların dini rehberi Hüccetul İslam Selahattin Özgündüz ikinci yardımcı... Bektaşiliğin tasavvuf tarikatı olduğunu bilen birilerinin itirazını biliyorum. "O zaman Kadirilere, Nakşibendilere, Rufahilere, Halvetilere... ne yapacağız?"
"Değerli kardeşler" diyorum... Biliyorsunuz ki o saydıklarınız fıkhi meselelerde Sünnidirler ve camiye gidip ibadetlerini yaparlar. Ama duvarlarında Ebubekir, Ömer, Osman'ın adı yazılı olan; hutbelerde onların adı anılan camilere Alevilerin girip huzur içinde ibadet yapmalarını nasıl beklersiniz? Zaten onların hilafetlerini ve dinin önderleri olduklarını kabul etseler Sünni olurlardı. Halbuki Aleviliğin ayrıldığı nokta işte tam burasıdır.
Ve artık bilinmelidir ki Bektaşilik tarikat olsa da "Alevilik" Sünni mezheplerden ayrı bir mezheptir ve özüne özgü ibadetleri vardır. Bütün Bektaşiler de Alevidir, bütün Aleviler Bektaşi olmasa da...
Cemevleri kim ne derse desin ibadethanedir de bu konuların biraz daha açılmasına ihtiyaç vardır. Gelecek yazılarda...
Namık Kemal Zeybek
RADİKAL - 01/01/2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.