Murtaza DEMİR : Sn. Nuray Mert
Murtaza DEMİR : Sn. Nuray Mert Bir yurttaş olarak yazılarınızı dikkatle okuyor ve düşünüyorum. Aykırı olmaya çalışsanız da, çoğu...
Murtaza DEMİR : Sn. Nuray Mert
Bir yurttaş olarak yazılarınızı dikkatle okuyor ve düşünüyorum. Aykırı olmaya çalışsanız da, çoğu kez ifrata kaçıyorsunuz. Ve gerçekten bazen insaf ve vicdan ölçülerini bir hayli aşarak, muhataplarınızı üzüyorsunuz. Kanımca bu üslup size “okunan yazar” kimliği kazandırıyor ve kimi olanaklar sağlıyor: ama bu tutumunuz, inanın “yararlı ve aklıselim yazar” anlamında beş para etmiyor.
Nazlı Ilıcak hanımefendiye öykündüğünüz ortada. Olabilir: neye benzeyeceğinizi ve tarzınızı seçme özgürlüğünüz size ait olan bir haktır kuşkusuz ama okuyucunuz olma hakkımı kullanarak sormak isterim; Sn. Nazlı Ilıcak, gelmişi-geçmişi ve bunca şöhretiyle, çağdaş bir yazar için gerçekten iyi bir model midir?
Ele aldığınız konuları tıpkı Nazlı Hanımvari işliyor, güçlüden, çoğunluktan ve iktidardan yana kalem oynatıyor, yüzlerce polemik ve alakasız lafazanlık sonunda hedefe koyduğunuz muhatabınıza hiçbir şans tanımadan, mahkûmiyetine, kimi zaman da idamına karar veriyorsunuz.
Bu mektubu yazmama genel üslubunuzla birlikte, özel olarak da 15.01.2008 tarihli “Aleviler ve Üçüncü Dünya demokratları” başlıklı yazınız neden oldu. Bakın, yine aynı kolaycı ve çıkarcı yaklaşım: güçlünün-iktidarın safına geç, “Vur abalıya!”
Aleviler “üçüncü dünya demokratı” da, zayıfa ve mazluma “habire vurma” tavrı “yenidünya demokratlığı mı?” Alevilerin “kuşkuculuğuna” geleceğim elbette ama peki bu ne?
Nuray Hanım, Reha beyin “Alevi açılımının tarafımızdan Sünnileştirme çabası olarak algılanacağını” söyleyerek doğru bir tespit yapmanıza karşın, bu haklı kuşkuyu dahi Aleviler aleyhine yorumlamışsınız. Sadece yazmıyor, hiç değilse gazete okuyor da olmalısınız: Bu ülkede milyonlarca Alevi çocuğuna “zorla” Sünni dersleri veriliyor. Bu dersi almayanlar, oruç tutmayanlar, namaz kılmayanlar işkence ve hakaret görüyor, aşağılanıyor, cezalandırılıyor, okullarından atılıyorlar. İstenmediği; “hayır göndermeyin” denildiği ve buna dair yüzlerce dilekçe verildiği halde Alevi birimlerine, köy ve mahallelerine neden cami yapılıyor: İmam-vaiz atanıyor dersiniz? Bu tutum “devletin Sünnileştirme misyonerliği” yapması değilse nedir?
Nuray Hanımefendi; Alevi yurttaşlara salt Alevi olmalarında dolayı yapılan eziyeti, haksızlığı, eşitsizliği, devletin güvenlik güçlerinin denetimi ve gözetiminde yapılan kıyım ve katliamları, Maraş’ı, Çorum’u, Sivas’ı, güpegündüz yakılmalarını anlatmaya sayfalar yetmez. Bu katliamların sorumluları, devlette itibar görüyor: Gazi katliamının fotoğrafla tespit edilen eli kanlı tetikçileri dahi çoktaaan beraat etti. Sivas katliamından geriye kalan üçbeş kişi, mahkûmiyetlerini ailelerinin yanında tamamlıyor. Keza Sivas katliamının kaçak sanıkları, AB ülkelerinden zamanında ve usulünde istenmediği; bürokratik işlemler kasıt ve tarafgirlikle savsaklandığı için oralarda serbest yaşıyorlar. Özetle Alevilerin siyasetçilere, partilere, devlete, hukuka güvenmeleri için bir tek içtenlikli yaklaşım-örnek gösteremezsiniz. Buna yıllar yılı Alevilerin oyunu alıp “sırça köşkte” oturan Baykal’lı CHP de dâhildir.
Bula bula şu tavsiyede bulunuyorsunuz: “kin tutmayın; unutun!”
Ya sonra Nuray Hanım, sonra unutup yeni kırımları mı bekleyelim? “Çağdaş” olduğunu iddia eden bir yazar olarak, bize dönüp haklı olarak “kin tutmayın” derken, yöneten egemenlere, evrensel hukuku işletmeyenlere, kıyım için fırsat bekleyen zihniyete söyleyecek hiçbir sözünüz, tavsiyeniz, öneriniz yok mu? Siz, Sivas katliamı konusunda, bizlere dönüp “unutun-kin tutmayından” öte ne diyorsunuz? “Geçmişindeki hoyratlıkla yüzleşip, hesaplaşmadan gerçekten uzlaşmaya, barışmaya imkân yoktur” derken geçmişiyle kim yüzleşecek ve nasıl yüzleşecek? Biz Madımak’ın utanç müzesi olmasını, insan yakan ve eylemi savunan zihniyetin bu utançla yüzleşmesini öneriyoruz; dönüp yurttaşlarından özür dilemesini, yüreklerimize serin bir su serpmelerini istiyor, bekliyoruz. Ya siz? Siz de bir yöntem önerinki, savınız havada kalmasın. Kim bilir, siz daha makul bir öneride bulunursunuz ve bizler de buna “evet” deriz.
Evet, bu konularda mazlumu eleştirmekten, karalamaktan, kindarlıkla suçlamaktan öte bir yol ve yöntem öneriniz yoktur. “Yanıyoruz, itiliyoruz, negatif ayrımcılığın bütün olumsuzluklarıyla karşı karşıyayız, haklarımız verilmiyor, inancımız, mabedimiz tanınmıyor!” diyerekten avaz avaz bağırmaktan öte, Aleviler ya da Alevi kurumlarının sözcüleri öç alma kaygısıyla kime nereye saldırdılar ki, “kindar” olarak nitelemenize neden oldular? Bir tek örnek gösterebilir misiniz? Yüreğimiz ve bedenimiz acıdığında tepki vermeyelim mi?
Evet, öğretimiz, kültür ve yaşam felsefemiz kin ve nefrete, öç almaya, insana kıymaya izin vermiyor. Öç alma, saldırma, şiddete başvurma olmayacak: acılarımızı ve itilmişliğimizi dış güçlerin kullanmasına izin verilmeyecek... “Postu” ABD’ye de sermeyeceğiz!
Sorunlarımızın çözümü bağlamında sizden elbette yardım bekliyoruz. Oysa siz olumlu bir öneride bulunuyormuş gibi yapıp, hemen arkasından “ama” diyerek, var olan probleme çözüm önermeniz biryana, Alevilerle özel sorunu olan biri gibi davranıyor ve sorunu kördüğüm haline getirmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Nuray Hanım, biz Aleviler ibadetimizi cemevinde yapıyoruz. Baskı ve katliamlar nedeniyle gizli yapılıyordu ama Alevi cemleri-ibadeti bu topraklarda bin yıldır böyle sürdürüldü. Ecdadımızdan böyle gördük, inandık, sevdik, iman ettik. Yandık, yakıldık, kızgın kazanlara atıldık, Pir Sultan gibi asıldık, Nesimi gibi yüzüldük ve bütün kıyımlara karşın bugüne taşındık. Biraz insaflı olun, cemevine yasal ibadethane statüsü tanımanın, “devlet zoruyla Sünnilik öğretilen dersin” seçmeli hale getirilmesinin neresi zor? Üstelik AİHM kararları ve AB çevreleri de buna işaret ederken...
“Tatil” meselesini nereden çıkardınız? 20 yıldan buyana Alevi kurumlarında üst düzey yöneticilik yapan, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Pir Sultan Abdal Kültür Vakfı’nın kurucu başkanı olan bir insan olarak, Alevilerin “özel bir tatil günü” istemlerinden haberim yoktur. Bunu da Reha beyden mi öğrendiniz?
Nuray Hanım, “üçüncü Dünya demokratlığı ile bu derece çetrefil meseleleri halletme konusunda hiç yol alamayacağımızı hatırlatmak için söylüyorum” diyorsunuz. Sağ olun; berhüdar olun, Allah tuttuğunuzu altın etsin ama bir de yöntem lütfeder misiniz? AKP’den, Sn. Başbakandan, bakanlardan sorunumuzu konuşmak, bir çözüm üretmek, sorunu kendi ülkemizde çözmek üzere beş yıldan buyana bıkmadan usanmadan, onur-gurur meselesi yapmadan randevu talebinde bulunuyoruz. Randevu da vermiyorlar, cevap da...
Bunları biliyor muydunuz? Yoksa bunları ya da yazılarınızı bilmeden, anlamadan, dinlemeden mi yazıyorsunuz? Bizim “kaçıncı sınıf demokrat olduğumuzu” bir yana bırakın: zaten Aleviyiz! Siz kaçıncı sınıf demokratsınız?
Demokratlığınızın ölçüsü ortada: Bu ölçüyü, milyonlarca Alevi adına çaba gösteren insanların topunu aynı kefeye koyarak “kaçıncı sınıf” yazar olduğunuzu gösteriyorsunuz. Düşünüyorum da, bunca Alevi karşıtı oluşunuzun nedenini sadece “güçlüden yana olmak” nitelemesiyle açıklayamıyorum. Hani onun bile bir ölçüsü ve insafı olur. Sizin Alevi karşıtlığınız gerçekten bir ifrat ve nefret düzeyinde. Her Alevi gündeminde sahne alıyor, tüm silahlarınızı kuşanıyor, bütün kurşunlarınızı tüketiyorsunuz.
İşte bu Nuray Hanım, akademik kimliğinize karşın, Alevilere karşı sizi, az da olsa objektif davranmaktan alıkoyan özel bir sorununuz mu var? Diye düşünmeden edemedim.
Olur ya...
Saygılarımla,
Murtaza DEMİR
Alevi Haber
www.alevihaber.com
18 Ocak 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.