Murtaza DEMİR : Günay, Çamuroğlu, Üskül ve benzerlerinin ruh hali
Söz ettiğim arkadaşların nasıl bir ruh hali içinde olduklarını, kimi durumlarda irticalen ettikleri söz ve “iğrenç- açılımlardan” anlamak mümkün....
Söz ettiğim arkadaşların nasıl bir ruh hali içinde olduklarını, kimi durumlarda irticalen ettikleri söz ve “iğrenç- açılımlardan” anlamak mümkün. “Kapağı atarak zevahiri kurtardıklarını sandıkları” camianın zihniyetine tanık oldukça ve o zihniyetin bugüne değin kavga verdikleri geri ve emperyal uzantıların dünyası olduğunu kavradıkça, “açılım” ve “iğrenme” gibi insani kavramlara sarılmaya başladılar. Şimdi “lafla peynir gemisi yürütmeye” çalışıyorlar. Olmayacağını-yürümeyeceğini eninde sonunda onlarda anlayacak elbet.
Kültür Bakanı Sn. Günay “2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Otelinde olanlardan iğreniyormuş!” Çok iyi, hoş, bravo ama olaydan mı iğreniyorsunuz; yoksa olayı gerçekleştiren katil sürüsünden ve onları koruyan, savunan, kol kanat geren siyasal anlayışlarından mı? Sn. Günay, bu katiller sürüsü gerici zihniyet kime oy verdi dersiniz? AKP’ye mi? Demek siz, size oy verenlerden iğreniyorsunuz öyle mi Sn. Günay? Peki, bu tutum ne kadar ahlaki?
Sn. Günay’ın birinci ciddi çelişkisi bu. Bu konuya ilişkin bir diğer çelişkisi de şu: Türkiye’de müzeler, Kültür Bakanlığına bağlıdır. Müze kurma işi de yine aynı bakanlığın sorumluluğundadır. Bu şu demektir: Kültür bakanı eğer gerçekten istiyor ve başarabileceğine inanıyorsa, gerekli prosedürü yerine getirir, Madımak Otelini kamulaştırır, orayı müze haline getirir; Türkiye’yi de, vicdanı kanayan Sivaslıları da bu utançtan kurtarır. Yani devlet adamı önce yapar, sonra konuşur.
Şimdi bu “eski demokratlar” kamu vicdanında aklanma hevesiyle, olmayacak işlere girişiyor, konuşuyor; konuştukça ve kıpırdadıkça da batıyorlar. Düşünün; erken gençlik yıllarından, “kemale erme” yaşı olan 60’lı yaşlara değin bir değeri savunuyorsunuz. O değerler üzerine yazıyor, konuşuyor, parti kuruyor, partilerin, kürsülerin, Alevi kuruluşlarının en üst siyasal birliklerinde görev yapıyorsunuz. Yazdıklarınızdan, konuştuklarınızdan etkilenen çevreniz, üniversitede size inanan öğrencileriniz oluyor. Bütün bu eş, dost size inanıyor; yardım ediyor; bununla da kalmıyor, sizin ideolojinizi benimsiyorlar. Yani özetle 60 yıl çalışıp, çabalayıp kendinize özgü, özel bir dünya kuruyor; bir ömür karşılığında kendinize dair bir kimlik ve kişilik oluşturuyor, “birey” oluyorsunuz.
Sonra bir gün “ne oluyorsa” oluyor; uğruna bir ömür verdiğiniz iddialarınızın, tespitlerinizin, ilkelerinizin “bir halta yaramadığını”, söylediğiniz her şeyin aslında yalan olduğunu, size inanan, arkanızdan koşan, değer veren, destekleyen insanları kandırdığınızı söyleyiveriyorsunuz. Sonra kendiniz için kurduğunuz dünyanın bütün değerlerini inkâr ediyor; “sahteymiş, kötüymüş, aslında inanmamıştım ama…” diyerek değiştirmeye karar veriyorsunuz. Oysa heyhat! Ben de, Çamuroğlu’na ve Üskül’e inanmıştım.
Yani “inanç zedelerden” biri de benim…
“Kötü ve bir işe yaramaz” olduğunu 60 yıl sonra keşfedebildiğiniz eski değerlerinizi, nasıl bir değerler dünyası ile değiştiriyorsunuz? Karanlığın, emperyalizmin, dört eşliliğin, şeriat yasalarının, feodalizmin, tutuculuğun, Atatürk düşmanlığının, ‘Cumhuriyet Burada Kuruldu Burada Yıkılacak’ diyerek insan yakanları savunanların, dozerle cemevi yıkmaya gidenlerin, ‘cemevi cümbüş evi’ diyenlerin, kutsal dinimizi kullanarak önce iktidar sonra da zengin olanların dünyasıyla!
Aslında ne olduğunuz anlaşılıyor: “eski” dünyanızda davranışınızı onaylayan bir tek Allahın kulu yoktur: Yine de bu tamamen size ait bir şey ve ne yazık ki, yaşamda böyle şeyler var. Allah işinizi rast getirsin. Kendi adıma, sizlere üstün başarılar dilerim. Gerçekten de en azından ben böyle bakıyorum ve “uzak durmanız” kaydıyla sizi asla umursamıyorum. Sizler, yeni bir dünyaya rücu ettiniz: Bir bakıma döndünüz. Bu “dönme” meselini ve dönenlerin döndükten sonraki ruh hallerini “Yeniçeri’yi” yazan tarihçi Reha bey iyi bilir; Üskül hoca da elbette…
İkrarından dönenler tarih boyunca ne yaptıysa, siz de şimdi onu yapıyorsunuz. Dönenler ne yapar? Yeni transfer oldukları ortamda “doğru tercih” olduklarını kanıtlamak ve yeni “sahibin” beğenisini kazanmak adına canlarını siper ederek çalışır, sıkı bir görev adamı olurlar. Yapmayacakları iş, devşirmeyecekleri adam, girmeyecekleri don yoktur. Sünni’den çok Sünni, Türk’ten çok Türk’türler.
Mesela Reha beyi ele alalım: Ne yapıyor? Lideri ve partisi tarafından kendisine bahşedilen vekilliğin karşılığını, Alevi devşirerek ödemeye soyunuyor. Yananlara, yakılanlara, inancı ve ilkeleri uğruna o değerleri korumak adına direnenlere, ölümlerden dönenlere saldırıyor: İftira ediyor: “Oyuncaklarını ellerinden alacağız” diyor: Bin bir emekle dişimiz tırnağımızla var ettiğimiz, bütün yokluklara baskılara karşın ayakta tuttuğumuz kurumlarımızı hasım ilan ediyor. Ne yaptığını nasıl bir dona girdiğini biliyor: bilerek ve taammüden yapıyor bütün bunları. Mesela meşrebine uygun adamlar buluyor, devşiriyor: Para ve kadro vaat ediyor. İnsanlarımızın yoksulluğunu ve işsizliğini kullanıyor. Tarihçi olması hasebiyle, Damat Rüstem Paşa’dan öğrendiklerini uyguluyor.
Osmanlı döneminin en büyük rüşvetçisi olarak tescil edilen Sadrazam Rüstem Paşa, Pir Sultan Abdal’ın musahibi Ali Baba’nın Sivas/Alibaba mahallesindeki zaviyesine “vakfiye bahşederek” onu ayartmış, sonunda da Pir Sultan Abdal’ın başını yiyen sürecin başlamasına neden olmuştu. Yani Ali Baba Zaviyesine vakfedilen (verilen) bu akar (rüşvet), Alevileri taaa can evinden vurmuştu. Reha, geçmişi inkâr ediyor ve şimdi bunları yapıyor. Alevliği rüşvete, paralı inanca bulaştırarak, içini boşaltma işlevine soyunuyor. Pir Sultan Abdal’ların, Şah Kalenderlerin, Şah Kulu’nun, Baba Zünnun’un, Hallac’ın, Nesimi’nin kemiklerini sızlatıyor...
Bu sürecin geleneksel Alevilik adına iyi şeylere gebe olmadığını görüyor ve bu durumdan ülkem, Alevilik, demokrasi ve laik kazanımlarımız adına büyük endişe duyuyorum. Şahsen Reha beyin oturup, bu tavrını tarihin aydınlığında tekrar gözden geçirmesini; siyah ve beyaz kadar farklı olan “AKP ve Alevilik” sevdasından vazgeçmesini diliyorum.
“Tarih tekerrürden ibarettir” lafı boşuna söylenmemiş…
12.12.2007
Murtaza DEMİR
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.