Muğla Tahtacıları

Muğla Tahtacıları

Muğla Tahtacıları… Milas'a ilk geldiğim yıllardı. Sütçümüz, güler yüzlü, değişik giyimli, orta yaşlı bir...

A+A-

Muğla TahtacılarıMuğla Tahtacıları…

Milas'a ilk geldiğim yıllardı. Sütçümüz, güler yüzlü, değişik giyimli, orta yaşlı bir kadındı.

Milas'a ilk geldiğim yıllardı. Sütçümüz, güler yüzlü, değişik giyimli, orta yaşlı bir kadındı. Haftada iki gün kendisi getiriyordu evimize sütümüzü, yumurtamızı. "Sütünüzü bakkaldan alsanız daha iyi olur, bu komşunun sütü içilmez" dedi daha yaşlı diğer bir komşu kadını. Nedenini sorduğumda "Onlar Tahtacı" dedi. "Tahtacı" sözcüğünü ilk kez duyuyordum. "Marangoz mu bunlar?" dedim. "Hayır, onlar Alevi" dedi kısık sesiyle.

Milas ve Aleviler? O güne kadar hiç duymamıştım. Hiç ummuyordum bu bölgelerde de Alevilerin olabileceğini. Ortaca ve Fethiye yöresi başta olmak üzere kırk, elli Alevi köyünden söz ediliyordu.

İlk konakladığım yer Ortaca'da Kemaliye köyü oldu. Öyle sıcaktı ki insanları; hani nur yüzlü derler ya sanki onlar için söylenmişti. Daha sonra Mersenet'ten, İrmene'ye; Çöğenli Yaylası'ndan, Güllükbaşı'na kadar çevredeki diğer Alevi yerleşimlerini gezdim. Buram buram Hacıbektaş, Pir Sultan, Anadolu kokuyordu baldan tatlı dilleri, kutsal nasırlı elleri. "Bize önceleri düşman gözüyle bakıyorlardı Türkler, ama şimdi onlar da bizi tanıdı ve seviyorlar" dedi Çöğenli Yaylası'ndan yaşlı bir Dede. "Türkler kim dede?" dedim şaşkın gözlerle. "Oğlum biz buralarda Sünnilere Türk diyoruz; nereden geliyor bu söz biz de bilmiyoruz. Ama eskiden beri biz onlara Türk diyoruz. Zaten onlar da bizi Türk saymazlar."

"Neden yayla?" dedim yaşlı dedeye. Gözünü Çiçekbaba'nın eteklerine, Eren Dağı'na çevirdi; Bir sığara yaktı. "Bak oğlum, biz eskiden beri bu dağlarda yaşarız. Hâlâ mezarlarımız ve yatırlarımız bu dağlarda" diyerek sözlerine devam etti. "Bizim bir yanımız hep dağ kokar, Toros kokar. Madran'dan Akdağ'a kadar her dağda onlarca yaylamız, ibadet yerimiz, yatırlarımız var. Sadece şu Eren Dağı'nda yüzlerce mezarımız var. Eskiden cemlerimiz yasaktı. Biz de, bu dağların en yücelerinde ve en gizli yerlerinde yapardık cemlerimizi. Cumhuriyetten sonra aşağılara indik. Köyler kurduk. Ama bir yanımız hâlâ bu dağlarda. Şimdi yayla olarak kullanıyoruz buraları ve yazları çıkıyoruz. Bir de Sandraslılar vardı eskiden bu dağlarda. Hatta bu dağın eski ismi de Sandras Dağı'dır. Biz, onlarla iç içe yaşardık. Şimdi onlar, hep terk ettiler bu dağları. Şehirlere yerleştiler. İyi mi ettiler, kötü mü? Doğrusu ben de bilmiyorum. Bak şu Çal Dağı'nın doğusunda bir de Nif Yaylamız vardı. En güzel yer orasıydı. Ama şimdi boşaldı, kimseler kalmadı. Daha doğuda Akdağlar var, orada da çoktur bizim Tahtacılar. Doğu eteğindeki Yeşilgöl ve Uçarsu kutsaldır bizim için. Her yaz başlangıcında orada töremize uygun Abdal Musa Şenlikleri düzenleriz. Kurbanlar keser, deyişler söyler, semahlar döneriz. Çok kalabalık olur. Madem töremizi araştırıyorsun oraya da git."

Aradan onlarca yıl geçti. Her yanı insan kokan aksakallı dedemiz, çoktan hakka yürümüştür. Ne gözleri kirlendi ne ayakları ne de kulakları. Onun sözünü ettiği Abdal Musa Şenlikleri'ni düzenleyenlerden vakfın yönetim kurulu üyeleri de ne acı ki geçen Muharrem orucunda Ankara'da Erdoğan'la birlikte haramiler sofrasında, iftar yemeğindeydi.

Haydar Köylü (Bodrum/MUĞLA)
EVRENSEL - 14 Mart 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.