Madımak'ın üstünden Acı ve gözyaşı içinde 16 yıl geçti
Madımak'ın üstünden Acı ve gözyaşı içinde 16 yıl geçtiPir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas'a giden...
Madımak'ın üstünden Acı ve gözyaşı içinde 16 yıl geçti
Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmak üzere Sivas'a giden ve Madımak Oteli'nde diri diri yakılan 35 aydın, yazar ve sanatçının katledilişinin 16. yılında da olayın mağdurları ve tanıkların yaşadıkları acı ve gözyaşı dinmedi. Madımak Oteli'nin müze olacağı söylemleri havada kalırken, olayın tanıkları ise yaşananların başından itibaren planlı ve tasarlanarak icra edildiğine vurgu yaptı.
2 Temmuz 1993'de 4. Pir Sultan Abdal Etkinlikleri'ne katılmak üzere Sivas'a giden aydın, sanatçı ve yazarlardan 35'inin diri diri yakılarak katledilmesinin üzerinden tam 16 yıl geçti. Hafızalarda yer edinen, küllenmeyen katliamın asıl sorumluları bulunmazken, katliam kanayan yara olmaya devam ediyor.
Katliamda mağdur ve tanık olanlar ise yaşadıklarını bir türlü unutamıyor. 35 insanın diri diri yakıldığı Madımak Oteli'nin yerinde ise uzun bir süre et lokantası işletildi. 29 Mart yerel seçimleri öncesinde Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay Madımak Oteli'ni boşaltacaklarını ve otelin müze olması için çaba sarf edeceğini söylemesine rağmen herhangi bir adım atılmadı. Her yıl alevi örgütleri, Madımak Oteli'nin müze olması için ve yaşanan katliamı protesto etmek için 2 Temmuz'da Sivas'ta yüzbinlerin katılımı ile anma mitingi düzenleyecek.
'Katliamı protesto etmenin dili, kültürü, ırkı yok'
Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, katliamın üzerinden 16 yıl geçtiğini hatırlatarak, 16 yıl boyunca anılarının hep taze kaldığına işaret etti. Balkız, bin yıl geçse bile mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini belirterek, 'Kerbela unutuldu mu ki, Sivas unutulsun? Unuttuğumuz zaman bize yeniden yaşatacaklarını biliyoruz bundan kuşkumuz yok. Her sene artan kalabalıklarla madımak otelinin önüne gidip karanfil bırakıyoruz. Canlarımızı anıyoruz. Uğruna hayatlarını kaybettikleri düşüncelerine sahip çıkmakta olduğumuzu ve çıkacağımızı karanfil yoluyla onlara aktarıyoruz anlatıyoruz ve örgütleniyoruz. Ve her sene Madımak Oteli'nin önünde 10 binler artarak gidiyoruz. Bu sefer mahşeri bir kalabalık olacak. Sadece Sivas'ın dışından değil, Sivas'ın içinden de Sivas'ın Sünnileri de bizlere katılacak. Çünkü o katliamı protesto etmenin Alevi, Sünni, Kürt, Türk olmakla ilişkisi yoktur' diye konuştu.
Madımak Oteli'nin müze olmasını istediklerini aktaran Balkız, Kültür Bakanı Günay'ın kendilerini çocuk olarak gördüğünü belirterek, Günay'ın 'Kebapçıyı taşıdım ya daha ne istiyorsunuz' tavrı içerisinde olduğunu söyleyerek, şöyle konuştu: 'Kültür bakanı müze nedir, ne anlama gelir, içeriği nedir, şekli şemalı nedir? Herkesten çok daha iyi bilir. Kültür bakanı benim param yok, devletin parası yok, devletin ödeneği yok, gibi bahanelerle ipe un seriyor. Biz bunun farkındayız. Herhalde gün gelecek Madımak müze olacak. Madımak nasıl müze oldu bunun öyküsünü de bizler bir kenara yazmış olacağız.'
'Başından beri planlanmış ve tasarlanmıştı'
Madımak Oteli'nde yaşanan katliamda olayın tanığı olan Fotoğrafçı Şair Mehmet Özer ise, 1 Temmuz'da Ankara'dan Sivas'a doğru yola koyulduklarını belirterek ve Sivas'ta bulunan kültür merkezinin açılışına katıldığını kaydederek, 'İlk günde tedirginliğimiz vardı. O günkü bölgesel yerel gazeteler çok garip başlıklar atmışlardı. Sivas'ta neler yapılmak isteniyor diye başlıklar vardı. Pir Sultan'a hakaret eden başlıklar vardı gibi başlıklar atan ve provoke eden yazılar vardı. İkinci gün de ise yani 2 Temmuz da ise dağıtılan bildiri vardı. Müslümanlara diye başlık atmışlardı. Bizler Madımak Otelinde kaldık. Otelimizin önünde Arnavut taşları dökülmüştü. Biz bunları yol yapımı için yapılacağını düşünmüştük. Yanımdaki öğrencilerime de işçilerin ne kadar çalışkan olduğunu söylemiştim. Oysa nerden bilirdim ki Madımak'ın camlarında patlayacak bu taşlar diye. Başından beri planlanmış ve tasarlanmış bir şeydi. Günler öncesinde hazırlanmış bir saldırıydı' dedi.
'Abi ölüyoruz, bizi kurtarın' çığlıkları
Özer, Madımak Oteli'nde yapılacak katliamdan önce kaldıkları medresenin yanında yaşananları şöyle anlattı: 'Kaldığımız medresenin yanında bir cami vardı. Bize çok yakındı. Gözüme bir şey çarpmıştı. Camide namaz kılınıyordu. Ancak namaz caminin bahçesinde kılınıyordu. Namaz kılanların alınları secdeye vardıklarında bizlere bakarak kontrol ediyorlardı medreseyi. Bunu görünce bir şeylerin olacağını tahmin ettim. Bende hızla medreseye geldim ve orada bulanlara burayı terk etmelerini söyledi. Ve biz iki sivil polisin eşliğinde medreseyi terk ettik. Çıktığımız andan sonra ilk saldırıdan kurtulmuş olduk. Camiden çıkanlar medreseye saldılar. Biz kültür merkezine geldik ki bizi orada bulamayan saldırganlar kültür merkezine yöneldiler. Giderek sayıları çoğaldı. Birden sayıları yaklaşık 5 bine ulaştı. Daha sonra kültür merkezini taş yağmuruna tuttular. İlginçtir bu bölgede jandarma ve polisler de vardı. Ama hiçbir müdahalede bulunmadılar. Bize çok fazla saldıramayacağını anladıklarında geri çekildiler. Tekbirlerle şehir merkezine doğru gittiler. Bizde kültür merkezinden çıktık. Ve orada bulunanları araçlarımıza bindik. Kent merkezine geldiğimizde Madımak Oteli kuşatılmıştı. Hemen otelin içinde bulunanlara telefon açtım. Olgun Şensoy ile görüştüm. Durumlarının iyi olduğunu söylediler. Saat 07.00'a geldiğinde ise galeyana gelen kitle oteli taşlamaya başladı. Tekrar telefon ettim içeriye. Telefonun bulunduğu yer otelin asma katındaydı. Ve telefona ulaşmak isteyenler taş yağmuru altında ancak ulaşabiliyorlardı. Telefonu kaldıran Serkan Doğan idi. Bağrışlar arasında ki sesini şimdi anımsıyorum. Serkan bana 'Abi ölüyoruz, bizi kurtarın' diyordu. Bir anda ahize elinden düştüğünde her şeyin bittiğini anladım. Otel yanmaya başlamıştı.'
Öldü denilerek bir gün morgda bekletildi
Madımak Oteli'nde yapılan saldırı sırasında otelde bulunduğunu ve öldü denilerek bir gün boyunca hastane morgunda kalan Oyun yazarı Serdar Doğan ise, kardeşi Serkan Doğan'ı olaylar sırasında yaşamını yitirdiğini söyledi. Oyun yazarı Doğan yaşananları şöyle anlattı: 'Olayların ilk kıvılcımını duyduğumuzda Madımak Oteli'ne gittik. Oranın daha korunaklı olduğunu söylediler bize. Bizde oraya sığındık. Büyük bir beğeni ile dinlediğimiz izlediğimiz sanatçıların orda olması bizi rahatlattı. En azından onların orda olması güvenlik açısından bizi biraz daha rahatlattı. Ta ki, ilk taşın otelin o büyük camını yerle bir etmesine kadar. Erdal Ayrancı hemen bir barikat kurmamızı gerektiğini söyledi. Kızları, kadınları ve çocukları üst kata çıkardık. Bizde otelin giriş katına barikat kurduk. Yapabileceklerimiz çok sınırlıydı. 15 bin kalabalık bir faşist grup vardı dışarda. Barikatı bir iki defa zorladılar ama biz sert karşılık verince barikatı zorlamadılar. Daha sonra arabaları ateşe verdiler. Ateşin gücünü gördükten sonra otelin içine girerek, birinci kata benzin dökerek ateşe verdiler. Karanlık, ateş ve duman bize artık çıkış yolunun kalmadığını gösteriyordu. Çatıya çıkmaya başladık. Karşı binalarından da kiremit atıyorlardı. Her tarafı kuşatmışlardı. Oranın bir kurtuluş yolu olmadığını anladık. İçerde korkunç bir duman ve sıcaklık vardı. Yardım çığlıkları içerisinde annesinden babasından 'Kurtarın' diye bağrışmalar geliyordu. O çığlıkların arasında düşüverdik. Zannediyorum o düşme esnasında başımı bir yere vurmuşum ve bayılmışım. Bayılma esnasında insan karbonmonoksiti biraz daha az soluyormuş. Bunu sonradan doktorlar söyledi. Beni öldü sanarak morga götürdüler. Ölenler arasında ilk ismi açıklanan biriyim. Ailem benim ve kardeşimin cenazesini almaya geldi. Bir gün sonra hastanenin morgunda doktorun son nabız kontrolünü yapıp cenazeyi teslim etmesi sırasında yaşadığımı fark etmiş. Böylesine korkunç bir katliamda kardeşimi ve kardeşim gibi insanları kaybetmenin verdiği şey ve yaşıyor olmamın verdiği sıkıntı 16 yıldır yoğun bir şekilde yaşıyorum. Keşke çıkmasıydım dediğim anlar oldu.'
KAYNAK : Gundem-online.com - DİHA - 30 Haziran 2009
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.