Laiklik Tartışması
Laiklik Tartışması Deniz KAVUKÇUOĞLU(...) Devletin, Alevileri inançları açısından ikinci sınıf yurttaş olarak görmesi “laikliğin...
Laiklik Tartışması
Deniz KAVUKÇUOĞLU
(...) Devletin, Alevileri inançları açısından ikinci sınıf yurttaş olarak görmesi “laikliğin olmadığı” konusunda ortak bir kanıdır. Enerji, dışişleri ve sanayi bakanlıklarının toplamından daha fazla bir bütçeye sahip olan Diyanet İşleri Başkanlığı Aleviliği ve milyonlarca Aleviyi yok sayıyor. Cemevleri hâlâ ibadethane olarak sayılmıyor, sayılmadığı bir yana Alevi köylerine alay eder gibi harıl harıl cami yapılıyor....
Dünkü “Mısır, Türkiye olabilir mi” yazımı yayımlamadan bir gün önce yalnızca başlığını Facebook’ta tartışmaya açmıştım. Sosyal paylaşım sitelerinin böyle bir işlevi var; hiç tanımadığınız insanlar herhangi bir konuda ne düşünüyorlar öğrenebiliyorsunuz. Soruya ilişkin başlayan tartışmaya yirmi kişi katıldı, çok değerli düşünceler ortaya çıktı, yorumlar yapıldı. Şimdi yazı metni de Facebook’ta ve tartışma bu düzeyde sürüyor.
İnsanlar sonu gelmeyen laiklik tartışmalarından bunalıyorlar. Haklılar da çünkü laiklik ilkesinin TC Anayasası metnine alınmasından bu yana tam 74 yıl geçmiş, hâlâ nedir, ne değildir, tartışılıyor. Olacak şey değil. Biraz da bu bunalmanın etkisiyle birçok kişi, “Bizde laiklik falan yok” deyip konuyu geçiştirmek istiyorlar. Öte yandan dediklerini de somut gelişmelerle gerekçelendiriyorlar. O zaman sizin de içinize “Acaba” kuşkusu düşüyor.
***
Devletin, Alevileri inançları açısından ikinci sınıf yurttaş olarak görmesi “laikliğin olmadığı” konusunda ortak bir kanıdır. Enerji, dışişleri ve sanayi bakanlıklarının toplamından daha fazla bir bütçeye sahip olan Diyanet İşleri Başkanlığı Aleviliği ve milyonlarca Aleviyi yok sayıyor. Cemevleri hâlâ ibadethane olarak sayılmıyor, sayılmadığı bir yana Alevi köylerine alay eder gibi harıl harıl cami yapılıyor. Bu Sünni dayatmasının laiklikle hiçbir ilgisi yok tabii. Hıristiyanlık, Yahudilik, inançsızlık görünmeyen güçler tarafından baskı altında tutuluyor. Devlet kadrolarına Sünnilik egemen; eşinin türbanlı olması bir erkek için bürokraside yükselme nedeni olarak görülüyor. Cemaatler devlet katında, eğitimde, sağlıkta, hayatın birçok alanında belirleyici konuma geliyor. Bir de alkol yasakları var. Böyle bakıldığında, “Burası mı laik ülke” sorusu haklılık kazanıyor.
Siyasal İslam güçlendikçe ülkemiz özgürlükten, demokrasiden, temel insan haklarından bihaber İslam ülkelerinin safına sürükleniyor. Küresel emperyalizmin Türkiye için öngördüğü tablo böylece ortaya çıkıyor.
***
İşte burada, ne ölçüde zedelenmiş olursa olsun, Türkiye’de var olan laikliğe sahip çıkmak gerekiyor. Türkiye, laikliğin anayasasında bir temel ilke olarak yer aldığı tek ülke; bunu sonuna kadar korumak gerekiyor.
Bu çerçevede, “Burada laiklik falan yok!” diyerek derin bir umutsuzluğu dillendirmek her şeyden önce laiklik karşıtı güçlerin ekmeğine yağ sürmek anlamını taşıyor.
Tüm kırgınlıklarına karşın başta Aleviler olmak üzere bu ülkede laikliği savunmaya hazır milyonlarca insan var. Bu milyonların mücadeleci ruhlarını yeniden kazanmaları gerekiyor. Eğer iktidardaki siyasal İslamın temsilcisi AKP’yi ebediyete kadar başımızda kalacak bir egemen güç olarak görmeye başlarsak kendi ipimizi kendimiz çekmiş olmaz mıyız?
AKP’nin söylemlerinde belirgin bir “değiştirilemezlik” vurgusu var; buna kulak asmamak, tam tersine karşı koymak gerekiyor.
***
Türkiye, küresel emperyalizmin av alanı olan bir coğrafyada yer alıyor. Fabrikaları, bankaları, sigortaları, yeraltı ve yerüstü madenleri, ham madde kaynakları, limanları, tersaneleri, enerji tesisleri, sağlık ve eğitim kuruluşları, turistik tesisleri, marinaları, medyası birer ikişer uluslararası sermayenin eline geçiyor. Ülkemizin içi boşaltılıyor. Sıra şimdi beyinlerimizin boşaltılmasına geldi; siyasal İslamcılar, liberaller, yandaş medya el ele bunun için çalışıyor.
Kafalarımızın laiklik kavramından “arındırılması” için büyük çabalar harcanıyor. Eğer bunu başarabilirlerse iktidarlarının ebediyete kadar süreceğini düşünüyorlar.
Bize ise her zamankinden çok daha fazla uyanık olmak, direnme gücümüzü yitirmemek düşüyor. Eğer bir sabah Ortadoğu bataklığında uyanmak istemiyorsak tabii.
Deniz KAVUKÇUOĞLU - 14 Şubat 2011
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.