'Komünist Kalmadı, Dinci Verelim'
'Komünist Kalmadı, Dinci Verelim'Burhan SÖNMEZ Başkent Jakarta’da 1965 yılının Ekim ayında başlayan katliam kısa sürede ülkenin...
'Komünist Kalmadı, Dinci Verelim'
Burhan SÖNMEZ
Başkent Jakarta’da 1965 yılının Ekim ayında başlayan katliam kısa sürede ülkenin diğer yerlerine sıçramıştı. Özellikle Java bölgesinde, bütün komünistleri öldürdüler, mezarlar yetmedi, binlerce kişinin cesedi ortada kaldı. Başka türlüsü olamazdı, çünkü ölüleri kaldırabilecek olanlar da öldürülüyordu. Bizde yaşanan 1978 Maraş katliamının bin kat korkuncu hayal edilebilirse, işte öyle, gençler kurşunla veya geniş ağızlı beyaz palalarla hallediliyor, yaşlıların başı eziliyordu. Katliam dalgası Bali’den Sumatra’ya kadar yayılırken, tarihi boyunca görmediği bir kıyıma sahne oluyordu Endonezya. Yüzlerce yıl sömürgeyken bile bu kadar ölüm görmemişken, şimdi kan tarlaları yaratılıyordu.
Endonezya’da yüzyılın başından itibaren örgütlenen ilericiler, dünyanın en büyük üçüncü Komünist Partisi’ni oluşturmayı başarmışlardı. Üç milyon üyeleri vardı, ama bugün o sayıdan geriye pek bir şey kalmadı. Çünkü sekiz ay süren o uğursuz katliamda bir milyon kişinin öldürüldüğü söyleniyordu. Daha fazlası da hapsedilmişti. Evet, inanılması zor bir sayı, ama doğru. CIA, gene kendisine yerli generaller bularak ve yanlarına sivil çeteler katarak, yirminci yüzyılın en inanılmaz, ama dünya kamuoyu tarafından en az bilinen kıyımlarından birini gerçekleştirmişti. Çeteler, yerine ve zamanına göre değiştiği için, bizde “ülkücüler”, Endonezya’da dinciler bu işe iştahla sahip çıkmıştı.
Özellikle “Ulemanın Uyanışı” (Nahdatul Ulama) adlı Sünni Müslüman cemaat katliamların baş uygulayıcısı olmuştu. Yıllardır Kuran kurslarında örgütledikleri gençlik birimi aracılığıyla bir cihat yürütülüyordu. Din birliği sağlanıyordu sanki, yurtlarından çıkan Hıristiyan öğrenciler de hezeyana katılıyor, gözaltındaki komünistleri öldürüyordu.
1945 yılında Hollanda’dan bağımsızlığını kazanan Endonezya’da yapılan 1955 seçimlerinde dinciler hayal kırıklığı yaşamış, Komünist Parti ise büyük başarı elde etmişti. Hem ordu hem de dinciler bundan rahatsızdı. 210 milyonluk nüfusunun yüzde 88’i Müslüman olan ülkede, halkın çoğunluğu dinî değil laik ve demokratik bir hayatı savunuyordu. Üç yüzden fazla etnik kimliğin yaşadığı ve 17 bin adadan oluşan bir ülkeydi burası.
Dincilerin muhafazakâr kanadını oluşturan Ulemanın Uyanışı cemaati 1926 yılında kurulmuştu. Reformcu olarak nitelenen Muhammediye tarikatının kuruluşu daha önceydi (1912). Bu reformcu tarikat da, komünistlerin öldürülmesinin “cihat” yani kutsal savaş olduğunu ilan etmişti.
Aradan kırk yıl geçti, tarihin o kanlı sayfası kapandı ve şimdi Endonezya’daki siyasi arenada iki ana akımın etkisi kaldı: Radikal dinciler ve reformcu dinciler. Batılı siyasetçiler, Endonezya gündeme geldiğinde, “demokrasilerde laikliğin zorunlu şart olmadığını” söylüyorlar artık: Müslüman bir topluma laiklik her zaman uymayabilir, laik olmayan demokrasiye örnek olması açısından Endonezya iyi bir uygulama alanıdır.
Yenilikçi din hareketleri, hedeflerine devleti değil, sivil toplumu koyan, tabanda örgütlenerek halkın gücüne daha fazla önem veren bir siyaseti savunuyorlar Endonezya’da. Toplumu elde eden devleti de elde ederdi. Başardıkları işlerse, devlet yapısında, hukukta ve yaşam biçiminde etkili olan değişimlerdi. Bugüne kadar, evlilik konusunda hukuki değişiklik yapılmasını sağladılar, milli piyangoyu yasaklattılar. İslami banka kurulmasının önü açıldı, İslami mahkemelerin yetkileri genişletildi, okullarda örtünme yasağı kaldırıldı, din okullarına yapılan fon yardımları arttırıldı. ABD’nin başında bulunduğu küresel siyaset, bugün, yenilikçi denen bu İslami akımlara yol veriyor ve destekliyordu.
Örneğin sadece Muhammediye hareketinin 30 milyon taraftarı var. Devlete değil, sivil topluma daha çok önem verdikleri için, Batılı akademisyenler bunların klasik İslamcılıktan farklı olduğunu söylüyor. Bu “sivil toplumcu” hareketin elindekiler şöyle sıralanıyor: “3980 anaokulu ve kreş, 6728 ilkokul, 3279 ortaokul, 2776 lise ve meslek lisesi, 101 meslek yüksek okulu, 13 öğretmen yüksek okulu, 32 ilahiyat fakültesi, 166 üniversite. 47 tam teşekküllü hastane, 217 poliklinik, 161 aile eğitimi ve danışmanlık merkezi, 13 büyük şirket, 5 İslami usulle çalışan kredi bankası, 81 mikro kredi enstitüsü, 15000 cami ve mescid, 30 milyon hektar vakıf arazisi…” (Bu rakamları, bölgeye giden Yeni Şafak gazetesinin eski yazarlarından Sami Hocaoğlu aktarmış ve yazısında “Bu bir devlet mi, cemaat mi?” diye sormuştu. 01.09.2006)
Endonezya’da artık esamisi okunmayan solcuların tartışması da bizim buradaki gibi birbirlerini hırpalamaya ve horlamaya mı odaklanmıştır bilmiyoruz. Ama Yeni Şafak gazetesi yazarının kalemindeki saadete bakılacak olursa, bunu çok da önemseyen yok. Sami Hocaoğlu, Endonezya’yla ilgili yazısını şöyle bitirmişti: “Muhammediye cemaati olarak eğitimde hedefi yakalamışlar, toplumla kaynaşmayı başarmışlardı. O’na (cemaatin liderine) göre, Endonezya"nın kaderi İslamlaşmaktı; Endonezya kaderine koşuyordu. Sahi, kaderine koşan sadece Endonezya mı?”
BURHAN SÖNMEZ
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy3733 = 'burhansonmez' + '@';
addy3733 = addy3733 + 'hotmail' + '.' + 'com';
var addy_text3733 = 'burhansonmez' + '@' + 'hotmail' + '.' + 'com';
( '' );
3733 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
BİRGÜN - 27 Ağustos 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.