Kızım(ız)a mektup: Alayına isyan!

Kızım(ız)a mektup: Alayına isyan!

Kızım(ız)a mektup: Alayına isyan!Sibel ÖZBUDUN - Temel DEMİRER “Gölgem, duruşuma bağlıdır.”[1]   Sevgili Kızımız, Evladımız,...

A+A-

Kızım(ız)a mektup: Alayına isyan!Kızım(ız)a mektup: Alayına isyan!

Sibel ÖZBUDUN - Temel DEMİRER

“Gölgem,

duruşuma bağlıdır.”[1]  

Sevgili Kızımız, Evladımız,

Tam sırt çantalarımız -olabildiğince hafif- hazırlanmışken; çıkageldi “kafam karışıyor,” diyen mektubun; malum yarın Latin Amerika yolunda olacağız...

İçtenliğinin bodoslamasına ya da boylu boyunca yansıdığı satırlarına ilişkin diyeceklerimiz seni kırmamalı, kızdırmamalı: Dost acı söyler ya...

Önce bir soruyla başlayalım:

Şeriata sonuna kadar -ve elbette liberal hödüklerden daha da  tutarlı!- karşı olan radikal sosyalistler olarak “Cumhuriyet Mitingleri”ne niye katılmadık?

Bizden olmayan, bizden olmadığı kadar da bize karşı olan birilerinin değirmenine su taşımamak için değil mi? Evet, tam da bunun içindi ve bir şey yapmamak pahasına doğru yaptık...

Bir şey yapmamanın doğruda durmak, birilerine destek vererek “yaptığını zannetmek”in ise yanlış yapıp, savrulmak anlamı kazandığı bir dar boğazdayız... (“Bazen sesini duyurman için susman gerekir... Susmanın yankısını işitmemek elde mi?” diyen Stanislaw Jerzy Lec’in uyarısını anımsa!)

Bu dar boğazın iki yamacına, müstahkem mevkilerine yaslanmış olanlardan kimileri bizi baltalarla (“ulusalcılar”) parçalamak istiyorlarken; ötekiler de (“liberaller”) şırıngayla zehirleyerek öldürmek istiyorlar!

“Vulger”, “şabloncu”, “dogmatik” bulabilirsin; ama biz ölüm kasıtları arasında “demokratik seçim yapanlar”dan değiliz; bize kasteden ölümün hepsine toptan ya da topyekûn karşıyız, karşı da olacağız...

O hâlde sormak zorundayım: “Darbeye karşı 70 Milyon Adım Mitingleri”ne neden katılıyorsunuz?

Ya da buralardan “demokratikleşme” mi çıkacağını zannediyorsunuz?

Veya daha net soralım: Siz neo-liberallerin “demokrat” olduğundan mı söz ediyorsunuz? Bu mümkün olabilir mi? Burada durup sözü, “Neo-liberalizmden demokrasi beklenirse...” diyen Zeynep Gambetti’nin satırlarına bırakıyorum:

“Neo-liberal ekonomik düzenin çokkültürlü demokratik açılım getireceği, tepeden inmeci yönetim şekillerinin yerine yönetişim mekanizmalarına geçişi sağlayacağı ve devletin topluma müdahale olasılığını azaltacağı bir yanılgıydı. Neo-liberal düzenin devletin baskı aygıtlarını içermeksizin kurulamayacağını hatırlatan yeni şiddet sarmalının, postmodern siyaset beklentilerini de boşa çıkaracağını söylemek yanlış olmaz...”[2]

N’olur etrafınıza iyice, dikkatle bakın: “Taraf’a taraf olmak” denen şeyin (ne kadar ise o kadar!) “darbe karşıtlığı sözü”nden öteye bir yanında Soros’un, öte yanında da AB-D’nin bulunduğu kombinezonlar kadar, serbest piyasacı söylem/ ve eylemin savunulması olduğunu “es” geçmeyin...

Biz bunları deyince hemen, “AKP ve ordu arasında süren bir kriz var,” diye ekleyeceksin kuşkusuz!

Bu “doğrudur” ama eksiktir; tam doğrusu şudur: Krizdeki kapitalizmin, iki farklı fraksiyonu, krizi kapitalistlerin lehine çözmek için farklılaşıyorlar; farklılaştıkça da sertleşerek kavga ediyorlar... Aralarındaki çekişme/çatışma, fraksiyonel ve de “kültürel”!

Söz konusu kavgaya “taraf” olarak, kapitalizmi aşmamız veya krizi ezilenlerin lehine çözmemiz mümkün olamaz! “Olur” diyenler ya yalan söylüyor ya da emperyalist gericilik dünyasında “demokratik kapitalizm” gibi olanaksız bir hayalin yanlışına sarılıyorlar!

Çok uzağa gitme! Taraf’ın yazarlarına bak! F-Tipi’nden “Kürt Sorunu”na ne dediklerini anımsa! “Serbest Piyasa”dan işçi haklarına ne yazıp çizdiklerini oku! Kapitalizm ve devlet konusundaki sınırlarını/ rezervlerini düşün!

Tüm bu ve benzerleri emperyalizm dünyasında “demokratik kapitalizm” hayalinin, ne kadar olanaksız ve gerici bir düş olduğunu gösterir bize...

Günümüzde “yurtseverlik” bağlamında anti-kapitalist olmayan bir emperyalizm karşıtlığı ya da yine kapitalizme “hayır” demeyen bir “demokratlık”ın artık bir karşılığı olmadığını kavramalıyız...

Bak, konuya ilişkin olarak Masis Kürkçügil ne diyor:

“Darbelere ve darbecilere karşı olmak muhakkak ki geniş kitlelerin siyasete aktif olarak katılmasını savunan sosyalistlerin temel görevlerinden biri. Ama bunu yaparken başkasının ordusuna asker yazılmak gerekmiyor... “

...‘Resmi ideoloji’ yalnızca kemalizm olarak tanımlandığında hâkim ideolojinin bir başka versiyonunun meşrulaştırmasına rahatlıkla gidilebilir...

“Sosyalist hareketin bağımsızlaşması egemenlerden basitçe ayrı durması anlamına gelmiyor, tarihin de egemenlerden ayrı bir tarzda okunması, kendi tarihini inşa etmesi anlamına geliyor...”[3]

Bu saptalar üzerinde kafa yormak çok önemli...

Topraklarımızda herşey “askeri vesayet”le değil, kapitalizmle açıklanmalıdır!

Sadece “askeri vesayete karşıyız” derseniz, “taraf”la taraf olabilirsiniz; ancak “kapitalizmin askeri ya da ‘sivil’, her türlü vesayetine karşıyız” dediniz mi;  “taraf”la taraflığınızın berhava olduğu görürsünüz!

Unutmayın: “Vesayet” dediğiniz şey, doğrusal olarak kapitalizmden, özel mülkiyet ya da ücretli kölelik sisteminden bağışık değildir! 12 Eylül askeri darbesinin ardında boylu boyunca tekelci kapitalizmin 24 Ocak kararları yatar!

Devam edersek: “İki güç çarpışıyor. Bu çarpışmada bizler her ikisinden de yana değiliz, olamayız... Ama bizler egemenlerin kendi aralarındaki krizlerden emekçilerin lehine nasıl bir yol açarız diye bakarız herhâlde demi...” vurgusuyla ekliyorsun:

“Adı darbeye karşı yürüyüş dendiğinde orduyu, militarizmi açığa çıkarmış olmayı, ya da ortada ister kriz, ister darbe diyelim olanı sınıfın lehine döndürmek olmuyor.

Cehenneme giden yolda iyi niyet taşları ile döşeliymiş ya...

Bana bu yetmiş milyon darbeye karşı olayı yeterli gibi gelmediği gibi geniş kamuoyu nezdinde yaşananları deşifre etmeyi de anlatmıyor.”

Haklısın ve tam da böyle!

“İyi de ne yapmalı” mı?

Öncelikle, kimse için, kimsenin yanında değil; “az”, “marjinal”, “işlevsiz” dense de kendimiz için olmalıyız! Biz “Genç Siviller” değil; radikal sosyalistleriz...

Tamam radikal sosyalistler olarak “eleştirilecek” bir hayli sorunumuz var; ama bunu yine biz aşacağız; bunun için “liberal” aşıya muhtaç falan değiliz! Evet, tıpkı E. M. Cioran’ın, “Tarih, hayal kırıklığına uğratan şey olmadan kavranılamaz,” derken;  Aldoux Huxley’in de eklediği üzere: “Deneyim başımıza gelenler değil, başımıza gelenlerle ne yaptığımızdır”!

Topraklarımızda yaşanan kapitalist sistemin tıkanıp, çözülmesidir. Bu durumun kavranması için de  Demokritos’un, “Hiçten hiçbir şey çıkmaz, varolan hiçbirşey yok edilemez. Her değişme parçaların birleşmesi ve ayrılmasından başka bir şey değildir,” sözlerinin kavranması gerekiyor... 

Mesele sistem meseledir! Yoksa “darbe günlükleri”, “Ergenekon olayı” falan değil! “Olaylarla yetinmek takıntısı, tarihin bitişinin bir ürünüdür,” diyen Jean Baudrillard’ın uyarısındaki üzere... Şimdi; her zamankinden daha da fazla kişilikli olma zamanıdır; ve  J. C. Watts’ın da ifade ettiği üzere,

“Kişilikli olmak, kimse görmediği zaman da doğru olanı yapmaktır”!  Kişilikli olmak; kimliğimizi saklamadan politik duruş ve hedefimizi net biçimde (yutkunmadan!) açıklamaktan geçer; malum, “İnsanların bilgisizliklerini anlayabilmesi için bilgi kaçınılmazdır,” der Jeremy Taylor... 

Hayır; ne “yurtseverlik” ne de “tarafçılık” düzenbazlıklarına sarılmak gerekmiyor; her iki düzenbazlıkta kapitalist düzene mündemiçtir ve de Leonardo Sciascia’nın deyişiyle, “Her toplum, kendi yapısına uygun düzenbazlık  türünü doğurur”![4]

Ne biçimde olursa olsun, nasıl ambalajlanıp, sunulursa sunulsun; Walter Benjamin’in dediği gibi, ‘ezilenlerin geleneği, bugün yaşadığımız ‘olağanüstü hâl’in kural olduğunu gösterir bize.

O hâlde kapitalist düzene mündemiç tüm düzenbazlıkların karşısına “alayına isyan” diyerek dikilmekten, “az” da olsak dik durmaktan başka bir olanağa sahip değiliz...

Hayır! Bizim ne “yurtsever”liğe ne de “tarafçı”lığa endekslenmiş “keşke”lerimiz olmaz ve olmamalıdır da!  Bir Kürt Atasözünün, “Keşke ağacı yeşertmez,” demesi boşuna değildir!

“İyi de Taraf’ın muhalifliği” mi?

“Taraf”tan ya da ifadesi olduğu liberal zihniyetten söz ederken; “Kendine iyi bak, çünkü devletin malısın...” “Gerçek olan herşey doğru değildir; örneğin yalan....” diyen Stanislaw Jerzy Lec’in dikkat çekmek istediği şeyi kavramamız gerekiyor!

Anton Çehov’un,  “Başkalarının günahlarıyla aziz olamazsın,” deyişindeki üzere, iki emekli general ile “aziz” olmaya kalkışan “Taraf” bir “gerçek”tir! Ama “doğru” değildir! En önemlisi de kapitalist bir yalandır! Ve nihayetinde sınıflı-sömürücü devletin malıdır! Yalan mı?

Hatırlayalım: Doğu Perinçek’in Aydınlık Dergisi’nde “belgeler” yayınlandığında, “Bunları kim servis etti?” diye sorardık; şimdi Taraf’ın yayınlandığı “belgeler”i kimin, ne için “servis” ettiğine kafa yormayacak mıyız?

Geçerken son dört şey daha:

Birincisi: “Tarih boyu süren bir tahakkümün ürünü olan devlet ve devlet şebekesi, doğası gereği reformcu çözümlere elvermez...” derdi bir zamanlar Tupamaro Manifestosu... Unutturulmaya kalkışılsa da, hâlâ demektedir!

İkincisi: Kısır ikilemlere sıkışıp kalmamalıyız! Aslında “Evet=hayır ayrımı sorudadır,” Stanislaw Jerzy Lec dediği gibi...

Üçüncüsü: Gölgeyle değil,  gerçekle hesaplaşmalıyız! Yani gerçeği kavramalı, düşünmeliyiz; malum “Düşünme, aslı ele alıştır,” der M. Heidegger.... (Geçerken bir şey daha:  “Kime karşı mı düşünüyorum? Onu bana yasaklayanlara karşı,” der Stanislaw Jerzy Lec de!)

Dördüncüsüne gelince: “Devrim, değişmesi gereken herşeyi değiştirmektir,” der Fidel Castro; ve ekler Pablo Neruda da: “Tüm çiçekleri kopartabilirler ama yine de baharın gelmesini asla engelleyemezler...”

O hâlde:  Stanislaw Jerzy Lec’in, “Her yaylım ateşi devrimi müjdelemez,” sözünü unutmadan “Alayına isyan”; evet, hâlâ tek yol bu kızımız, evladımız... 

Buna hâlâ cüret edebilecek miyiz? Tarihin bugünlerde, gelecek için yanıtı aradığı yegâne soru(n) bu...


16 Temmuz 2008 11:29:30, İstanbul.

N O T L A R

[1] Stanislaw Jerzy Lec.

[2] Zeynep Gambetti, “Şiddet, Linç, ‘Terörizm Söylemi’, ‘Ötekileştirme’...”, Tîroj, Yıl:6, No:33, Temmuz-Ağustos 2008, s.11-12.

[3] Masis Kürkçügil, “Modernleşme Girdabında Siyaset”, Yeni Yol, No:30, Yaz 2008, s.11-13-7.

[4] Leonardo Sciascia, Mısır Konseyi, 2007, s.116

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.