Kızıl Yapraklar, Munzur ve Seyit Rıza
Kızıl Yapraklar, Munzur ve Seyit RızaRemzi AYDIN Bu gün 15 Kasım 2010 ve Dersim’deyim. Munzur Nehrinin kenarında yaprakları sararmış yaban kavağının...
Kızıl Yapraklar, Munzur ve Seyit Rıza
Remzi AYDIN
Bu gün 15 Kasım 2010 ve Dersim’deyim. Munzur Nehrinin kenarında yaprakları sararmış yaban kavağının altında oturuyorum. Dersim merkez ile Ovacık arasında bir yerdeyim, karşıda Munzur Dağları'nın eteklerinde bir köy var ve yıkıntılar içinde duygular. Evet duygularım yıkıntılar içinde dolaşıyor, güzel bir rüzgar esiyor ve sanki 72 yıl öncesinden bir ağıt takılmış diline hala seslendiriyor derinden derine.
Karşıda dağların eteklerinde orman var ve yaban kavakları serpiştirilmiş içine kızıl gözyaşı gibi. Bu ormanların Munzur Nehri ile dostlukları kaç bin yıldır devam ediyor, dostlukları nasılda perçinleşmiş, Dersim insanı ve kültürü gibi.
Hemen yanımda 13 yaşında bir delikanlı var, oğlum Deniz. Bana sık sık Seyit Rıza’yı sorardı ve o günlerden birindeyiz. Sabah çok erken vakitte Seyit Rıza’nın yeni yapılan heykeline uğramıştık. Onun kucağına giden oğlumu uzaktan izledim, Seyit Rıza ve torunlarından biri. Heykel değildi bana Seyit Rıza’yı anımsatan, sembolden öteye bir anlam ifade etmiyor benim için o heykel. Bu gün burada anma programı olmalı ama ben yalnızlığı seçtim onu anmak için. İki kişilik bir anma töreni ve birde kardelen var beynimin en kuytu köşelerinde binlerce güneş kadar parlak. Rüzgâr da bana onu anımsatıyor, çok uzaklardan kokusunu getiriyor bana. Kah onunla sohbet ediyorum, kah benden çok uzaklara gittiği için ona kızıyorum. Gerçekten uzaklarda mı yoksa hemen içimde de ben mi uzaklaştırıyorum onu? bunu tam olarak kestiremiyorum. Ama Munzurlar denilince; anımsanacak değerlilerimden biri de kardelen. Kökleri bu topraklarda, bu toprakların yağmuru ile besleniyor ve o kardelen Munzurlar ile anlamlı.
Rüzgâr estikçe yabani kavaklardan kızıl ve turuncu yapraklar düşüyor nehrin yüreğine, kızıl akıyor Munzur bir kez daha. Kızıl akmak sanki kaderi, mavimsi tenine rağmen. Oğlum Deniz yine Seyit Rıza’yı soruyor bana ve ben kardelene bakıyorum. Hüzünle bakıyor gülen gözleri ve farklı şeyler anlatacağız diye korkuyorum.
Hani yıkılmış taş duvarlar arasında ruhum geziniyor demiştim ya, belki de gezinen tek ruh benimki değildi. Kırlaşmış uzun sakalıyla, orada olan biri daha var. Ellerini tekrar güneşe kaldırmış ve halkı için “parlak ve ışıklı günler” diliyor. Bir şeyler mırıldanıyor “KIRMANCIKİ” dilinde ve “Hızır Kimseye ciğer acısı vermesin” diyor. Ve o ciğer acısının ne olduğunu “Resik Hüseyin’in asılması ile yaşamış evet siyasallaşmış veya siyasal amaçlar için kullanılacak bir söylem değil bu. “CİĞER ACISI” böylesine anlamlı nasıl tarif edilir? Bakışlarla, yürekte ciğerin parçalanmasıyla ve kendi dilinde yakılan bir ağıtla. Munzur nehri Yaşlı Seyit’ten duymuş olmalı bu ağıdı ve bize aktarıyor derinden derine. Ve yine yapraklar dalını bırakıyor, sarı ve kızıl gözyaşları akıyor Munzur nehrine, yamaçlarda bir harabe var ruhum sararıyor yaşlı bir Seyit ruhu ile birlikte ve bir kardelen son çığlığını atamadan başını önüne eğiyor, denizden gelen yâd rüzgârının muhteşem masalına kanarak uyuyor. Ve oğlum yüzüme bakıyor, gözlerinden akan yaşı düşen yaprağa benzetiyorum. Yüzünü avuçlarımın içine alırken, “onu anlamak heykelinin başında topluluğun içinde olmak değildir. Onu anlamak Munzur nehrini, kardelenin sesini, rüzgârın nefesini, toprak tanrıçanın yüceliğini anlamaktan geçer. Onu anlamak Munzur nehrine düşen sararmış kavakların ardına duygularını bırakmaktan geçer, tıpkı laç deresine kendini atan kadınlar gibi. Onu anlamak onu tüm semboller arasında boğulmaktan kurtarmaktan geçer ve bu coğrafyada bunu yapmak gerçekten zordur. Hele de bu topraklarda kök veren bir kardelene bile bunu anlatamıyorsan, başkasına hiç anlatamazsın. Onu anlamak kan ile beslenen bu topraklarda kızıl çiçekleri koklarken kandan nefret etmekten geçer. Onu anlamak “Hızır kimseye ciğer acısı vermesin” sözünün içine yapılacak seyahatten geçer. Ve ben kendime döndüğümde kardelen çoktan uzaklaşmıştı bir rüzgârın peşine takılarak, yıkık duvarlar arasında bir Seyit kalmıştı, ağaçlara niyaz eden, toprağa ve suya niyaz eden. Ellerini aya kaldırarak “Ya ana Fatma önce tüm evrene, sonra komşularıma ve bana ciğer acısını tattırma. Çoluk çocuğumuza kılavuzluk et ve ellerinden tut, onları darda bırakma. Kötülüğü uzak tut, tüm evreni ışığınla aydınlat…” diyen bir Seyit kalmıştı. Bir de Munzur Nehrinde akıp giden, kızıl ve turuncu yaban kavakları yaprakları…
Xarpêt (Elazığ) Buğday Meydan’ında idam edilen Dersim’in Önderleri:
1.) Seyd Rıza (Pilê aşıra Avasu)
2.) Lazê Qemer Ağay Findik Ağa (Pilê aşıra Wusvu ra)
3.) Lazê Civrail Ağay Hesen Ağa (Pilê aşıra Demenu ra)
4.) Civrail Ağa (Pilê aşıra Demenu ra)
5.) Wusênê Seydi (Pilê aşıra Kuresizu ra)
6.) Aliye Mirzê Sili (Pilê aşıra Demenu ra)
7.) Lazê Seyd Rızay Resik Hüseyin
8.) Hesenê Ivraimê Qıji (Pilê aşıra Kuresızu)
Hepsini saygıyla anıyorum…. Tüm evrene bayram tadında günler diliyorum.
Alevi Haber - 15 Kasım 2010
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.