KİMLİK (Basına Yansıyanlar) -3
Rahim Er : Nüfus kâğıdı Müslümanı Nüfus kâğıtlarının “dini” hanesinin karşısında “İslam”...
Rahim Er : Nüfus kâğıdı Müslümanı
Nüfus kâğıtlarının “dini” hanesinin karşısında “İslam” yazmalı mı yazmamalı mı?
Bu sorunun en güzel cevabı bir başka sorudur:
Nüfus sayımı yapılalı kaç asırdır, nüfus kâğıdı verileli kaç yıldır? Zamanında nüfus kâğıdı olmayanlar Müslüman değil miydi? Tam tersine, onların çoğu, bu günün en dindarından daha dindardı.
Bir kaç senede bir bu nüfus kâğıdındaki din hanesi tartışılır. Birileri rahatsızlığını dile getirir, birileri ona destek olur, birileri de karşı çıkar. Bu tuhaf ve çok da yersiz tartışma bir süre sonra unutulup gider.
Şimdi yine gündemde, İzmirli bir vatandaş, 40 yaşından sonra kalkmış nüfus kâğıdından “İslam” kelimesinin silinmesi için dava açmış. Karar, aleyhine. Fakat o ısrarlı. Temyiz mahkemesi, mahalli mahkemenin hükmünü bozmazsa bu defa AİHM’ne gidecekmiş. Dikkat edileceği gibi bu defa gündeme gelen eskilerden farklı. Eskiden yalnızca “İslam” kelimesi silinsin istenirdi. İsteyenler daha ziyade ateist olduğunu söyleyen kimselerdi. Dinsizliklerinde samimi olduklarını isbat etmek istiyorlardı.
Bu defa “İslam” kelimesi silinsin, yerine “Alevilik” yazılsın deniyor. Bu maksatla dava açılıyor. Ülkemiz adına tehlikeli bir kıvılcımdır. Çünkü Alevilik bir din değil.
Eğer dinse o zaman sormak lazım, bu dinin tanrısı ne, peygamberi kim?
Bu ülkede her Sünni aynı zamanda Alevidir.
Buna rağmen tam da AB arifesinde ufaktan ufağa böyle bir gelişme uç veriyor. Tesadüf olabilir mi? Saf bir Alevi vatandaş kandırıldı mı? Türkiye’de ikame kavga değerleri vardır. Kürtlük olmazsa Alevilik o da olmazsa futbol kavgaları piyasaya sürülür.
Hüviyet cüzdanı veya nüfus kâğıdı yahut halkın tabiriyle kafa kâğıdı denen bu kâğıtlarda bir zamanlar din hanesinden başka mezhep hanesi de vardı. O günlerde dahi Alevilik yazılmazdı. Aleviliğin esası hepimizde olduğu gibi Hz. Ali ve ehli beyt sevgisidir. Bu sevgi imanla ölmeye sebeptir. Bu sevgi de kâğıda değil kalbe yazılır.
İman da kâğıda değil kalbe yazılır.
Mezara nüfus kâğıdıyla girilmiyor.
Rahim Er
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy8622 = 'rahim.er' + '@';
addy8622 = addy8622 + 'tg' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
var addy_text8622 = 'rahim.er' + '@' + 'tg' + '.' + 'com' + '.' + 'tr';
( '' );
8622 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
TÜRKİYE GAZETESİ - 29 Eylül 2004 Çarşamba
Ahmet HAKAN COŞKUN : Bu bir özeleştiridir
Daha küçücük bir çocukken çevremdeki büyüklerin, etrafı şöyle bir kolaçan ettikten sonra kısık sesle "Aleviler'e kız verilmez! Onların kestiği yenmez!" türünden tartışmaya kapalı, esrarengiz hükümler verdiklerine tanık olmuştum.
Alevilik konusunda çocuk aklımın ilk örselenmesi böyle başlamıştır.
Sonrası bin bir tezvirat ve iftirayla devam etti.
***
Biraz bilinçlenmeye başlayınca fark ettim ki bu topraklarda Aleviler'e yönelik ayrımcı tutumlar, dinden imandan bağımsızlaşmış, pis bir gelenek olup çıkmış!
Çünkü Aleviler konusunda kimsenin "Din ne diyor?" diye merak ettiği yoktu.
Bunun yerine atadan babadan miras kalan tehlikeli ve acımasız önyargılar, hiçbir sorgulamaya tabi tutulmaksızın diri tutuluyordu.
Benim gibiler için "devrimcilik" ve "bilinçlenme" biraz da gelenekle hesaplaşma anlamı taşıdığı için, o ilk bilinçlenmenin ardından "Bu pis geleneği kabul etmemeliyim!" deyiverdim.
Artık Aleviler'le ilgili fısıldanan o karanlık sözlerin tümü ayağımın altındaydı.
Ama pis geleneğin getirdiği ayrımcılık, çeşitli sosyal nedenlerden dolayı bir parça hızını kesmiş olsa da devam ediyordu.
***
Bense olayı kökten kavramaya kararlıydım. Önce meselesi olduğu için insanı birden içine alıveren ve muhalif damardan beslenen o itirazcı Alevi türkülerine meftun oldum.
Sonra Ali-Muaviye çekişmesini, Hazreti Hüseyin'in zulme karşı ayaklanışını, Ehli Beyt sevgisini anlamaya çalıştım.
Ardından Türkiye Aleviliği'nin, Şia'nın diğer kollarına göre kendine özgü olduğunu ve bu kendine özgülükte Sünniler'in dışlayıcı tutumlarının rol oynadığını fark ettim.
Yani Aleviler'i anlamaya çalıştım. Önyargısız olarak, tanımlamaya kalkmadan, oldukları gibi kabul ederek.
***
Ve mesele artık benim için berrak: Bugün "Alevilik İslam'ın dışındadır" diye kabul edilmesi akıl ve mantık ölçüleriyle imkansız önermelerle dikkat çekenler, aslında tüm güçlerini Sünni kesimin yıllara dayalı dışlayıcı tutumundan alıyorlar.
Söylemek istedikleri şudur: "Siz madem bizi dışladınız, türlü iftiralarla aşağıladınız, biz de sizden kendimizi alabildiğine uzaklaştırırız."
Alevi kitlesinin genel ruh hali bu olunca kendilerini "önder" kabul eden kişilerin, en olmayacak önermeleri dile getirmekten çekinmemelerini yadırgamamak gerekir.
Çünkü onlar, Sünniler'le araya çizilen sınır ne kadar aşılmaz olursa Alevi kitlesinin durumdan o kadar memnun kalacağını düşünüyorlar.
Bence bu noktada Alevi sözcülerinin niyetlerini sorgulamanın ya da söylediklerinin kitaba ne kadar aykırı olduğunu kanıtlamaya çalışmanın hiçbir faydası olmayacaktır.
Yapılması gereken şudur: Hiçbir komplekse kapılmadan ve hiçbir hesaba dayanmadan o pis geleneğin terk edildiğini haykırmak ve Alevi kitlesinden büyük bir özür dilemek!
Bu sarsıcı çıkış yapılmadan kırgınlığın son bulmasına imkan yoktur. Ancak bu çıkış yapıldıktan sonra Aleviler, art niyetli kişilerin manipülasyon hedefi olmaktan kendilerini kurtarabilirler.
SABAH - 05-10-2004
Nüfus cüzdanında 'Alevi' ibaresine ret
İzmir'li bir belediye işçisinin nufüs cüzdanındaki din hanesinde 'İslam' yerine 'Alevi' yazılması talebine, Yargıtay'dan ret kararı geldi
Sinan Işık'ın nüfus cuzdanındaki 'İslam' ibaresinin değiştirilmesi talebi, İzmir 11´inci Asliye Hukuk Mahkemesi kararıyla reddedilmişti. Işık, avukatı aracılığıyla dört ay önce Yargıtay´a başvurup kararın temyiz edilmesini istedi.
Mahkeme kararı oy birliğiyle onandı
Bu başvurusunu değerlendiren Yargıtay 18´inci Hukuk Dairesi, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine karar verdi. Mahkeme kararının usule ve kanuna uygun olduğu oy birliğiyle onandı.
"Bana göre, hiç inceleme yapılmadan bu karar verildi. Konu hasır altı edildi" diyen Sinan Işık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi´ne başvuracağını söyledi.
CNN TÜRK
Nazlı ILICAK : Aleviler elbette Müslüman
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, zorunlu din derslerini insan haklarına aykırı buldu. Esasen, 12 Eylül döneminden miras kalan bu düzenleme, hepimizin defalarca tekrarladığı gibi, laiklik ilkesine de aykırı. Her ne kadar derslerde İslâmiyet'in öğretilmediği, "Din Kültürü ve Ahlâk" adı altında, bütün dinler hakkında bilgi verildiği söylense de, tatbikatta öyle değil. Bu dersler çerçevesinde, namaz kılmayı öğreten veyahut dua ezberleten öğretmenlere rastlanıyor. Üstelik, İslâmiyet'in sadece
Sünni yorumu kitapta yer alıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı bürokratları, "Alevi, kendisini Müslüman olarak görmüyorsa dilekçe versin, derse girmesin" demiş. Saygı Öztürk'ün bu haberi (Hürriyet 5 Temmuz 2006), Türkiye'de süratle değişmesi gereken bir zihniyeti yansıtıyor. Gerçi, Alevilik'i sadece bir "kültür" olarak mütalâa eden ateistler var ama, birçok Alevi, kendilerinin uyguladığı şeklin gerçek İslâm olduğunu düşünüyor. Cemevinde okunan mersiyeler, çalınan sazlar, semah gösterileri ve varılan secdeler, Sünni Müslüman'ınkinden farklı bir ibadet şekli. Cemevlerinde, Allah'ın, Hz. Muhammed'in ve Ehli Beyt'in adı anılıyor; Kerbelâ şehitleri için gözyaşı dökülüyor. İnsanlar vecde geliyor; tamamen iç dünyalarına dönüyorlar. Daha ziyade Muharrem ayında oruç tutuyorlar. Camide namaz kılmak yerine cemevinde zikrediyorlar.
Aleviler'de sorun, eğitim noksanı. Süratle, Alevi dedeleri desteklenerek, dini bilgileri takviye edilmeli; dededen oğula sözlü olarak aktarılan bu inanç biçiminin, uzlaşma sağlamak suretiyle kuralları belirlenmeli. Müslümanlık'ın Sünni yorumuyla mukayese edilerek
"Bu ne biçim İslâm" diye Alevilik hor görülmemeli. "Mum söndü" iftiralarının açtığı yaraların kapanması için özel gayret sarf edilmeli. Tabii buna mukabil, Aleviler de, Sünniler için "Yobaz, şekilci" gibi tanımlamalardan vazgeçmeli.
"Ben Müslüman değilim" der mi bir Alevi? Bu ne biçim çözüm yolu!
Nazlı ILICAK
TAKVİM - 06 Temmuz 2006
Kimlikteki din ibaresi AİHM gündeminde
Nüfus cüzdanında din ibaresine itiraz eden Alevi inançlı Türk vatandaşının yaptığı başvuru, AİHM tarafından incelenmeye başlandı. Dava, kimlik kartı üzerindeki din ibaresinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumluluğu konusunda yaplan ilk başvuru.
STRASBOURG - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, üniversitelerde türbanlı eğitimden sonra şimdi de nüfus kağıtlarındaki din ibaresi dosyasını açıyor.
Davacı Sinan Işık, 2004 yılında İzmir’de mahkemelere başvurup, nüfus cüzdanının dinle ilgili bölümünde yer alan “İslam” ibaresinin “Alevi” olarak değiştirilmesini istemiş, ancak mahkemeler, Diyanet İşleri’nin “Alevilik bir din değil İslam’ın bir yorumudur” açıklamasını temel alarak, bu talebe olumsuz yanıt vermişlerdi. Bu hüküm 21 Aralık 2004 tarihinde Yargıtay tarafından da onanmıştı.
Yargıtay kararı sonrası 2005 yılında AİHM’e başvuran Sinan Işık, nüfus cüzdanındaki “İslam” ibaresinin “Alevi” olarak değiştirilme talebinin reddedilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili 9’uncu maddesine aykırı olduğunu savunuyor.
Davacı, Türk mahkemelerinin Diyanet İşleri’nin görüşünü alarak bu konuda hükümde bulunmasının da AİHS’nin adil yargılanmayla ilgili 6’ıncı maddesiyle uyuşmadığını söylüyor. Davacı, Aleviliği tanımayan Diyanet’in konu hakkında görüş belirtme yetkisi bulunmadığını, bu konuda yetkili olabilecek organın Alevi-Bektaşi Federasyonu olduğu tezini de işliyor. Yine bu tezlerden yola çıkarak, Aleviliği tanımayan bir kuruma Alevilik hakkında görüş sorarak Türk mahkemelerinin Alevilere karşı ayrımcılık yaptığını ve AİHS’nin ayrımcılığı yasaklayan 14’üncü maddesine aykırı davrandığını savunuyor.
Davayı görmeye başlayan AİHM, Türk hükümeti ve davacının avukatına bir dizi soru yöneltti. Mahkeme, ilk olarak, davacının nüfus cüzdanındaki din ibaresinin değiştirilmesi talebinin reddinin AİHS’nin 9’uncu maddesinin ihlali olup olmadığını sordu. Mahkeme, Diyanet’in görüşü temelinde alınan bir mahkeme kararının, AİHM içtihatlarında belirtidiği gibi devletin değişik din ve inançlara karşı nötralite ve tarafsızlık mecburiyeti ilkesiyle uyumlu olup olmadığı konusunda Türk hükümetinin görüşünü öğrenmek istiyor.
Mahkeme Ankara’dan, nüfus cüzdanlarında bireylerin dinlerini açığa vuran bir ibarenin yer almasının AİHS’nin din ve vicdan özgürlüğüyle ilgili 9’uncu maddesiyla bağdaşık olup olmadığı konusunda görüşünü de talep etti.
Sinan Işık davası kimlik kartları üzerindeki din ibaresinin AİHS ile uyumluluğu konusunda yapılan ilk başvuru olması bakımından önem taşıyor. Dava sürecinde Türkiye’de devletin laiklik anlayışı konusunun gündeme gelme olasılığının yüksek olduğu da söylenmekte.
Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi’ne bağlı “Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komsiyonu” (ECRI) da 2005 yılında yayımladığı bir raporda, Ankara’dan nüfus cüzdanlarındaki din ibaresinin çıkarılmasını sağlayan bir mekanizmayı en kısa sürede hayata geçirmesini istemişti.
Kayhan Karaca
NTV-MSNBC - 05 Şubat 2008 Salı
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.