Kendine demokrat olmaktansa

Kendine demokrat olmaktansa

Yüksel IŞIK : Kendine demokrat olmaktansaCan Dündar'ın, Celal Kazdağlı ile birlikte hazırladığı "Ergenekon" kitabı, 1997 tarihini...

A+A-

Kendine demokrat olmaktansaYüksel IŞIK : Kendine demokrat olmaktansa

Can Dündar'ın, Celal Kazdağlı ile birlikte hazırladığı "Ergenekon" kitabı, 1997 tarihini taşıyor ve yazarlar, "gladyo tipi bir örgütlenme" olarak tanımladıkları "Ergenekon" için özellikle "devlet içinde devlet" ifadesi kullanmışlardı. Ecevit Kılıç'a konuşan Sabahattin Ali'nin kızı Filiz Ali ise, "babamın öldürülmesi Ergenekon tarzı ilk cinayettir, ülkede hep aynı oyun sahneleniyor" demişti. Ben ise Mustafa Suphi'nin boğdurulması sürecinden başlayıp Hrant Dink’e; 16 Mart'tan Kahramanmaraş katliamına; Madımak’tan, Başbağlar’a kadar işlenen ve hala karanlıkta kalabilen tüm katliam ve cinayetlerin de benzer bir tarzda işlendiğini düşünenlerdenim. Karanlıkta kalan katliamlar sayesinde kendisine uygun ortam hazırlanan ve yaptığı ilk ve tek iş solu ezmek olan 12 Eylül’ün sonrasında çete faaliyetlerinin alabildiğine arttığına değinmek bile gereksiz.

Zaman zaman uykuya bırakılan, konjonktüre bağlı olarak hararetli tartışmalara neden olan Ergenekon İddianamesi de hazırlanıp açıklandığına göre, artık spekülasyonların da sona ereceğini sanıyorum. Gözaltına alınan toplumun yakından tanıdığı isimlerin gözaltına alınması sonrasında gazeteler üzerinden yürüyen spekülasyonların bir çeşit dezenformasyon niteliğine büründüğü inkar edilemez. Aslı astarı olmayan, Sıkıyönetim Komutanlığı’nın bir açıklamasını üst üste iki kez haber haline getiren 12 Eylül döneminin Hürriyet’inin bilerek(ya da bilmeyerek) dezenformasyona sağladığı katkı nedeniyle ömrünün 6 yıl 8 ayını darbecilere rehin vermiş biri olarak, suçlandıkları konu hakkında bilgi sahibi bile olmayan onlarca insanı, toplum nezdinde suçlu göstermeye yönelik yayınların yarattığı travma görmezden gelinemez.

Mağdurun hakkını savunmak
    
Gece yarısı baskınları, insanları, pratikte, suçlu ilan eden ve konu komşudan tecrit eden 12 Eylül uygulamalarını hatırlatıyor ve hiç kimse, bu tarz bir tecriti hak etmiyor. Açık ki, ifadelerine başvurulmak istenmesi, onların, özellikle de Selçuk’un gece yarısı gözaltına alınmasını haklı çıkartacak bir gerekçe gibi durmuyor. Kendi yazdığı için biliyorum; soruşturmayı yürüten savcı Can Dündar’ın ifadesine başvurmak için davet etme inceliğini gösterebildiğine göre, mevcut hükümete muhalifliği bilinenlere uygulanan yöntemin ağırlığı, "yakışıksız" olmanın ötesinde, bir çeşit gözdağı niteliği taşıyor.

Tam bu noktada, "savcılar görevini yapıyor" tarzı replikler devreye giriyor. Bu repliğin AKP iddianamesi sonrasında da çok tekrarlandığı dikkate alınırsa, o gün Başsavcıyı eleştirenlerin, Selçuk, Balbay ve diğerlerine yönelik operasyonu yürüten savcıyı savunmak için benzer repliği tekrar etmelerindeki tuhaflık hemen açığa çıkıyor. Kimsenin görev alanına müdahale etmemek ilkesi, kamu görevini yürüten kişinin hukuki kurallara uymaması anlamına gelmiyor. İki yılı aşkın süredir sürdürülen bir operasyonun delillerinin birden bire karartılacağını düşünmek, ancak, öte yandan iki yıla yakındır tutuklu bulunanların tutukluluk hallerinin sürmesini gerektirecek bir durumun operasyonun ciddiyetiyle örtüşmediği gibi, hepsi de saygın olan gazetecilerin bir kısmı sorgulanırken, onların sorguları da dahil olmak üzere diğer kısmının operasyonlara ilişkin bilgilere anında ulaşması, Ergenekon soruşturmasının ciddiyetini sarsıcı bir niteliğe yol açtığının altını çizmek gerekiyor. Üstelik devletin derinliklerinde kimsenin açığa çıkmadığı da dikkate alınırsa, " temiz eller" benzetmesi, fazlasıyla günü kurtarmaya aday bir lafız olmanın ötesine geçmiyor.

Adına ne denilirse densin, Türkiye’de, “devlet içinde devlet” konumuna ulaşmış “derin güçler” vardır. Karanlık güçlerin son dönemde işlediği Hrant Dink’in katli ve Zirve Yayınevi cinayetleri, “devlet içinde devlet” konumuna ulaşmış yasadışı örgütlenmenin gücünü ortaya koyuyor ve bu gücün, bütün bir toplumu, herkesin gözünün içine baka baka terörize etmeyi başardığını görebiliyoruz. Zirve Yayınevi davasına bakalım; deliller arasında tutarlı bir ilişki kurarak savunma görevini yerine getirmek isteyen avukatın, bir anda tehditlerle karşılaştığı belleklerimizdeki tazeliğini koruyor; ancak, nedense davanın Malatya'da görülmesinde ısrar ediliyor. Oysa gene bir Mart ayından İstanbul'un göbeğinde, benzer karanlık güçler tarafından yapılan ve Ergenekon İddianamesine de giren Gazi Mahallesi katliamı davasının Trabzon'da görülmesi sağlanabilmişti. Dikkat edilirse Zirve Yayınevi davası Malatya’da görüldüğü sürece mağdurların avukatı hep tehdit altında olacak; tıpkı Gazi davası Trabzon’a alınarak, mağdur yakınlarının davayı takibinin zora sokulması gibi…

"Giden geri gelmiyor"

Eğri oturup doğru konuşmamız gerekiyor. Türkiye, dünya görüşleri farklı çevrelerin tek taraflı demokrasi anlayışıyla aynı madalyonun iki tarafını oluşturduğu bir ülke görüntüsü veriyor. Üstelik herkesin kendine demokratlığı, "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" anlayışı nedeniyle pek sorgulanmıyor. Ne zamanki "yılan" bize dokunur hale geliyor; o zaman güncellikle sınırlı mağdurların feveranına tanık oluyoruz; bu kadarla kalmıyor, güncel mağdurların muarızları da ellerini ovuşturuyor. Böyle bir duruşun tehlikeleri ortadadır. Nitekim iddianamenin hazırlığı uzadığı için Kuddusi Okkır hayatını kaybetmiş bulunuyor. Üstelik “çetenin finansörü” diye takdim edilen Okkır’ın ölümünden sonra anlıyoruz ki, eşinin cenazeyi götürebilecek kadar parası bile yokmuş. 12 Eylül döneminin sorgusuz sualsiz tutuklama halleri sırasında da benim bildiğim Zafer Müctebaoğlu ve Alaybey Yılmaz suçlamalara yanıt verecek zamanı bulamadan hayatlarını yitirmişlerdi. Bu yürek kanatıcı benzerlik için vicdanlarımızın sızlaması gerekmez mi?

Türkiye'nin, bir an önce, bütün cerahatlerinden kurtulması; damarlarını temizlemesi gerekiyor. "Devlet içinde devlet" olarak adlandırılan kontrgerilla tarzı çetelerden, karanlık güçlerden bütün bir toplumu kurtarmanın; karanlıkta kalmış bütün cinayetleri ve katliamları açığa çıkarmanın yolu, en geniş anlamıyla demokrasiyi ve özgürlüğü sağlamaktan geçiyor. Özgür ve demokratik bir Türkiye kuruldukça, çetelerin maddi zemini ortadan kalkacak; çeteler temizlendikçe ülke daha da demokratikleşecektir. Ancak, devletin derinliklerine sinen organizasyonlar varolduğu sürece, pratik toplumsal yaşamın çetelerin kontrolünde süreceğini de unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla "temiz eller"i, hala aktif görevini sürdüren kamu görevlileri içinde aramak gerektiğine inanan bir siyasal iradeye ihtiyaç bulunuyor.

Cumhuriyet Türkiyesinin tarihi, aynı zamanda, herkesin kendine demokratlığının da tarihidir. Mağdur olanın feveran ettiği, mağdurların değişmesi durumunda da, daha önce mağdur olanların mağduriyetini unutup, yeni mağdurları bir kenarda izlediği bir ülkede demokrasi kültürünün yerleşmesi zor görünüyor. Dolayısıyla herkesin bu ülkenin tutarlı demokratlarına kulak vermenin zamanı gelmiş bulunuyor. Üçüncü yol olarak adlandırılarak küçümsenen her koşulda demokrat olanların mağdur hükümet partisiyse yapılan haksızlığa karşı çıkmalarını "iktidar yalakalığı" olarak adlandırmak ne kadar haksızlıksa; çeteleri çökertmek adı altında yürütülen operasyon süresince Hükümete muhalif unsurların neyle suçlandığını bilmeden ve yarattığı hava itibariyle gözdağı niteliğini taşıyan gözaltılara karşı çıkmayı çetelerden yana olmak olarak adlandırmak da bir o kadar haksızlıktır.

İki şeyi birbirinden ayırmak lazımdır. Darbeciliğe karşı olmak, darbecilikle suçlanan insanların insan haklarının ihlal edilmesine göz yummak anlamına gelmez. Tam tersine her kim olursa olsun hakkı, hukuku ihlal edilen insanın yanında olmaz isek “kendimize demokrat” olmuş oluruz. Tam bu noktada, “amasız, fakatsız” demokratların aklına Nazım’ın dizesi gelebilmelidir. Ne diyor usta; “Kırk günlük yolda yaprak kımıldasa/ sen ürpermelisin içerde!

Yüksel IŞIK

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy44703 = 'isikyukselk' + '@';

addy44703 = addy44703 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text44703 = 'isikyukselk' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

44703 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


ALEVİ HABER AJANSI - 18 Temmuz 2008

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.