Kemalizm, Aleviler ve Dersim
Kemalizm, Aleviler ve DersimKemalizm ve Alevilik arasındaki ilişki hep tartışılagelmiştir. Bugün ise işin seyri değişmiş başbakan düzeyine varıncaya...
Kemalizm, Aleviler ve Dersim
Kemalizm ve Alevilik arasındaki ilişki hep tartışılagelmiştir. Bugün ise işin seyri değişmiş başbakan düzeyine varıncaya dek Alevilere yönelik “artık dedelerden talimatla atama yapılmayacak” gibi ifadeler kullanılarak Aleviler başka ilişkilerin içinde gösterilmek istenmektedirler. Kemalizm ile Aleviliğin alışverişini çeşitli boyutlarıyla, Dersim üzerine yaptığı çalışmalardan iki kitap ortaya çıkaran Avukat Hüseyin Aygün ile konuştuk. Aygün’ün ilk kitabı Dersim 1938 ve Zorunlu İskan adını taşıyor, yakında çıkacak kitabının adı ise Dersim 1938: Resmiyet ve Hakikat.
» Dinçer Demirkent: Dersim üzerine yaptığınız çalışmalar özellikle sözlü tarihe dayanıyor. Odaklandığınız dönem de Kemalizm’in kurumsallaştığı dönemlerle rastlaşıyor. Büyük acılar yaşanmış bu dönemde. Dönemi doğrudan yaşayan kuşakların Kemalizm ile ilişkisi nasıl? Çocukları ya da torunlarından farklı mı mesela?
Hüseyin Aygün: Kemalizm ile genellikle Alevilerin, Bektaşilerin veya Kızılbaşların ilişkisine dair ön birkaç şey: Osmanlı padişahları 16. yüzyılın ortalarından itibaren halife sıfatını taşıdıklarını dünyaya ilan ettiler. Hangi dilden ve kökenden olursa olsun “tüm Sünni Müslümanların” önderi olarak halifelik yapmaya başladılar. Aynı tarihlerde Alevi-Kızılbaşlara yönelik katliamların ölçeğinde büyük bir yükseliş başladı. II. Abdülhamid ise “İmparatorluğu kurtarmak” adına panislamist propagandayı merkeze alarak Sünni Müslümanların sadakatini perçinledi ve Hamidiye Alayları’nı kurdu. Bu alayların da özellikle Kürdistan’da ve Dersim –ve periferisinde- Kızılbaşlara yönelik imha ve bastırma seferleri gerçekleştirdiği biliniyor.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı, bir yıl sonra Halifelik’in ilgası, din görevlilerinin emekliye sevk edilmesi, geleneksel din okulları olan medreselerin kaldırılması, “modern laik eğitim” sürecinin başlaması, şeriata dayalı mahkemelerin kaldırılması (1924) ve bir dizi reform adımları Alevi-Bektaşiler’i fazlasıyla memnun etmiştir. Hatırlayınız: henüz 1919 gibi erken bir tarihte, Atatürk Hacıbektaş’ı ziyaretinde dergahtaki Alevi liderlerinin “Cumhuriyet’i kuracak mısınız?” şeklindeki sorularına muhatap olmuştur. Bu durum Alevilerin beklentilerinin yönünü ifade etmektedir. Dolayısıyla Kemalist devrim Aleviler için –nesnel olarak- bir rahatlama demektir.
Dersim Kızılbaşlarına gelince. Öncelikle o zamanki Dersim’in Varto, Hınıs, Erzincan, Bingöl’ün, Elazığ ve Malatya’nın bir bölümünü içine alan geniş bir eyalet olduğu düşünülsün. Dersimliler, -genel olarak- Türkiye’nin diğer yerlerindeki Aleviler’le eşit ölçüde Cumhuriyet’in ilanına memnundurlar. Ancak burada bazı farklar da var. Osmanlı’dan beri 108 askeri harekata maruz kalan Dersimliler daha fazla ezilmişlerdir ve siyasal liderlere güvenleri bir parça zayıftır. Bazı aşiretler kendilerine ait otonom bir bölgede ellerinde bir miktar silahla yaşamaktadır. Ayrıca Dersim’e 500 yıldır “devlet otoritesi” tam anlamıyla girememiştir. Ancak Dersimliler yine de 1923 Devrimi’ni memnuniyetle karşılamışlardır. Beklentileri “Osmanlı’nın sel seferleri”nin durması, kimliklerinin ve farklılıklarının saygı görmesi ve özgürlüktür. İşte bu yüzden “Müslümanları Allah için savaşmaya” çağıran ve şeyhlerin önderliğindeki 1925 Ayaklanması’na katılmamışlardır. Bilakis tam tersine yer yer Şeyh Sait askerlerine karşı savaşmışlardır. Dersim’in Kuzey Doğusu’ndaki Hormek ve Lolan aşiretlerinin ayaklanmanın genişlemesini engellediği de bilinmektedir. Dersimliler niçin böyle yaptılar? Ortodoks Sünni Müslümanlığı benimseyen Kürt aşiretlerinin ta İdris-i Bitlisi’den beri kendilerine dönük katliamlarına öfkeliydiler. 1923 Türkiyesi, “laik” bir Cumhuriyet’ti, tüm Aleviler ilk kez –kağıt üstünde de olsa- “eşit” haklara sahipti ve “kanun” onları da korumaktaydı.
Ancak Kemalizm, Aleviler’in ve Dersimliler’in bu “aşk”ına mesafeli ve soğuktur. Koçgiri’de işlenen toplu cinayetler, 1925’te Tekke ve Zaviyeler’in Fekki Kanunu ile başta Hacı Bektaş dergahı ve diğer Alevi ibadet yerlerinin kapısına kilit vurulması, dede, baba, pir ve mürşitlerin çalışmalarının yasaklanması ve nihayet 1938’de yaşanan on binlerin katledilmesi ve sürgünü, karizmatik bir siyasal lider olarak Mustafa Kemal’in ve Cumhuriyet rejiminin Alevi sorununa olumsuz yaklaşımını ortaya koymaktadır. Özetle; Cumhuriyet, Kızılbaşlar üstündeki binlerce yıllık baskıyı hafifletmiş ancak onlara haklarını ve özgürlüklerini vermemiştir. O dönemki kuşaklara göre bugünkü kuşaklar daha fazla eleştirel ve ellerinde Cumhuriyet’i eleştirmek için daha fazla bilgi ve deneyim var.
» D.D. Resmi tarihin “Dersim İsyanı” söylemine karşı çıkıyor, bir isyanın söz konusu olmadığını vurguluyorsunuz ki kıyımdan önce yapılan Tunceli Kanunu gibi hazırlıklar da iddianızı doğruluyor. Peki Kemalist rejimin Dersim ile derdi neydi? Bu kadar büyük bir kıyım hangi devlet aklıyla gerçekleşti?
H.A. Dersim Alevi Zaza, Alevi Türkmen, Alevi Kürt ve Ermeniler’in yurduydu. En az 4 dil konuşuluyordu. Ulaşılamaz bir coğrafyada Dersimliler cem, cemaat, mürşit-pir-rehber ve talip düzeni ile kendi kendisini yönetiyordu. Aşiretler silahlıydı ve kendi düzenlerine Kırmanciye Beleke diyorlardı. Mahkeme, jandarma, hükümet yoktu, pir-mürşitlerin liderliğinde bir adalet ve yargı sistemi vardı. Bölgede kendi otoritesini kurmak isteyen Osmanlı da Cumhuriyet de işte bu düzene son vermek istedi.
» D.D. Yakın bir geçmişte Onur Öymen resmi anlatıyı tekrarlamıştı Dersim ile ilgili olarak. Bu da CHP ile Aleviler arasındaki iplerin kopacağı beklentisini yaratmıştı ama görüldüğü kadarıyla bu gerçekleşmedi. Sanırım Kemalizm Alevilik ilişkisini belirleyen başka dinamikler, başka dengeler var. Çalışmalarınızda bunu açıklayabilecek verilere ulaştınız mı?
H.A. Alevilik Kemalizm ilişkisine başta biraz açıklık getirmiştim. Aleviler’in Kemalizm’e yakınlıkları 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki tümüyle nesnel gelişmelerden ötürüdür. Cumhuriyet, Osmanlı’da ateşe atılan, kellerinden kuleler yapılan, boğdurulan, nehre atılan, kızları, çocukları ve malvarlıkları “fetva” ile Müslümanlar’a “helal edilen” Kızılbaşlar üstündeki bu tür baskıların sonu anlamına geliyordu. Bu yüzden Aleviler Kemalizm’e sıcaktır. Son dönemde adeta moda olan “Aleviler cellatlarına tapıyor” söylemi işte bu nedenlerle yanlıştır. Kabul Kemalistler Koçgiri’de ve Dersim’de büyük suçlar işledi ancak diğer taraf olumlu anlamda bugüne kadar ne yaptı? İslamcılardan Alevilere dönük tek bir özgürlük adımı geldi mi? Örnek olsun, İslamcılar Madımak’ta katledilenlere hâlâ “Sivas’taki hotel yangınında ölenler” diyor.
» D.D. Sözlü tarih çalışmaları metodolojik açıdan çokça eleştiri alsa da bizim gibi sözlü kültürün baskın olduğu toplumlarda özel bir politik önem taşıyor; eskiden türkülerle, efsanelerle aktarılmış toplumsal belleğin akacağı yeni, başka bir mecra oluyor belki de. Dedelerin torunlarına anlatmaktan korktuğu deneyimler bu çalışmalarda yerini buluyor. Eseriniz böyle bir etki yarattı mı? Böyle bir beklentiniz var mı?
H.A. Eserlerim mağdurların anlatma isteğini artırdı. Elindeki fotoğrafı vermek isteyenler, ailesinin yaşadığı katliamlar ile ilgili dava açmak için gelenler, hikayesini anlatanlar çoğaldı. Mağdurlarda “anlatma cesareti” doğdu. Bana gelen mailler de çok olumlu. Dersim ‘38’in hala kanayan bir yara olduğunu bir kez daha gördüm. Artan yayınlar, kitap ve belgeseller herkese cesaret ve moral vermeye devam ediyor.
Birgün - 10 Ekim 2010
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.