Kemal Bülbül Çatı Partisini Değerlendirdi
Kemal Bülbül Çatı Partisini Değerlendirdi Türkiye halklarının, inanç gruplarının ve demokratikleşmeyi dert edinmiş her birey veya kurumun katılımıdır....
Kemal Bülbül Çatı Partisini Değerlendirdi Türkiye halklarının, inanç gruplarının ve demokratikleşmeyi dert edinmiş her birey veya kurumun katılımıdır. Yani sınır çoğulcu, katılımcı demokrasiyi isteyen, çok kimlikli, çok kültürlü ve inançlı, emeğin özgürleşmesini savunan ve bu uğurda demokratik mücadele yürüten her birey ve kurumdur Ayrıca Alevi kurumları Türkiye'nin demokratikleşmesinden sadece Alevilerin sorunlarına çözüm bulunmasını anlamıyorlar. Laik Demokratik Türkiye demek, çoğulcu, katılımcı demokrasinin yaşam bulduğu, çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı Türkiye'nin anayasal tanımlamasıdır Demokratikleşme için şart Dizimizin bugünkü bölümünde sorularımızı Alevi yurttaşlarımızın örgütlü olduğu Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Sekreteri Kemal Bülbül'e yönelttik. Bülbül, Çatı Partisi oluşumu ile ilgili 'Böylesine önemli bir girişimi Türkiye'nin demokratikleşmesi için hiç tartışmasız gerekli görüyorum' diyor... Çatı Partisi oluşumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Böylesine önemli bir girişimi Türkiye'nin demokratikleşmesi için hiç tartışmasız gerekli görüyorum. Bu çatı sözcüğü meydana gelecek siyasal oluşum için 'Çatıyı oluşturan partiler kendi tüzel kişiliklerini korusunlar ama bir çatıda birlik oluştursunlar.' Fikrini içeriyorsa (ki öyle görünüyor..!) buradan amaçlanan düzeyde kapsayıcı ve güçlü bir siyasal yapının çıkamayacağı kaygısı taşıyorum. Amaçlanan siyasal yapının hedefe ulaşabilmesi daha geniş çevrelerin aktörlüğünü gerektiriyor. Çatı Partisi'nin katılımcı bileşimi nasıl olmalı, bu konuda sınırlarınız var mı? Bu konuda sınır Türkiye halklarının, inanç gruplarının ve demokratikleşmeyi dert edinmiş her birey veya kurumun katılımıdır. Yani sınır çoğulcu, katılımcı demokrasiyi isteyen, çok kimlikli, çok kültürlü ve inançlı, emeğin özgürleşmesini savunan ve bu uğurda demokratik mücadele yürüten her birey ve kurumdur. Sanırım burada temel sorun farklı kesim ve bireylerin demokratikleşmeden ne anladığına bağlı. Hedeflene partinin programında tanımlanan Demokratik Türkiye bileşenlerin ortaklaştığı bir tanım olabilmeli. Çatı Partisi oluşumunda aydınlara büyük bir rol düştüğü belirtiliyor. Sizce böyle bir Çatı Partisi saflarında aydınların kendi rollerini oynayabilmelerinin ön koşulları nelerdir? 'Aydın' kavramı ile 'ön koşul' kavramı biraz uyumsuz görünüyor. Hele de Türkiye aydını düşünülürse... Ama bir önkoşul olacaksa bunun adı parti programında belirlenen amaç ve ilkeler etrafında ortak çalışma yapabilmek olmalı. Kimse ortaklaşılmış programa karşın kendinden menkul tanımlar ve çalışmalar yapmamalı. Zaten ortak örgütlenmenin gereği bu değil midir? Bundan önceki işbirliği, seçim ittifakları deneyimini nasıl değerlendiriyorsunuz? 'Bin Umut' projesi içerdiği önemli uygulama eksikliklerine karşın bir statüko uygulaması olan yüzde 10'luk seçim barajını boşa çıkarması yönüyle başarılı olmuştur. Daha önce HEP dönemi de dahil olmak üzere yapılan 'işbirliği; ittifak' çalışmaları bazı önemli gelişmelere hizmet etse de amaçlanan sonuçtan uzak kalmıştır. Çatı Partisi bu deneyim açısından sizce nasıl ele alınmalı? Salt seçim işbirliğinin geçici örgütü olarak mı, yoksa uzun erimli bir yanyana geliş ve birlikte yürüyüşün örgütü olarak mı? Tabii ki; 'uzun erimli yan yana geliş ve birlikte yürüyüş.' Çünkü 80 yıllık cumhuriyet tarihinde siyasal yapılar ve bireyler yalnız mücadele ettiler veya dönemsel birliktelikler gerçekleştirdiler ancak sonuç ortada... Türkiye'nin sorunlarına çözüm bulmak için hem bireysel; hem de kurumsal olarak büyük bir özveri gerekiyor. Bu nedenle sözü edilen yapıyı oluşturmak bileşenlerin farklı evlerde oturarak telefonla haberleşmesini değil aynı evde yüz yüze tartışarak üretim yapmalarını gerektiriyor. Yani 'Çatı Partisi' aynı evi paylaşan siyasal aktörlerin oluşturduğu Demokratik Türkiye aklı olmalı. Çatı Partisi'nde yeni bir birliktelik kültürünün olmazsa olmazları hakkında görüşlerinizi açıklar mısınız? Sempati, empati, uyum ve diyaloga açık olabilme... İkna etmeye ve edilmeye açıklık. 'Çatı Partisi' (veya adı ne olacaksa...) oluştuktan sonra bileşenler tanımlamalarını mevcut yapıya göre yapabilmeli. Ama mevcut yapı da bileşenleri düşünsel, kültürel, inançsal ve siyasal bakış yönü ile kapsayabilmeli. Yani burada parçalardan bütüne giden bir tüme varım söz konusu. Tüme varım oluşumun he aşamasında bileşenleri objektif anlamda içerebilmeli. Demokratik sünni çevrelerle demokratik Alevi çevreler hangi ortak temelde Çatı Partisi'nde birlikte yer alabilirler? Bu sorunun yanıtı hiç kuşkusuz laik demokratik devlettir. Laik demokratik devlet olabilmek için de 'Türk - İslam Sentezi' bağlamında düşünen ve bu doğrultuda politik uygulamalar yürüten inkarcı anlayıştan kurtulmak gerekir. Aleviler, Alevi bir devlet değil, demokratik bir devlet istiyorlar. Alevilere göre demokratik devlet olabilmenin en önemli koşullarından birisi laikliği laikliğin gerektirdiği düzenlemelerle uygulamaktır. 'Türkiye laiktir laik kalacak.' sözü boş ve aldatmaca ile dolu bir slogandır. Biz Türkiye laik değildir, laiklik için demokratik mücadele yürüteceğiz diyoruz. Dolayısı ile 'Sünni demokratik çevreler' bu gerçekliği algılayarak siyaset yapmalıdır. Hiçbir koşulda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın (DİB) varlığı ve gerekliliğini savunmak laik demokratik cumhuriyet istemi ile örtüşemez. DİB Türk - İslam sentezci politikanın hem inançsal, hem etnik bakımdan birinci derecede uygulayıcısıdır. ...Ve 12 Eylül Anayasası'nın zorunlu Din Dersleri uygulaması devam ettiği sürece biz Aleviler bunu temel bir insan hakları ihlali olarak görmeye ve buna karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Gariptir... Neden bir Sünni aydın veya 'Sünni demokratik çevreler' bu uygulamaya karşı çıkmazlar. Zorunlu Din Derslerinde öğretilenin Sünnilik olduğuna inanıyorlarsa bu da ciddi bir yanılgı veya sorunun vehametini algılayamamaktır. Sünniler, Aleviliği kendi bakış açıları ile yorumlamaktan vazgeçmelidir. Bu konuda gerçekçi bir politika belirlemenin yanında DİB'in Aleviliğe dair inkarcı, rencide edici dahası hakaretlere varan yaklaşımlarına karşı tavır koymalılar. Bu topraklarda ta Selçuklu'dan bu yana Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi de dahil olmak üzere Alevilere inanılmaz zulüm ve katliamlar yapılmıştır. Bunun en çarpıcı ve can alıcı örneği Maraş Katliamı ve Madımak'ta yakılan 33 canımızdır. 'Sünni demokratik çevreler' 'Madımak müze olsun' sözünü evrensel demokrasinin bir gereği olarak savunmalı hatta bu konuda somut çalışmalar yapmalıdır. 'Sünni demokratik çevreler' şu soruya doğru yanıt bulursa önemli bir gelişme olacak: 'Biz Türk - İslam sentezinin neresindeyiz...?' Laik demokratik politikanın şu olduğuna inanıyorum: 'Türk - İslamcı bakış dışında, tüm inanç ve öğretilere eşit mesafede olan laik demokratik devlet.' Bir başka önemli konu ise Cemevleri... DİB başkanı diyor ki; 'Cemevleri, caminin alternatifi olamaz.' Bu şu demek: 'Ey Aleviler siz Sünnisiniz, cemevine değil, camiye gelin.' Biz öğretimizi nerede ve nasıl yaşayacağımızı DİB başkanına mı soracağız...? Ya da bir başka DİB orjinli düşünen kişinin dediği gibi 'Ulemaya' mı soracağız? Ayrıca Alevi kurumları Türkiye'nin demokratikleşmesinden sadece Alevilerin sorunlarına çözüm bulunmasını anlamıyorlar. Laik Demokratik Türkiye demek, çoğulcu, katılımcı demokrasinin yaşam bulduğu, çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı Türkiye'nin anayasal tanımlamasıdır. Türkiye'de ciddi anlamda başka hak ihlaleri, kadın, gençlik, işsizlik, yoksulluk, eğitim, sağlık, kentleşme, gelir dağılımında adalet gibi sayılamayacak sorun varken 'Benim kabem insandır.' diyen ve 'Yetmiş iki millete bir nazarle bakarız.' diyen öğretinin mensupları sadece kendi sorunlarına çözüm bulmaktan demokratikleşmeyi anlayabilirler mi? Bizler Pir Sultan Abdal Kültür Derneği olarak 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce 'Aleviler ve Siyaset' adı ile bir sempozyum yaptık. Bu sempozyumda bilim insanları ve siyasetçiler ve dernek yönetici olarak bizler konuya ilişkin görüşlerimizi kamuoyu ile paylaştık. Soldan ve demokrasiden yana siyasi partilere ve kurumlara 22 temmuz seçimlerinde laik demokratik Türkiye için çagrı yaptık. Ve sonuç bildigemizdeki şu cümle bir çok şeyi tanımlıyordu. 'Kürt sorunu, bir Türk sorunudur, Alevi sorunu da bir Sünni sorunudur.' Yani başlangıçta dedimya 'sempati, empati, diyaloga açıklık.' Hani yol ulumuz Yunus Emre'nin dediği gibi: 'Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım.' Hazırlayan: RAMAZAN PEKGÖZ Çatı Partisi'ne doğru Yazı Dizisi - 19 / Gündemonline - 24.8.2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.