Katledilenlerin 17’si kadındı; Tunçdemir: kadın kimliğiyle birlikte Aleviler soykırıma uğratıldı
Sivas’da katledilen 35 candan 17’si kadındı. Eski PSAKD Malatya ve Kartal Şube Başkanı Songül Tunçdemir, Madımak Oteli’nde kadın kimliğinin de asıl hedeflerden biri olduğuna işaret ederek “Sivas’ta 17 kadın canımızın katledilmesi bu zihniyetin ifadesidir
Sivas’ta katledilenlerden 17’si kadındı; Tunçdemir: kadın kimliğiyle birlikte Aleviler soykırıma uğratıldı
Sivas’ta, Madımak Oteli’nde yakılan 33’ü yazar, sanatçı, ozan, semahçı, 2’si de otel çalışanı 35 candan 17’si kadındı. Deyiş seslendiren, semah dönen, entelektüel kimliği ile öne çıkan kadınlar katledildi. Gerici gruplar, bir anlamda Alevi ve sol örgütlere olan düşmanlıklarından öte kadının bu denli kendini keşfetmesine de tahammül edemedi.
Sivas Katliamı’nın üzerinden 28 yıl geçti ancak asıl failler yargılanmadı, “İnsanlığa karşı suç” niteliğindeki saldırının üzeri de göz göre göre örtüldü. Peki günümüzde kadın cephesinden Sivas Katliamı nasıl okunmakta, bunu ve daha fazlasını Pir Sultan Abdal Kültür Derneği önceki dönem yöneticilerinden Songül Tunçdemir ile konuştuk. Tunçdemir, toplumsal olarak, katliamın aydınlatılmasına dair neler yapılması gerektiğine dair bilgiler verdi.
“MADIMAK’IN KARANLIKTA KALAN HİÇBİR YÖNÜ YOK”
Songül Tunçdemir, “Sivas Katliamı sadece 2 Temmuz 1993’te Madımak’ta 33 canımızın yakılmasıyla olmuş bitmiş bir katliam değildir” diyerek şu hususlara dikkat çekti:
“Egemenler tarafından organize bir şekilde gerçekleştirilmiş seri bir katliam tarihi vardır Madımak Katliamı’nın arkasında. Madımak Katliamı’nın daha önce yapılan katliamlardan tek farkı, teknoloji çağında yapılması nedeniyle egemenlerin üstünü örtme çabalarına rağmen karanlıkta kalan hiçbir yönünün olmamasıdır. Evet, daha önce yapılan katliamlara ait belgeler karartılmaya çalışıldı ama Madımak için bunu başaramadılar. Çünkü katliam öncesi hazırlıkları olsun, katliam anı olsun, sonrasında yaşanan skandallar olsun hepsinin toplamı egemenlerin, Alevilere yönelik açık bir meydan okumasıydı aslında. Hem de gözümüze soka soka. Bize şu mesajı vermeye çalıştılar; planı yaparız, katlederiz, Alevileri öldürmek mubahtır, katledenlere ceza vermeyip aklarız, hatta ödüllendiririz. Bu ülkede farklı olanlara karşı yüzyıllardır süregelen kin, düşmanlık ve cihat kültürünün, aydınlığa düşmanlığın çok net bir tablosudur Madımak’ta olanlar.”
“KADIN ALEVİYSE EĞER TAHAMMÜLSÜZLÜK BOYUT KAZANMAKTA”
Songül Tunçdemir, açıklamasında tarih boyunca Alevi kadınların hedef alındığına da işaret etti. Tunçdemir, Sivas Katliamı’nda kadın kimliği ile birlikte Alevilerin bir bütün olarak kültürünün de soykırıma uğratılma amacının olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Otelde katledilen 33 canımızdan 17’sinin kadın olması da katliamı organize edenlerin ve eli kanlı katillerin kadın, çocuk demeden katliamı gerçekleştirecek kadar gözlerinin dönmüş olduğunun resmidir aslında. Bizim inancımızdaki ‘CAN’ kavramı geçmişten bugüne birilerini hep rahatsız etmiştir. Tarih boyunca Alevi kadınlara atılan iftiralar, yapılan hakaretler bir yönüyle bu rahatsızlığın sonucudur. Sivas’ta 17 kadın canımızın da katledilmesi bu zihniyetin ifadesidir. Yaşadığımız coğrafyada kadına olan tahammülsüzlük, kadın Aleviyse eğer daha da katlanarak korkunç bir boyut kazanmaktadır.
28 yıl önce Sivas’ta yapılan katliam; bizlere fiziki olarak tahammülsüzlüğün yanında sanatımıza ve sanatçımıza tahammülsüzlüğün de bir kez daha dışa vurumuydu. Dünyanın neresinde olursa olsun ezilen halkların kendini en güçlü bir şekilde ifade ettiği alandır sanat. Biz Aleviler açısından ise inancımızı ve öğretimizi bugünlere getiren yegane değerdir. Sivas’ta Aleviler ile birlikte sanatımızı, türkülerimizi, deyişlerimizi, semahlarımızı da katledeceklerini düşündüler muktedirler. Ama başaramadılar. Çünkü Alevi toplumuyla birlikte bu ülkenin aydınları, solcuları, demokratları ‘bu kadar da olmaz’ diyerek hep birlikte ayağa kalktık. 93’ten sonra bizler için hiçbir şey eskisi gibi değildi artık. Bir daha bu tür katliamların olmaması için birbirimize sıkı sıkıya sarılmanın, örgütlü davranmanın ne kadar değerli olduğunu anladık. Bir katliamın A, B, C’si gösterilmişti bize hem de aleni bir şekilde. Üstelik gizli saklı değil, utanmaz ve açık bir şekilde. Bizim de onlara göstermemiz gereken şeyler vardı. Artık bizi böyle rahat bir şekilde öldüremezsiniz, kadim inancımızı yok etmeye çalışıyorsunuz ama bunu asla başaramayacaksınız. Her yıl 2 Temmuz’da Madımak’a doğru insan seli oluştu. Eşit yurttaşlık taleplerimiz bu dönemde oluştu. Sayısı yüzbinleri bulan mitinglerde kendimizi ifade ettik ve nerede biri haksızlığa uğrasa ‘el ele, ele Hakka’ düsturuyla onun yanında olduk. Bu ülkenin ezilenleriyle birlikte kol kola hareket ettik. Çünkü ezilenlerin birlikte hareket etmekten başka çaresi olmadığını biliyoruz.”
“CILIZ SESLER ÇIKARAN KURUMLARA DÖNÜŞTÜK”
Songül Tunçdemir, Madımak Katliamı’nın bizzat devlet destekli organize edildiğini de ifade etti. Alevi toplumunun, geçmişte olduğu gibi günümüzde de yeterli direnci gösteremediğini söyleyen Tunçdemir, kurumlara dönük de şu eleştiride bulundu:
“En başından beri gözlemleyen ve mücadelenin içinde olan biri olarak bu konuda maalesef olumlu şeyler söyleyemeyeceğim. Onlar yaptı biz anlattık, onlar söyledi biz tepki gösterdik. Her konuda olduğu gibi kurumlarımızın kendi gündemini yaratmak yerine gündemin peşine takıldığını görüyoruz. Yaşanan haksızlıklar karşısında söz kurmak elbette ki çok değerli fakat bu iş bizim yaratacağımız kendi gündemimizin yanında yan gündem olmalı. Bekleyen, oturan ve ancak bir saldırı olduğunda oturduğumuz yerlerden cılız sesler çıkaran kurumlara dönüştük. Cılız seslerin etkisi sustuğun an geçer ve hiçbir etkisi olamaz ki. Bizim Madımak’ın Utanç Müzesi olması ve tarihte yapılan katliamların sorumluların cezalandırılması olmak üzere bir dizi talebimiz var ve mücadelemiz bunlar içindir. Katliamları sistem yapmış ve bütün iktidarlar birbirine göbekten bağlıdır. Sistem sahiplerinin kendini cezalandırdığı nerede görülmüştür? Faşizm ışık ve sesten korkarmış ya. Elbette ses çıkaracağız, ışık saçacağız onları rahatsız etmek için. Ama her şeyden önce kendimize bir çeki düzen vermemiz gerekiyor. Şimdi sadece konuşuyoruz, hep konuşuyoruz.
“KURUMLARIN ALEVİ TABANIYLA BAĞLARI ÇOK ZAYIFLADI”
Kendini yenilemeyen zamanla tükenişi yaşar. Biz tükenişi yaşıyoruz galiba. Çünkü sözcükler tek başına anlamını yitirdi. Bize çıkış lazım. Rıza Şehri diye bir hayalimiz var bizim ve ‘Aleviyim’ diyebiliyorsan demokrat olmak zorundasın. Alevi kalmak için de kadim kültürümüzü yaşatmak zorundasın. Yok edilmek istenen bu kadim kültürümüz değil mi? Eline, beline, diline sahipsen, 72 millete aynı nazarda bakıyorsan bana göre en büyük zorluğu başarmışsın demektir. Kurumlarımız böyle insanlarla dolmalı. Her şeyden önce görünen yüzümüz olan, yani biz Alevilerin tek güvencesi olan kurumlarımızın birlik ve beraberliğine olan ihtiyacımız gün gibi ortada duruyor. Ama kurumların birlikteliği bir yana kurumların şubeleriyle, şubelerin ise Alevi tabanıyla bağları çok zayıfladı. Demokratik muhteviyattan bahsetmek ise neredeyse imkansız hale geldi. Biz şimdiye kadar neyi yaptık, neyi yapamadık, niçin yapamadık diye özümüzü dara çekmeliyiz.
Tunçdemir, Alevi kurumlarının gündemin peşine takılan değil kendi gündemini yaratan kurumlar haline gelmesi gerektiğini vurgulayarak, “Bunu başarabilirsek Madımak Utanç Müzesi olur, tarihte yaşanan katliamlar bu şekilde aydınlatılıp sorumluları cezalandırılır. Ancak bu şekilde asimilasyon kıskacından kurtulup çocuklarımızın huzurlu yaşayacağı yarınlara ulaşabiliriz. Ancak bu şekilde ezilen tüm kesimlerle omuz omuza olabiliriz. Yol ve yöntem, öz ve cesaret bizim inancımızda fazlasıyla var. Yeter ki yüzümüzü yolumuza doğru çevirelim” ifadelerini kullandı.
Eren GÜVEN/ANKARA
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.