Kasım Yeşilgül düşünceleri ile aramızda olmaya devam ediyor!
Kasım Yeşilgül düşünceleri ile aramızda olmaya devam ediyor! Alevi hareketinin önemli isimlerinden ve AABK’nın Avrupa Birliği görüşmecilerinden...
Kasım Yeşilgül düşünceleri ile aramızda olmaya devam ediyor!
Alevi hareketinin önemli isimlerinden ve AABK’nın Avrupa Birliği görüşmecilerinden Kasım Yeşilgül 1 Ekim 2005’te Hak’ka yürüdü. Kasım Yeşilgül 21 Ekim 2007 tarihinde Almanya Offenburg AKM’nde yapılacak bir etkinlikle anılacak. Etkinliğe ailesi, Alevi örgütlerinin temsilcileri, dostları, yoldaşları katılacak ve YOL tv’den yayınlanacak.
Kasım Yeşilgül anısına onun anısına 2005’te yazdığı ‘’Alevi hareketinde yeni dönem’’ başlıklı yazısını yayınlıyoruz...
Alevi hareketinde yeni dönem
Kasım YEŞİLGÜL
AB Konseyi 17 Aralık 2004 tarihinde yapılan zirve toplantısında, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliği için tarih verdi. Türkiye için yapısal nitelikte yeni bir dönem başlıyor. Zirve, Komisyon’un 6 Ekim 2004 tarihli tavsiye kararını ve Avrupa Parlamentosu 15 Aralık 2004 tarihli oturumunda karara bağladığı belgeyi onayladı. Avrupa Parlamentosu bildirgesinin 43. maddesinde Alevilere ilişkin net bir tavır ortaya koydu: “Avrupa Parlamentosu bir kez daha Türkiye’yi, azınlıklara ve dini topluluklara uyguladığı ayrımcılıklara ve dayattığı zorluklara son vermeye çağırır” denilerek, ve devamla “Alevilerin yasal olarak tanınmasını ve yasal korunma altına alınmasını, cemevlerinin inanç merkezleri olarak resmen kabul edilmesini, din derslerinin Sünni öğretiyle sınırlandırılmaması ve seçmeli ders olmasını savunur ve talep eder” denilmektedir. Bu talepler Alevi kuruluşlarının ısrarla savundukları taleplerdi.
1999 tarihinde AB’nin Türkiye’ye aday adaylığı statüsü tanımasından sonra Avrupa ve Türkiye’deki Alevi kuruluşları, Türkiye’nin demokratikleşmesi için yoğun çaba harcadılar. Bu yöndeki faaliyetlerini AB kurumları ve üye devletlerin yöneticileri nezdinde, düzenli olarak südürdüler. AABK ve TABF uyumlu olarak ve özelikle son bir yıl içinde Avrupa’da ve ülkede,
* Eşitlik ve demokratik hukuka dayalı bir toplumun yaratılması,
* Sosyal adalet ve toplumsal dayanışma ilkelerinin yerleştirilmesi,
* Düşünce, fikir, vicdan ve inanç özgürlüklerinin sınırsız uygulanması,
* Barış için, köktendincilik, ırkçılık ve terörle mücadele edilmesi ilkeleri temelinde hak taleplerini dile getirdiler.
Büyük kuşatmadan büyük taarruza
Alevi kimliğin yasal olarak tanınması, Alevi inancının ibadet yeri olan cemevlerinin, diğer inançlara tanınan yasal güvencelerin Aleviliği de kapsamına almasını, zorunlu din derslerinin kaldırılması, devletin en “büyük camii” olan ve laiklik ilkesine aykırılığı da bilinen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi, gibi istemleri değişik platformlarda tartışma konusu yapan Alevi Hareketi tartışılmaz bir başarıya imza atmıştır. Alevilik yurt dışında ve yurt içinde kamusal tartışma gündemine girmiştir. Alevi kuruluşları ve Aleviler imza kampanyası örneğinin de ortaya koyduğu gibi edilgen değil, etken oldular, özne oldular.
AABK ve TABF kuruluşları; “Büyük kuşatma” altında bulunan ve “büyük taarruz”’a hedef olan Aleviliğin “asimile edilemiyeceğini”, “eritilemiyeceğini”, asla “Sünnileştirilemiyeceğini” ve ıslah edilemiyeceğini, dostlarına, düşmanlarına net olarak göstermişlerdir. Alevi Hareketinin bu başarısı, Aleviler için yeni bir tarih sayfası açmıştır.
Dönüm noktası, 9-10 ekim 2004 “Ankara Konferansı” ve 23 ekim 2004 “Köln Konferansı”’dır. Bu tarihler Aleviler’in ortak belleklerinde yer alacaktır.
5 Ekim 2004 tarihli AB Komisyonu’nun “İlerleme Raporu”nu değerlendiren AABK ve TABF kuruluşları ve bağlı yerel federasyon ve dernek yöneticilerinin katıldıkları bu konferanslarda alınan kararların önemi, aynı zamanda kollektif iradenin yansıtılmış olmasındadır.
Başarının anahtarı kollektif iradede olduğu bir kez daha kanıtlanmıştır. Alevi kuruluşları ve Aleviler yaygınca ve derinlemesine bir tartışma ortamını yarattılar. Demokratik tartışma ilkelerini kendi iç yaşamlarına yansıttılar. Demokratik bir Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasını onaylayan, bu yönde faaliyet gösteren ve taraf olduklarını talep eden Aleviler, AB “İlerleme raporu”’nu genel hatlarıyla olumlu olduğu değerlendirmesini yaptılar. Ancak “Sünni olmayan müslüman azınlıklar” belirlemesine karşı çıktılar. Böylesi bir niteleme formülünün Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül tarafından diplomatik bir baskının sonucu olduğu kulislere yansıdı.
Tarihsel bir dönüm noktası
11 Kasım 2004 tarihinde, Aleviler, Ali DOĞAN ve Turgut ÖKER imzalı bir bildiriyle; “Sünni olmayan müslüman azınlıklar” formülünün isabetsiz olduğunu, bunun yerine “Aleviler” tabirinin uygun olacağı yönünde AP’na görüş bildirdiler.
Konu, özellikle Yeşiller grubu Avrupa parlamenteri ve AB Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Cem ÖZDEMİR’in duyarlılığı ve inisyatifiyle, AB Sol Birlik grubu başkanı Francis GURTZ ve Avrupa Sosyalistleri grub başkanı Martin SCHUTZ’un da desteğiyle ve AB Türkiye raportörü Camiel EURLINGS ile birlikte Dış İşleri Komisyonu’nun gündemine getirildi. Sözü edilen komisyon ; “Aleviler kendilerini nasıl tarif ediyorlarsa, öyle tanımlasınlar” önerisiyle,
* Aleviler yasal olarak tanınmalı ve yasallarla güvence altına alınmalı,
* Cemevleri resmen Alevi ibadet merkezleri olarak kabul edilmeli,
* Din dersleri Sünni öğretiyle sınırlı olmamalı, diğer inançları da kapsayan, seçmeli ders olmalıdır”, şeklinde AB Parlamentosuna tavsiye kararı aldı.
Bu karar AB Parlamentosu’nun 15 Aralık 2004 tarihli açık oturumunda tartışılarak, Birlik Konseyi’ne sunuldu.
AB Konseyi 17 Aralık 2004 zirvesinde bu tavsiyenin de içinde olduğu, Türkiye’ye tam üyelik takvimini 3 Ekim 2005 tarihi olarak saptadı. Alevilik sorunsalı zirve toplantısında resmi olarak yer aldı.
Yeni dönemin başlangıcı
Türkiye için ve özelde de Alevi öğretisi ve inancı için, tarihsel yeni bir dönem açılıyor.
Avrupa Alevi Birlikleri Konfedarasyon ve Türkiye Alevi-Bektaşi Federasyonu Cemevlerinin Alevilerin inanç merkezleri olarak tanınması için bir imza kampanyasını başlattılar. Yaklaşık 700 bin kişi bu kampanyayı imzaladı.
Kampanya, kısa bir zaman içine sıkıştırılmasına karşın, son derece başarılı olmuştur.
Bu kuruluşlar en başta ;
1. Haklı davalarını ve hak taleplerini 100 binlere taşımıştır. Onlarla paylaşmıştır. 100 binlerin onayını almıştır. Onların, Alevi tabiriyle söylersek, “ikrarını” almıştır.
2. Kampanya zamanlama olarak, iyi bir momenti yakalamıştır.
3. Türkiye’nin son aylarda AB’ye kilitlendiği bir dönemde, Alevilik Avrupa ve Türkiye gündemlerine taşınmış, belki de ilk kez gündemi belirleyen Aleviler olmuştur.
4. AB Alevilerin sesine kulak vermiştir. Onların hak taleplerini, çözülmesi gereken önemli sorunlar olarak değerlendirmiş ve yasal belgelerine koymuştur.
5. Alevi Hareketinin yurt içi ve yurt dışı örgütlenmeleri ahenk içinde faaliyet yürütmüş, Alevi öğretisi ve felsefesinin kararlı temsilcileri olduklarını, Alevilere uygulanan baskılara, inkarcı politikalara, asimilasyoncu zihniyetlere karşı verilen mücadelenin, sarf edilen emeklerin başarıya imza koyacaklarının kanıtı olmuşlardır.
6. Alevi Hareketi girişim ve eylemleriyle, bir ölçüde “zaaflarının açığını” kapatmaya başlamıştır.
7. Aleviler AKP’nin ikiyüzlülüğünü deşifre etmişlerdir.
8. Bu ortak irade ve davranış, aynı zamanda “yeni bilinç”, “yeni uyanış”ve “yeni bir aydınlanma” evresine girildiğinin de işaretlerini vermektedir.
Alevi kollektif kimliği
Kimlik sorunları, giderek modern toplumların gündeminin ilk maddesini oluşturmaktadır.
Alevi toplumu da, bugün kimliğinin tanınması ve yaşatılması savaşımını vermektedir. Bu konuda ciddi adımlar atıldı. Yurt dışında ve yurt içinde Alevi Hareketi kimliğinin meşruluğu konusunda azımsanamıyacak bir mesafe aldı. Kimlik yurttaşlık, ulusa mensubiyet, kültür, inanç ve etnik topluluklara aidiyet, bütünleşme ve farklılık gibi konuları kapsamaktadır.
Alevi kimliğinin tanınması için özellikle Sivas olaylarının da ateşlediği demokratik Alevi Hareketi oluşturuldu.Yurt içinde ve yurt dışında çeşitli dernek vakıf ve dergâh türü örgütlemeler kuruldu. Ancak bu örgütlemeler toplumsal müdahaleler konusunda son derece zayıf kaldılar. Hak ettikleri yere gelemediler. Öncelikle kimlik kavramının açılması, irdelenmesi gereklidir. Çünkü, Alevi Hareketi, “Alevi kimliği” kavgasını vermektedir.
Kimlik konusu, etnolojik veya sosyal antropolojik açıdan, çeşitli kültürlerin birbiriyle çatışması, ve / veya bir kültürün, diğer kültürlere karşı kendi varlığını koruması, biçimlerinde algılanıyor. Bu iki yönelimin ayırdedilmesi, bilince çıkarılması gerekli ve zorunludur.
Alevi kollektif kimliği, diğer kimliklerle çatışmayı değil, kendi özgün kimliğini korumayı ve yaşatmayı hedefliyor. Alevi inancı ve Alevi felsefesi, en genel anlamda, kollektif kimlik kavramı çerçevesinde ele alınmalıdır. Kollektif kimlik, sosyal bir topluluğun, diğer topluluklardan, farklarını ve özgünlüklerini ortaya koyma talebidir. Kollektif kimlik, belirli bir alanda, belli bir kültürel topluluk tarafından taşınan bir kimlik olarak sınırlanır.
Kollektif kimliği, etnik kimlikten ayırdetmek gerekir.
Etnik kimlik bir varoluşu sübjektif olarak yaşayan ve böyle kavrayan bir aidiyet bilincidir. “Somut ve objektif durumu genelleme üstüne temelllendiren bir şemadır” ( Nuri Bilgin ).
Dolaysıyla, etnik kimlik her an milliyetçiliğe gebedir. Ancak unutulmamalıdır ki, Etnik veya ulusal kimlikler, kültürel kimliklerin türevidirler.
Sosyal bir topluluğun kimliği, diğer sosyal gruplarla artık yakından ilişki içindedir, hatta iç içedir. Bu ilişki bağları nedeniyle, her sosyal grup sürekli değişimlere / dönüşümlere uğramak zorundadır. Bireysel kimlik için de aynı değişimler söz konusudur. Bu sosyal gelişmeler nedeniyle, topluluklarda ilişkiler / bağlar gevşer.
O nedenle, özellikle AB sürecinde gelenek-yenilik gerilimi yaşanmak zorundadır.
Değişimler / Dönüşümler
Dün ile bugün arasında her zaman bir kopuş yaşanır. Değilse, bugünün dün olması gerekirdi. Yetişkinin çocukluğu dünde kalmıştır. Bebeklik çıkış noktasıdır, çocukluk bebeklikten çıkmıştır, ama o artık bebek değildir. Bir kopuş yaşanmıştır. Bebeklik, çocukluk geçmişe bırakılmıştır. Büyüme, gelişme, dönüşüm bugüne sürüklenmiştir / taşınmıştır.
Alevilik dönüşüm ve gelişme sürecine girmiştir.
Öte yandan, insanın tepeden tırnağa kadar amaçlarla, hayal ve hülyalarla donandığı bilinir. Bu amaç ve hülyalara uzandıkça, yürüdükçe / ilerledikçe çıkış noktasından uzaklaşılır. Çıkış noktasının görevi bitmiştir. Bitmiştir, ama yolculuk devam etmektedir. Gelinen noktadan, başlangıç / çıkış noktasına gözlerinizi kapattığınız andan itibaren, katletmiş olduğunuz mesafeyi ölçemezsiniz. Bu durumda da bellek kaybına uğramaya mahkum olursunuz.
İnsan toplulukların kökenine uzanmak, orada üretilen / yaratılan değerler sistemini sürekli beyne taşımak zorundasınız. Geçmişe, kökene, kaynağa uzandığınızda “gidiş-dönüş” bileti almak zorundasınız. Zorundasınız çünkü, bugüne / şimdiki zamana analık eden kökendir, yani dündür, geçmiş zamandır.
Ortaçağda, devletin ve toplumun hayatını düzenleyen, bir yandan islam ortodoksluğunun kuralları, ama diğer yandan tasavvuf, batini ve Vahdet-i Vücud düşünceleriydi. Söz konusu olan birbirinden farklı yaklaşım ve algılanışlardı. Yurt, devlet, din ve aileye bakış açıları taban tabana zıttı. Yaşam tarzları da öyle.
Göreviniz, görevimiz, oralara gidip, ama oraya takılmadan, tarihi bilgileri, malzemeleri, bir başka deyişle deneyimleri ve birikimleri toplayıp, bugünü anlamak, aydınlatmak ve anlamlandırmaktır. Kaynağı, özü bulanık ve kirletilmiş sulardan arındırmak, tozlu raflardan çekip koparmak, toplumun belleğine yeniden sergi açabilmektir.
Bu anlayışla ve bu yeni dönemeçte Alevi Hareketinin somut görevleri nelerdir ?
Kısa süre içinde ;
1. Tüm Alevi kurum ve kuruluşlarının katılacağı bir değerlendirme konferansının düzenlenmesi,
2. AB müktesebatı Türkiye için bağlayıcıdır. O nedenle, Alevi Hareketi AB kuruluş anlaşmalarını, ilke kararlarını, ortak değerlerini, ortak dış ve güvenlik politikasını, polis ve adli işbirliği zorunluluğunu ve uluslararası sözleşmeleri kapsayan konuların belgelerini içselleştirmeli ve kamuoyuna taşımalıdır.
3. Türkiye kamuoyundan “saklanan” ya da yayımlanmayan AB-Türkiye antlaşmalarıve programları Türkçeye çevrilerek kamuoyu bilgilendirilmelidir.
4. Aday ülke olma sıfatıyla, AB belgelerini onaylayan hükümetle ortak masaya oturulmalıdır.
5. Alevi kimliği ve cemevlerinin yasal güvenceye kavuşturulması için TBMM’ne yasa teklifi hazırlanmalıdır.
6. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sının AB müktesebatına uyumu için değişiklikler ve yasa tasarılarının önerilmesi sağlanmalıdır.
Son söz yerine örgütlenme alanı;
1. Alevilerin homojen bir topluluk olmadıkları, Aleviliğin Anadoluda’ki kültürlerin bir “mozaiği”, “senkretik / bağdaşmacı” ve “sentezci” niteliklerinden kaynaklandığı biliniyor.
2. Alevilik inancı ve felsefesinin, değişen/dönüşen sosyolojik, ekonomik, politik, hukuksal ve ideolojik ortamlarına kuramsal ve yapısal olarak kendisini uyarlaması gerekiyor.
3. Alevi Hareketinin yeni bir stratejik hata, yeni bir vizyona gereksinimi vardır.
4. Kadrolaşma, eğitim, araştırma ve örgütsel faaliyetler yeniden düşünülmeli ve yeniden yapılandırılmalıdır.
5. Farklı toplumsal güçlerin irdelenmesi konusunda gerekli çalışmaların yapılması bir zorunluluk olmaktadır.
Bu temel konulara çözüm üretecek olan bilgi donanımlı kadrolar ve toplumsal yapılardır.
Alevi Hareketi bir bütün olarak, kendisini yeniden gözden geçirmek / yaratmak, en başta örgütleme modelleri ve yapısal sorunlarına öncelik vermek zorundadır
KAYNAK: www.alevi.com
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.