Kapitalizm Koşullarında Alevilik
Bu yazıda, düşüncemi destekleyen ve ya bir kısmını destekleyen ya da tamamen zıt düşünen, herkesin ve ya herkesimin düşüncesini net olarak ifade edip, özgürce sunmasını bekliyorum.
Diyeceğim o ki, her türden çaba ve etkinliklere rağmen, kapitalizm koşullarında Aleviliğin orjinal haline dönüp, yaşanması mümkün değildir.
Buna inanan iyi niyetli çabalara saygı duymakla beraber, bazen iyi niyetli çabaların olumsuz sonuçlar doğurmasını da gözardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Elbette kötü sonuç demiyorum, dikkat ederseniz olumsuz sonuç diyorum. Bu cümleyi açacak olursak, neden olumsuz ve neden kötü sonuç değil...
Kötü sonuç değil, çünkü insanlığın özgürce yaşadığı ve dolayısıyla tabiatın ve canlıların özgür olduğu bir dünya düşlemek, kötü bir sonuç değil, iyi bir sonuçtur.
Meselenin olumsuz olan tarafı ise, bunu Aleviliğin orjinalitesini kapitalizm koşullarında canlanarak, bu vasıtayla özgür ve eşit bir dünyaya ulaşabileceğimize ve ya toplumun bir kısmının ya da Alevilerin kapitalizmin varlığına rağmen bunların olabileceğine inanmak ve de başkalarını inandırmaya çalışmak, günümüz koşullarında mümkün olmayacağı için, boş bir çaba ve boş bir ütopyadan ibarettir. Bu da olumsuz olan yönüdür.
Özellikle geçmişte sol-sosyalist çevrelerden gelen insanların buna inanıyor olması, sınıf ilişki ve çelişkilerini görmezden gelmesi, çağımızın en devrimci ve sömürü düzenini alt edecek yegâne güç olan işçi sınıfını görmezden gelerek, hangi gerekçe ile olursa olsun, bu misyonu Aleviliğe yükleyip, Alevilik'ten beklemesi beni daha çok üzmektedir.
Çünkü Alevilik özünü, yaşam biçimini ilkel komünal toplumlardan alan toplulukların, yaşam kaynağı olduğu için ateşi, suyu, güneşi ve üzerindeki tüm canlılarla birlikte doğayı kutsayanların yaşam biçimiydi. Çünkü Alevilik sömürünün, rantın, paranın, olmadığı bir dünyaya zorunlu olanların tek seçeneğiydi.
İlkel komünal toplumlar, ideologların tasarlayıp praktize ettiği bir yaşam biçimi değildi, o dönemde insanların zorunlu tercihiydi. Bu gün Alevilikte cem olarak bilinen uygulamalar ise, ilkel komünal toplumların halk meclisi ve halk mahkemelerinin toplanma biçimiydi. Geçirmiş olduğu çeşitli evrim ve mutasyonlardan sonra, cem ayinleri günümüzdeki biçimini almıştır.Yani Alevilik özünü, işte bu ilkel komünal toplumların yaşam biçimden alarak, değişen herşeye rağmen bunu devam ettirmek isteyenlerin inancı, yaşam biçimi ve kültürü olmuştur.
Aleviler binlerce yıldır, egemenlerin tüm saldırı, katliam, soykırım ve baskılarına rağmen, bunu sürdürmeye çalışmış ve binlerce yıl, Alevilik komünal yaşama zorunlu olanların, mülksüz göçebelerin, topraksız köylülerin mücadele bayrağı, savaş sancağı olmuştur.
Bütün asimilasyon, baskı ve zulme rağmen, kısmi değişime rağmen Aleviler önemli oranda, taa ki Kapitalist sistemin egemen olduğu döneme kadar, kapalı bir biçimde yaşadıkları için, bir biçimde yaşam, kültür, gelenek ve gereklerini muhafaza etmeyi sürdürmüşlerdir.
Daha önceki yazılarımda da değindim, ne Hititler, ne Luviler ne de Göbeklitepe Alevilik için milat ve ya merkez değildir. Aksine, Alevliğin kökleri, çok daha eski olan ilkel komünal toplumların yaşam biçimine dayanmaktadır.
Oysaki Göbeklitepe ilkel komünal toplumlardan, köleci topluma bir geçiş formu, bir ara dönemdir. Dahası, ilkel komünal toplumlardan köleci topluma geçişin temellerinin atılıp, sonrasında uygulamaya geçildiği yerdir.
Konumuzun özüne dönecek olursak, kapitalist sistemin egemen olduğu koşullarda, Alevliğin orjinal haliyle yaşanması mümkün değildir.
İnsanlık tarihi kapitalist egemenliği ortadan kaldırma görevini, işçi sınıfı ve işçi sınıfı devrimine vermektedir. Bu açıdan işçi sınıfı tüm insanlığı özgür yaşam biçimine kavuşturacak yegâne güçtür.
Atila Tekmil
18 Mart 2021
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.