'İşte Bu Benim Anayasam' Diyemiyorum
'İşte Bu Benim Anayasam' Diyemiyorum Turan ESER / BirGünGenel seçimler öncesi, AKP hükümeti, sonucunun olumlu ya da olumsuz...
'İşte Bu Benim Anayasam' Diyemiyorum
Turan ESER / BirGün
Genel seçimler öncesi, AKP hükümeti, sonucunun olumlu ya da olumsuz olması halinde de, kazançlı çıkacağı bir Anayasa paketiyle siyaseti ve toplumu saflaştırmayı başardı. Paketin kabul edilmesi halinde istediğini elde etmiş olacak. Kabul edilmediği durumda ise bir “mağduriyet” edebiyatına sığınarak oya tahvil edecektir.
AKP’nin demokratikleşme niyeti taşımadığını anlamamız için, gerek AİHM, gerekse Danıştay’ın, değiştirmesini istediği Zorunlu Din Dersleri ile ilgili düzenlemeyi dikkate almayacak kadar, sinsi bir anayasa paketi olduğunu görmemiz yeterlidir. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’ye ilişkin taze kararındaki “Kimliklerde din hanesinin bulunması, dini inanç ve düşüncelerin ifşa edilmeme özgürlüğü kavramına aykırıdır” hükmü ortada dururken, anayasa paketinin bunu içermemesini nasıl okumalıyız?
ANAYASA, YURTTAŞ MERKEZLİ OLAN BİR TOPLUMSAL UZLAŞMA MANİFESTOSUDUR
Bu Anayasa paketine EVET denilmemelidir. HAYIR da denilmemelidir. Çünkü yurttaş olarak bizler bu Anayasanın içinde, hazırlanışında, en önemlisi ruhunda yokuz! “İşte bu bizim Anayasamız” diyebilecek durumda değiliz. Yapılırken yurttaş olarak fikrimizi soran olmadı. Farklı kültürel kimliklerimizi kucaklayan ve kültürel kimlik haklarımızı koruyan Anayasa da yok ortada. Yani yurttaşsız bir Anayasa. İttihatçı ve siyasal İslamcılık hareketinin ürünü olarak karşımızda duruyor. Üzerinde ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın, mevcut Anayasa, etnisiteye ve mezhebe dayalı kimliğini koruyacaktır. Yeni ve tüm toplumsal kesimlerin demokratik ve düşünsel katılımıyla sivil ve demokratik bir Anayasa hazırlanmadığı sürece, mevcut Anayasa tüm değişiklik paketlerine rağmen, Türk Sünni-Hanefi İslam Sentezine dayalı resmi ideolojik ruhundan sıyrılmayacaktır.
DÜN MİLLET KUL, BUGÜN VATANDAŞ KUL
AKP Anayasa paketi için harekete geçen EVET’çilere ve HAVET’çilere hatırlatmakta fayda var; Fransa'nın ilk 1791 Anayasası ağır bedeller ödenerek ve toplumsal mücadeleyle kazanılarak hazırlanmıştır. O nedenle Paris’te bir müzede sergilen bu ilk anayasa kitapçığının üzerinde “İnsan derisiyle kaplanmıştır” diye yazar. Çünkü insanların yazdığı bir anayasadır. Bu nedenle Fransa’da medeni, siyasi, sosyal ve kültürel kimlik haklarını kullanması hukuksal güvenceyle güçlendirilmiş YURTTAŞLIK BİLİNCİ VE HAKKI, eksikliklerine rağmen önemsenmektedir. Bizdeki anayasa ise POSTAL ve TAKKE ile kaplanmıştır. Yani dünkü kulluğumuzu etnisite ve dinsel mayasıyla tek tipleştirici millet idik, bugün ise dindarlık kimliği güçlendirilmiş, etnisiteye dayalı milli vatandaş kul olduk. Ya hazır ol, ya da ümmetçi ol komutlarıyla yetiştiriliyoruz. Yurttaşı ve onun bireysel temel hak ve özgürlüklerini engelleyen bir anayasanın sahibi, yurtaş değil, olsa olsa kendini anayasanın sahibi olarak gören egemenler ve onların kulları olur.
Milli kimlik ve milli toplum inşa etmek için, devletin ideolojik fabrikasındaki ittihatçı bürokratlar ve siyasal İslamcı imamlar iki türlü çimento kullanırlar. Baykal ve Bahçeli için, “bizi bir arada tutan çimento milliyetçiliktir”. Erdoğan içinse “bizi bir arada tutan çimento dindir!” -Yani Sünni-Hanefilik- milli kimliğimizi inşa eden bu iki çimentonun karışımından bir beton millet yaratılmaktadır.
Hepimiz demokratik, katılımcı ve sivil bir Anayasasının bu şekilde yapılmadığını biliyoruz. “Kötünün iyisidir” diyerek, “vebayı gösterip, sıtmaya razı olan” insanlar haline getiriliyoruz. Bizim anayasanın vebalısına da, sıtmalısına da karşı olmamız gerekir. Her ikisinin insan ve toplum sağlığı için zararlı olduğunu, her nedense egemenleri değil, hep vatandaşı hasta eden bir anayasa olduğunu biliyoruz. Bizim ülkemizde anayasayı yapan odaklar bellidir. Anayasanın ruhu, ideolojisi, dini, dili ve cinsiyeti bellidir.
EVET Mİ HAYIR MI?
Yurttaşı sadece, egemen odakların kendi yazdıkları ve seçeneksiz olarak dayatmış oldukları anayasa paketlerini kabul etmek zorunda bırakılmalarını, yurttaşlık hakkının gasp edilmesi olarak görüyorum. Bu nedenle, ben ne mevcudu korumak için, ne de dayatılanı kabul edecek tutuma ve pozisyona ortak olmak istemiyorum.
Devlet ve siyasi iktidar gelenekleri konusunda hafızası silinmiş politik bellekler ve bilinci virüslenmiş temel yaklaşımlar şöyle özetlenebilir; “AKP’nin getirdiği anayasa paketine EVET demek demokratlık, HAYIR demek ise antidemokratlık” olurmuş. Düşünsel ve hak bilinci derinliği olmayan diğer bir iddia ise, bireysel düşünce özgürlüğünü tekelleştiren argümandır. O ise kendisini şöyle dayatıyor; “Anayasa paketine HAYIR demek, CHP ile MHP’nin yanında yer almak ve 12 Eylül Anayasasını savunmakmış.” Soruyu kısa tutalım: Bu yaklaşımı ileri sürenlerin, mevcut anayasa ile dayatılan anayasa paketinin neresinde katılımcı olarak bulundukları, anayasanın ruhunu değiştirdikleri söylenebilir?
KİM DEMOKRAT?
AKP, diğer sağ ve sosyal-demokrat partiler gibi demokratlıktan uzaktır. Sivil tutumların engellendiği ve sivil düşünceye ilgi gösterilmeyen bir toplumda, halkın siyasete katılım yollarının kanunla ve parti liderleriyle tıkandığı bir ülkede, demokratik bilinç değil, dinbazlık ve düzenbazlık üzerinde şekillenen şark usulü kurnazlığı rehber edinmiş bir politik kültür vardır. Demokrat olmak bu kadar kolay değil. TBMM’de oturan 550 vekil, milletin değil, genel başkanlarının oylama sırasındaki “kaldır-indir” elleridir. Vekiller özgür değildir. Çünkü partilerinde demokratik işleyiş yoktur. Anayasa paketi oylamasında, adına vekillik yaptığı halkın duygusunu ve düşüncesine sığınarak karar vermez. Genel Başkanının iki dudağına sığınmıştır.
Ülkemizin bu nev’i şahsına münhasır ve entelektüel cari açıklı demokratlık bilgisi ve algısı, toplumu ancak egemenlerin “ ya şundansın ya bundan” ikilemine sıkışmış bir söylemin esiri yapar. Güce ve iktidara tapınmanın kutsandığı ilginç bir iklimde yaşıyoruz.
AKP’nin uzun vadeli ideolojik kurgusunu okumaktan aciz politik değerlendirmeler, AKP’nin Anayasa paketini de aynı acizlikle yaklaşarak, yanlışa karşı, yanlışın yanında durmayı demokratik tutum olarak pazarlayacak siyasi işportacılık düzeyine düşmektedirler.
VİCDAN MUHASEBESİ VE ANAYASA
İnsan hakları, bireysel özgürlükler ve kültürel kimlik haklarının korunmasını ve gelişmesini sağlamak için özgürlük alanını genişleten, ülkemizde demokratikleşme düşüncesinin inşasını sağlayan ve kurumsallaştıran, cumhuriyetin demokratikleştirilmesini hedefleyen, laikliğin özgürleştirilmesini, tarafsızlığını sağlayarak, inanan ve inanmayanlara yönelik ayrımcılığı engelleyen, emeğin haklarını koruyan, siyasal ve toplumsal alandaki askeri ve dinsel vesayet kurumları olan MGK, Diyanet ve Din İşleri Yüksek Kurulu’nun yaşam alanlarını sıfırlayacak, insan odaklı bir ANAYASA savunmak yerine, dayatılan arasında tercih yapmak zorunda bırakılmanın kendisi bile hak ihlalidir.
Bazı Alevi kurum yöneticileri, bazı sol partilerin ve en acısı ayrımcılığa maruz kaldığını iddia edenlerin dahi, AKP’nin Anayasasına EVET demenin demokratik tutum olduğunu savunması ise, ayrı bir tartışma alanıdır. Yanlışlar arasında tarafgir tutum sergilemek yerine, hep birlikte, sabırla, cesaretle, daha çok çalışarak ve daha çok mücadele ederek, farklı toplumsal kesimlerin hayatlarınaulaşıp, “Anayasamızı Birlikte Yapalım” kampanyasını örgütleyebiliriz mesela...
AKP’NİN PAKETİ DEMOKRASİYİ DEĞİL, STATÜKOYU VE KENDİSİNİ GÜÇLENDİRİYOR
AKP’nin “demokratikleşme” ile kastettiği tek şey Anayasayı kendi lehine kullanacak güçlerin egemenliğini güvenceye almasıdır. AKP ve CHP seçim barajının düşürülmesini istemiyor. Yüzde 10’luk baraj ile toplumu özgürce siyasi tercih yapma hakkı elinden alınarak, büyük partilere zorunlu tabi olması sağlanıp, küçük partilerde siyaset yapma hakkı/tercihi/seçeneği engelleniyor. Sosyal devlet ve sosyal haklar güçlendirilmiyor. Cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlanmak yerine, artırılıyor. Parti kapatma nedenlerinin antidemokratik hükümleri korunuyor.
Anayasanın geçici 15. maddesinin kaldırılması gecikmiştir. Bundan sonra kaldırılması durumunda ne olacaktır? Yargı, “aradan 30 yıl geçmiş ve dava zaman aşımına uğramıştır” diyerek, darbecileri koruyacaktır. CHP dahil, önceki hükümetler 12 Eylül ile yüzleşmeyi gündemine almadı. AKP hükümeti de 8 yıldır gündemine almadı ve 12 Eylül gerçeği ile yüzleşmedi. TBMM’de 12 Eylül Soruşturma Komisyonu dahi kurmadılar. Şimdi anayasa paketine alan makyaj ise işlevsiz ve darbecileri aklamayı hedeflemektedir.
AKP’nin anayasa paketinin parti kapatmayı zorlaştıracağı doğrudur. Ancak bunun bir ‘‘ama’’sı var. Çünkü parti kapatılmasına dair gerekçe olarak, 1982 Anayasası’nda ifadesini bulan 68. maddenin 4. fıkrası kalıyor. Sadece parti kapatılmasına ilişkin süreç, Meclis komisyonu üyelerinin üçte ikisinin onayına bağlı kalıyor. Yani küçük partilerin ve Meclis’te grubu olmayan partilerin kapatılmasına devam edilecektir.
“Demokratik önermeler içeriyor” diye bize yutturulmaya çalışılan AKP’nin anayasa paketi, Cumhurbaşkanlığına tanınan geniş yetkilerin belgesidir. Bu aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan’ın Köşk için hazırlığının da işaretidir. Çünkü anayasa paketi Meclis’ten geçerse, Anayasa Mahkemesi üye sayısı 19’a çıkacaktır. Bu 19 üyenin 7 üyesini resen olmak üzere, toplam 16 üyeyi cumhurbaşkanı seçecektir. Yani 1982 Anayasası’nın geleneği sürdürülmektedir.
AKP’yi demokratik açılım tarafından gösterenlerin diğer bir yanılgısı ise, AKP’nin 12 Eylül çizgisinin, siyasal İslamcı renklerle sürdürülmeye çalıştığını görmemeleridir. AKP 12 Eylülcü’dür. Çünkü HSYK’ye Adalet Bakanı’nın üye olması, 12 Eylül ürünüdür. AKP bu üründen memnundur.
SONUÇ OLARAK
Siyasal alandaki tartışmanın pusulası bir demokratikleşme yönü göstermemektedir. AKP, Yargı, CHP, Ordu, MHP ve Bürokrasi arasındaki kavganın sonucunda, toplumsal kutuplaşma belirgin hale getirilecek ve kurumlar arası kavgalardan kimin egemen olacağına dair stratejik bir çatışma söz konusudur. Çatışma ve gerilim üzerinde sürdürülen siyaset tarzı ise, bu siyasi odakların kendi toplumsal taraflarını sayıca artırmayı ve kemikleştirmeyi hedefledikleri bir gerçektir. Bu nedenle de EVET ile HAYIR arasına sıkışmış bir tutum, bu iki kesime hizmet edecek ve demokratikleşme yanında tutum almayan edilgen pozisyon olarak, egemen güçlerin gölgesine sığınmış olacaktır.
Turan Eser
Ankara/ Türkei
KAYNAK: BirGün - 28 Nisan 2010
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.