İslam'ın Alevilik üzerindeki etkisi
Şiiler Ali ve 12 imamları tarihsel kişiliği ve İslami düşünce ve eylemleriyle sahiplenirken, Aleviler ise, onları ancak İslami niteliklerinden soyutlayıp kendi arzu ve özlemlerine denk düşecek biçimde efsanevi-ilahi kişiliklere uyarlayarak sahiplenmişler
Alevilik ile İslam arasında evreni yorumlayışından dünyaya bakışına, ideolojisinden siyasal yaklaşımına ve ibadetinden yaşam biçimine kadar temelde bir ayrışma vardır.
Buna karşın Aleviliğin, bir biçimde, İslam etkisinin izlerini taşıdığı da görülür. Bu noktada, Aleviliğin inanç motifi, sembol, ritüel ve ozanların deyişlerinde belirgin bir biçimde yer edinen İslam'ın önemli tarihi kişilikleri Ali ve 12 İmam tutkusu ve onlara biçilen misyon gözlerden kaçmaz. Alevilerin bu yaklaşımı bir yönüyle Şiilerle örtüşmektedir; bu bakımdan İslam'ın Alevilik üzerindeki etkisi ancak Şii İslam üzerinden okunabilir.
Alevilik, eşitlikçi göçebe toplulukların inancı ve yaşam biçimleri olarak doğup gelişmiş, kendilerini zaptı rap altına almak isteyen devletlerle çatışarak ve Hıristiyan heretikler dahil feodal düzene muhalif tüm düşüncelerle de beslenerek şekillenip, esas olarak Anadolu'da, kendine özgü bir öğreti mahiyetini kazanmıştır.
Bu süreçte Alevilik, İslam yönetimlerinin ve resmi İslam anlayışının dışında kalan, başta İsmaililer gibi batıni ve heterodoks gruplar olmak üzre, tüm inançlarla bir etkileşim süreci yaşamıştır. Bu noktada, İslam yönetimlerinin dışında kalan ve haksızlığa uğradığı düşünülen Ali ve soyuna karşı da bir sempati beslendiğini düşünmeliyiz.
Sorun şu:
Alevilerin Ali ve 12 imamlarla etkileşiminin niteliği nedir, nereden gelmekte ve İslam'ın bu tarihi kişilerle yolları ne zaman kesişmiştir? Buna yanıt oluşturmada öncelikle İslam'daki ayrışma ve çatışmaların niteliğini kabaca bir irdeleyelim.
İslam'daki ayrışma Muhammed'in ölümüyle bir hilafet sorunu olarak başlar ve Osman'ın halifelik dönemindeki ayrımcı tavrıyla tüm toplumu saracak boyuta ve İslami düzenini sorgulayacak karaktere bürünerek gelişir. Ali'nin halifelik dönemi içinde de Muaviye'nin Şam'da kendini halife ilan etmesiyle bölünmüş iki ayrı iktidar ve bunların dışında da halk muhalefeti olarak keskinlik kazanır.
Şiilik ve Sünnilik
Şiilik, Ali taraftarlığı biçiminde doğup gelişerek, esas olarak, Ali soyunun hilafeti ve imameti iddiası üzerinden İslam'ın bir kanadı olarak muhalefet içinde temel bir yer edinir.
Sünnilik ise, Emevi hilafeti üzerinden egemen resmi İslam anlayışının temsilcisi sıfatıyla İslam'ın diğer kanadını oluşturur. Egemenler içindeki bu siyasal gruplaşmanın dışında ise İslam'ı farklı yorumlarla ele alan Hariciler, İsmaililer gibi batıni devrimci gruplar halk muhalefetini oluşturacaklardır.
Emevi (661-750) ve Abbasi (750-1258) hilafeti boyunca Sünni İslam inancı, İslam devletinin egemen olduğu coğrafyanın büyük bir kesiminde devletin resmi inancı olarak yer edinirken, bu İslam idaresine yönelik tüm muhalif hareketler de doğal olarak öncelikle Sünni İslam karşıtı bir eğilim kazanır ve bunların büyük bir çoğunluğu da Alici, Ali taraftarlığı biçiminde bir "Şii" hareketi görünümüne bürünür (Denebilir ki, iktidarda Ali soyu bir hilafet kurmuş olsaydı toplumdaki muhalefet de Sünnilik üzerinden şekillenirdi).
Buradaki Şiiliğin bir niteliği, Ali soyunun hilafeti ve imametini yönetimin temeli sayan resmi Şii İslam inancını yansıtırken, diğeri ise Ali ve soyunun ilahlaştırılmasına ve zahiri İslam düşüncesinin ve yönetiminin sorgulanmasına dayanan kimi tarihçilerin aşırı Şiilik dedikleri batıni grupların tavrını içeren bir "Şiilik"tir.
Ali ve 12 imamlar, peygambere soy yakınlıkları dolayısıyla "kutsal aile"den sayılmaları ve yönetimlerde yıpranmamış olmaları itibariyle İslam toplumu içinde bir saygınlığa ve prestije sahipti.
Bu prestijden yararlanarak kendilerine güçlü bir dayanak oluşturmak adına muhalefet tarafından Ali ve soyu siyaseten kullanılmıştır. Öyle ki, Ali soyunun kendi kabuğuna çekilip hilafetten uzak durmasına karşın, hilafet iddiası, Ali soyu adına birçok muhalif hareket tarafından sürdürülmüştür. Muhtar El Sakafi, Ebu Müslim, İsmaili Hareketleri bu bakımdan çarpıcı örnek oluşturur.
Şii İslam ve Alevilik
Bu noktada batıni hareketlerin Ali ve soyunu kültleştirdiklerini görürüz. Öyle ya da böyle, bu durum, Şiiliğin bir kabuk olarak da olsa muhalefet hareketleri üzerindeki etkisini yaratır. Şii İslam'ın Alevilik üzerindeki etkisini de bu bağlamda düşünmeliyiz.
Aleviler, tarihsel adlarıyla Kızılbaşlar, devletin baskısının pek hissedilmediği dağlık kırsal alanlarda İslami inancın ve yaşam tarzının etkisinin dışında kalarak kendi eski inanç ve yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Anadolu'da gerek Babailerin (1239), gerekse Şeyh Bedreddin, Torlak ve Börklüce'nin (1415-19) Sünni Selçuklu ve Osmanlı devletlerine karşı ayaklanmalarında Şiiliği çağrıştıran bir siyasi tavırları görülmezken, ancak Safeviler ile girilen ilişkiler neticesinde Şiiliğin Aleviler üzerinde siyasi ve inanç etkisi görülmeye başlanır.
Şiilik, İslam coğrafyasındaki etkinliğini 16. yüzyıl itibariyle Safevi Devletiyle kazanır. Safevi devleti, esas olarak Anadolu'daki Türkmen ve Kürt Kızılbaşların askeri gücüne dayanarak kurulur. Kendilerini Ali soyuna bağlayan Safeviler, Anadolu'daki Kızılbaşlara da uyan Ali'nin ilahlaştırıldığı örf dışı bir Şiiliği yayarak bu yönde inançlarda da bir etkileşimi yaratırlar.
Ancak, Kızılbaşlar ile Safevilerin kesişen yolları Şah İsmail'le devletin kurulması sonrası Safevilerin resmi Şii İslamlığa çark etmesiyle ayrışmaya dönüşürken, bu etkileşim, Alevilerin tarihinde bir kırılmayı da getirir.
Alevilerin Safeviler ile ilişkileri sonucu ortaya çıkan "Alici" düşünceleri Şiilerin anlayışından temelde farklıdır.
Şiiler Ali ve 12 imamları tarihsel kişiliği ve İslami düşünce ve eylemleriyle sahiplenirken, Aleviler ise, onları, ancak İslami niteliklerinden soyutlayıp kendi arzu ve özlemlerine denk düşecek biçimde efsanevi-ilahi kişiliklere uyarlayarak sahiplenmişlerdir.
Bu durum, Şiiliğin Alevilik üzerinde yüzeysel de olsa etkisini engellememiş ve bilerek ya da bilmeyerek Alevilik, kimilerince, Alici İslam düşüncesine indirgenmesiyle asimilasyona da zemin yaratmıştır.
(Bu Makale Tükenmez'in 41. sayısında yayınlanmıştır)
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.