"İncelik Hakkı"

"İncelik Hakkı"

"İncelik Hakkı"Hasan Harmancıİnsanın içinde yaşama dürtüsünü oluşturan değerler vardır. İnsanlık bunun üzerine...

A+A-

"İncelik Hakkı""İncelik Hakkı"

Hasan Harmancı

İnsanın içinde yaşama dürtüsünü oluşturan değerler vardır. İnsanlık bunun üzerine kendisine disiplin oluşturur. Bu disiplin kalıbının nasıl aşıldığı ayrı bir sorundur. Ancak bu disiplinin hatırlatılması karşılığında insan parmağının ucuyla “tehdit” de savurabiliyor. Üstelik bu büyük bir insani gösterge olarak bile alınabilir. Bu nedenle dostane tutum “kavli” oluşmamış bir ilişkinin ve soyutlamanın da parçasına döner. Umursanmaz bir çelişki taşınsa da “yol”un sapkınlıklarında, yine de en değerli hukuksal dil arayışı orada sürdürülmeye çalışılır. Yaşam ilişkisi insanın, “dost bizi pazarda görsün”e döndüğünde, her şey bitmişe doğru gider. Bu yıkılmış hayatın, sürgün duruşta yine de sürüyormuş tavrıdır. Siz, yaşadığınız “yol”un, asla, aslıyla bir huya sahip değilsiniz. İçinizde kaybolmuş bir benlik birikimi vardır. Gelişigüzel düşünme kalıbı ile her şeyi yargılamaya ve kendini gördüğü sıfatların çözümlemesinde herkes öyle görünmeye başlar. “Dostların” bir pazar payı ile değerlendirilmesi, Alevi hayat ilişkisinde sahiplenilir bir kurgu değildir. Bu tür sözleri büyütece aldığınızda, insanın inceliğinin değil, incinmişliğinin ve kırılmışlığının bütünü çıkar ortaya. Huzursuz insanın yaftalaması değilse bu bakış açısı, asla kabul edilir bir yaşam ilişkisi değildir.

Dostlar ancak Alevi meclisinde bir araya gelir. Görmek gerekirse, o da o cem anının cemalleşmesi ile taçlandırılır. Yoksa siz her yaşam ilişkinizi popülerleşmiş haliyle kendinizden koparırsınız. Hayatı olduğunun dışına çıkarırsınız. Bu yaşadığımız coğrafyanın sınırı olsun olmasın, bin yıldır birikmiş sorunları vardır. Bu sorunların çözüm bulması şimdi daha elzemdir. Çünkü insanlık aradığı yeni bir hümanizm dönemine doğru ayak basmaktadır. Sınırların kalkması, hakça bölüşme ve insanın geçmişten taşıdığı “kan”a ve kültüre bağlı kimliklerinin özgür olması. Bu nedenle, siz, bu topraklarda Kürt de olabilirsiniz Türk de, Alevi de Yezidi de. Ancak geçmişin sayfasında kan ve katliam, haksızlık ve mazlumun hakkını gaspeden düşüncenin temsilcisi olan Yezid olamazsınız. Olamazsınız, çünkü bu çağın insanı size bu haksızlığa taraf olmanızdan dolayı asla insanlığa hizmet eden olarak bakmaz. Siz kendinizi her ne kadar Alevi düşünce sisteminin ve öğretisinin parçası olarak görseniz de, değilsiniz. Olmanız için kurtulmanız gereken kimlikleriniz ve bakış açılarınız vardır. Bir Alevinin Alevi kalması için önce ayaklarının üzerinde durması gerek. Başkasının peygamberini kendi ilahının yerine koymaması gerek. İnsanları din, dil ve ırk olarak kendi yanında ve “bir” sayması gerek. Başkasının mezar taşlarındaki “ilahi” taşlamasını ve tapşırmasını kendisine mal etmemesi gerek. Siz Fatiha’nın izinde gitmeye başlamışsanız kirlenmiş bir “fakir”sinizdir. Tarihin ihanet saydığı şeye bayram havasında gönül vererek hasbıhal içerisindesiniz. Yüzünüz Alevi meydanında “pir dar”ına gelse de dönmeyeceğiniz bellidir.

Yıkılmış şehirleriniz, köyleriniz olsa da siz geriye dönüp bakmazsınız. Korkunuzdan herkesi kardeş sayarsınız. Kirlenmiş ve bunamışsınızdır. Düşünceniz asla aklanamaz.  Sizin bir yönünüz korkuyla biriktirilmiş kimliklere dönmüş, dönüşmüştür. İlahi gerçeğiniz kendinizi bağlı saydığınız kimlik olan “Ali”nin soluğunun ve hikmetinin celladınız tarafından seslendirile seslendirile sizi kuşatması olduğu kadar, celladına aşık ve mutlu insansınız. O nedenle “fakir” benliksizliğiniz içinde büyük bir kargaşa taşıyorsunuzdur. Eğer, siz cümle biz fakirler gibi kendinizi “fakir” olarak ifade ediyorsanız, önemli bir şey yapıyorsunuz ve hayata taraf oluyorsunuz demektir. Ancak ben aynı zamanda “Allah”ın da kuluyum diyorsanız, o “fakir”lik size “cevaz” değildir. Yıkılıp çekilin birinden. Kirletilmiş bir hayatı sürdürmeniz yakışık almaz.

İçinde Alevi kimliği taşıyan bir insanın, başkalarını ideolojik davranıyor, yaşama alanını genişleten ve insan hakkını güçlendiren insanımıza “Kürtçülük, Türkçülük, Solculuk” yapıyor deyip, bugünkü moda hayatla AKP’lilerin kuyruğunda dolaşıyorsanız “ip”iniz zaten kaymış durumdadır. Kör kuyular sizi bekliyor, buyurun. Mazlumun “ahı”ını almayı boşverin, bir süre sonra nice Madımak’ları alkışlarsınız ve ardından da onlar için bir “park” yapalım, adlarına da ağaç dikelim dersiniz. Dersiniz ve ardından da gözyaşı dökerek, eli kanlıların cemlerinizde “cirit” atması için rica ve minnet duyguları içerisine girersiniz.

Şimdi, siz kim ve nesiniz? Kim ve kimlerdensiniz? Çocuklarınız kim ve kimlerden olacak? Bizim kahramanlarımız boyunlarını canları pahasına vermiş olanlardır. Bizim kahramanlarımız “İmam Cafer Buyruğu”nu insanlığın kelamı olarak görür, başka inançların imanlılığı içinde kendisine “Kutlu Doğum” haftası aramaz. En kutlu doğum, çocuklarımızın doğumu ve doğanın doğumudur. Başka üstünlük ve mucize yoktur, bizde kulluk ve bize peygamber yoktur. Mürşidimiz de, pirimiz de, ulumuz da bellidir. Bunu kanla belletmişizdir.

Bu nedenle, Kırklar Meclisi, Ali, Hüseyin- susuz –kanlı değil- Kerbelâ, Ehli-beyt, Hallac-ı Mansur, derisi yüzülen Nesimi, yedi ulu ozan ve onların deyişleri, cemimiz oyuncak ve oyun değildir. Haşa, herkes giremez. Başkalarına peşkeş çekilecek makamımız olamaz. Kim ki bu yolu, bu kanın içinde yüzmüşlüğü savunan insancıkları yolumuzda muteber görür, onlar Hakk’ın divanında yanımızda olmayacaktır.

Soruyorum bu kimlik bunalımında insanlara, tevhitleri söylerken diliniz nasıl oluyor da kurbanlarımızın dumanlar arasındaki çığlığına sahip olmaktan öte, dışarıdaki güruhun sesine uyuyor. Şaşmak gerek. Siz bağlamanızı elinize aldığınızda Hak sözü söylersiniz de, şimdi ne söyler oldunuz?

Yetmez, tanrısal bir dünya kurmuşsanız kendinize ve “Ali”yi imamlıktan alıp, İslam’ın halifesine çevirmişseniz, zaten Aleviliğinizde bir sorun vardır. Yerine oturtmadıkça ve Oniki İmam ve “Şah”larım diyemiyorsanız, yol sizin için bitmiştir.

Siz dininizi de imanınızı da çürütmüşsünüzdür. Mezar taşınıza “ruhuna el Fatiha”nızı ben yazacağım. Yazacağım ki gelen geçen okusun ve sizi yargılasın. Bir Alevi’nin, “Hak yolu” yerine başka bir yere gittiği biline diye de, küçük bir Zülfikar asacağım mezar taşınıza. Görüle ki bu “can” canlıktan feragat etti, “fakir” geldi dünyaya ancak cennetin ve cehennemin hülyasına düştü. Düştü ve  dostlarını aşk pazarında değil, müslüman pazarında aradı.  Aradığını buldu, aslına ve “âlemlerin Rabbi Allah”ına kavuştu. Şükür ki biz yolumuzdayız. Canımız ne “rahim” tanır ne “rahman”. Rahim olan da rahman olan da dostumuzun cemalidir. O dost ki bize Ali’dir, imandır. Başka bir şey de bilmeyiz. “Bize doğru yolu göster”en dolumuz vardır. Cemimizde alırız dolumuzu. Camililerin, “gazaba uğramışların ve sapmışların yolu değil”dir, bizim yolumuz. Bir gün bu azaba uğramışların,  “Ya Allah, ya Muhammed, ya Ali“  veya “ya Hüseyin” diyerek üzerimize yürümelerinden ve yakmalarında, katletmelerinden çekinirim. “Kerbelâ aşkına şu Kızılbaşları yakın” demelerinden çekinirim. Çekinirim, çünkü yoldan çoktan vazgeçmişlerdir. Artık yol için Muhammed’e sığınmak yerine bir pirden el almaları, mürşide sığınmaları mümkün değildir. O nedenle “Yezid’e lanet” okumaktan bile korkar, içleri yanar. Çünkü onların neyin peşinde oldukları bizden ötedir. Biz yaşamı insanla kucaklarız, onlar kullukla. Bizden öte gitsinler, kime “kulluk” edeceklerse de etsinler. Yeter ki dilimizle, sözümüzle bize karışmaya kalkmasınlar. Hiç değilse buna “incelik” göstersinler.

Hasan Harmancı

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy29358 = 'hasan.harmanci' + '@';

addy29358 = addy29358 + 'hotmail' + '.' + 'com';

var addy_text29358 = 'hasan.harmanci' + '@' + 'hotmail' + '.' + 'com';

( '' );

29358 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->

KAYNAK : Alevihaber.com - 03.03.2010

Etiketler :

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.