İktidar yanaşmalığı ve Alevi baronları

İktidar yanaşmalığı ve Alevi baronları

İktidar yanaşmalığı ve Alevi baronlarıErdal DOĞAN / RADİKAL(...) Bugüne kadar Alevileri yok sayıp, fişleyen, onları zapturapt altına alarak zorunlu...

A+A-

İktidar yanaşmalığı ve Alevi baronlarıİktidar yanaşmalığı ve Alevi baronları

Erdal DOĞAN / RADİKAL

(...) Bugüne kadar Alevileri yok sayıp, fişleyen, onları zapturapt altına alarak zorunlu din dersleri aldıran, köylerine yapılan camilerle ve her türlü yayın organı ile kuşatıp asimile eden, kıyımlarına göz yuman devletin bizzat Aleviler içinde resmi ideologlarının olmayacağı akla gelebilir mi? Birçokları gibi benim de aklıma ilk akla gelen ismin Prof. Dr. İzzettin Doğan olması boşuna değildir.

En romantik bakışla bile denilebilir ki İzzettin Doğan ve benzer düşünenler Anadolu’nun 11-12 bin yıllık tarihi inançsal, kültürel yaşam, bilgi, birikim dokusundan bihaber olduklarından cahil cesareti göstererek bu denli haddini bilmez konuşmalar yapabilmektedirler. Fakat bu hadsizlik süreklilik arz ediyor ve iktidarlarla birlikte Aleviliği asimilasyona uğratma çabası ile, diğer Alevi örgütlenmelerinin barışçıl tüm haklı çabalarını küçümseyerek onları marjinalleştirmeye itiyorsa bu durum bilgisizlikten ve dogmatizmden başka bir şey değildir...

İktidar yanaşmalığı ve Alevi baronları

Alevilerin, diğer tüm din mensuplarının ve inançsızların daha özgür ve mutlu yaşaması takiyeciliğin ve iktidar yanaşmalığının bırakılarak, 9 Kasım’da olduğu gibi barışçıl taleplerin dile getirilmesi ile mümkündür. Aleviliği, lağvedilmesi gereken kurumlara eklemleyip yok ederek değil

ERDAL DOĞAN

Yaşadığımız coğrafya, binlerce yıldır üzerinde yaşatılan katliamların, asimilasyonların ve kendine yabancılaştırılan toplumların bire bir sessiz tanıdığıdır. Bunlardan biridir Aleviler. Elbette ki faillikte ve sorumlulukta ilk sırayı iktidarlar işgal eder. Fakat sorumluluğun bir o kadar da iktidarlarla sürekli flört eden, kendilerini onlara kanıtlamaya ve ne kadar da benzer olduklarını ispatlamaya çabalayan bazı Alevi ‘dede’ ve ‘kişilerde’ olduğu göz ardı edebilir mi? Peki ya onlarca yıldır Alevi gerçeğinden kopuk bir biçimde politika ve muhalefet yapan solun bakışı nedir?

İşte bu makalenin konusu, bilinen iktidar sorumluluklarını tekrarlamak yerine önemli görülen diğer iki sorumlu kesime imkân ölçüsünde kısaca değinmektir.

Resmi sol algılama

Sağın statükocu, farklılıklara olan tahammülsüz, mesafeli duruş ve düşüncesi nedeniyle birçok meseleye karşı muhafazakâr tutumunu veya en azından neler düşünebildiğini (her ne kadar bazen bilinen kalıplarının dışında soldan beklenen ama gerçekleşmeyen şaşırtıcı çıkışları yapsa da) az çok tahmin etmek mümkündür.

Ancak başka bir dünya hedefi ile yola çıktığı düşünülen Türkiye solunun Alevilere bakış ve değerlendirmeleri içler acısıdır. Türkiye solunun diğer etnik kimlikleri, inançları, acıları algılama ve anlayabilmesi nasıl ki başarısız ve geç kalmışsa, Alevileri de algılama ve anlama becerisi de onlardan farksızdır. Bundaki en büyük etken başka bir dünya coğrafyasına ve tarihine benzemeyen ülkemizin tüm sorunlarını sihirli bir anahtar gibi çözeceğine inandığı sınıfsal çatışmanın giderilmesi eksenine oturtmasıdır. Yegane çözüm olarak görülen bu formüle olan imanının onu zamanla nasıl da körleştirdiğinin farkında dahi değildir. Genel olarak bu sebepledir ki sol, ülkenin tüm yaşamsal meselelerini hep halı altına süpürerek gelecekteki iktidarına havale edip durmaktadır. Meselenin kendisi ise bu süreçte çeşitli nedenlerle kangren oluverir. Bu durumda dahi sol ‘batı normlarındaki sınıf bilinci’ ile konumlandığı seyirci locasında gelişmeleri izlerken küçümsemekle yetinmez, duruma dair onlarca komplo senaryosu üretimine de girişir. Sol için, Alevilerin konum ve varlıklarının ‘laikçilik’ açısından birer sigorta işlevi görmesi yanında, genelde rahat örgütlenerek onların siyasi kadrolarını zenginleştiren ve oy potansiyeli barındıran ‘Sünni İslam’dan basit ve yapay dinsel farklılıklarla ayrılan İslami bir mezhep’ olmanın ötesine geçememiştir. Zaten geçilmesi de asla düşünülmemiştir. Çünkü: Alevilik kimlik meselesine farklı bakış, anlama ve çözüm üretme modern solun iktidar hedefinde görülmediği gibi kendi standardizasyonlarına, formül ve teorilerine de uygun düşmemektedir. O yüzdendir ki solun Alevilikle ilgili bütün birikim ve açılımı 85 yıllık (1) Türkiye Cumhuriyeti’nin yaratabildiği resmi bilgi ve verilerle sınırlıdır.

Resmi Alevi idologları

Hızır Paşa’nın halka taşlatarak idama gönderdiği Pir Sultan Abdal’a talimat gereği taş yerine gül atan musahibine söylediği rivayet edilen; “Şu ellerin attığı taş değil/ Dostun bir tek gülü yaralar beni” dizelerinin yüzyıllardır süren trajik gerçekliği nasıl görmezden gelinebilir ki? 

İktidar aşığı ‘gül atan’ bu zatlar; Alevi toplumunun kaygıları üzerinden onları sürekli korkuya ve endişeye sevk edip, nasıl içe dönük, kapalı ve dolayısıyla takiyeci kılma çabalarını sürdürürken öte yandan iktidar mevkilerinin statüko kalıplarına eklemlenmeyi de hiç ihmal etmezler.

Bugüne kadar Alevileri yok sayıp, fişleyen, onları zapturapt altına alarak zorunlu din dersleri aldıran, köylerine yapılan camilerle ve her türlü yayın organı ile kuşatıp asimile eden, kıyımlarına göz yuman devletin bizzat Aleviler içinde resmi ideologlarının olmayacağı akla gelebilir mi? Birçokları gibi benim de aklıma ilk akla gelen ismin Prof. Dr. İzzettin Doğan olması boşuna değildir.

Kendisini neredeyse Aleviliğin resmi temsilcisi olarak noterde tescil ettirecek kadar yetki ve hak sahibi gören bu zat, bununla yetinmeyip Aleviliği İslam dışı görenleri de zır cahil, bozguncu ilan etmektedir. Sayın İzzettin Doğan’ın Alevilikle ilgili tüm bilgisini son 1000 yıllık resmi Arap, Osmanlı ve Türk kaynaklarına dayandırarak oluşturması her ne kadar yetersiz ise de kendince bir fikri çabadır. Bu görüşün bir fikir açıklaması olarak ortaya konması bir ölçüde kabul edilebilir. Gelin görün ki, bu açıklama kalkıp da farklı düşünenleri, yaşayanları, hissedenleri ve bilenleri zır cahillikle ve Alevi olmamakla nitelemeye varıyorsa kanaatimce artık haddini aşmaktır.

En romantik bakışla bile denilebilir ki İzzettin Doğan ve benzer düşünenler Anadolu’nun 11-12 bin yıllık tarihi inançsal, kültürel yaşam, bilgi, birikim dokusundan bihaber olduklarından cahil cesareti göstererek bu denli haddini bilmez konuşmalar yapabilmektedirler. Fakat bu hadsizlik süreklilik arz ediyor ve iktidarlarla birlikte Aleviliği asimilasyona uğratma çabası ile, diğer Alevi örgütlenmelerinin barışçıl tüm haklı çabalarını küçümseyerek onları marjinalleştirmeye itiyorsa bu durum bilgisizlikten ve dogmatizmden başka bir şey değildir. Çok iyi biliyoruz ki bu dogmatizm Aleviliği yalnızca Türk ve İslam düşüncesi ve etki sınırlarına hapsetmektedir.(2) Bir başka ifadeyle, bu dogmatizm Alevi inancı içindeki Türk, Ermeni, Kürt, Zaza, Arap, Rum, Romen vs. etnik kimliklerinin etkilerini yok sayarak ayrı bir körleşmeyi sürekli kamuoyuna dikte etmektir.

Sonuç

Standart modern bir hukuk devletinde öngörülen vatandaşlık statüsünde, devlet hangi etnik ve inançsal yapıya sahip olursa olsun tüm kişilere eşit mesafe ile yaklaşmak ve onun kimliğine ait olan özelliklerini, farklılıklarını güvence altına almakla mükelleftir. Tarihin hiçbir kesiminde Alevi dedelerinin devletçe maaşa bağlandığı görülmediği gibi, inanç ve düşüncesi gereği de bu uygulama hiçbir şekilde tahayyül edilemezken, modern hukuk devleti şiarını en azından önüne koyan Türkiye Cumhuriyeti’nin Alevi dedelerini de memurlaştırarak resmi ideolojik kuruma hapseden bu anlayışı Aleviliğin ölüm fermanıdır desek abartmış olmayız. Özgürlükçü laik sistemde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve zorunlu din derslerinin lağvedilmesi zorunluyken, Alevi dedelerini resmi maaş bordrolarına bağlamak, Alevilere zorunlu din dersleri kitaplarında bir alt başlık açarak onları Sünni Hanefi mezhebi altında iğdiş etmek sanırım yalnızca bu ‘ideolojik bilgelerin’ düşüneceği şeydir.

Aleviliğin İslam inancından da etkiler taşıması kadar normal ne olabilir ki? Öte yandan tarihsel birikimini binlerce yıllık Anadolu ve Mezopotamya kültüründen süzüp getiren inanç ve ritüelleri ile nevi şahsına münhasır bir inanç ve yaşam biçimi oluşturduğunu gören, bilen, yaşayan Alevileri cahil olarak nitelemek ancak cahillerin işidir. Ülkemde Alevilerin, diğer tüm din mensuplarının ve inançsızların daha özgür ve mutlu yaşaması takiyeciliğin ve iktidar yanaşmalığının bırakılarak, 9 Kasımda olduğu gibi barışçıl taleplerin dile getirilmesi ile mümkündür. Aleviliği, lağvedilmesi gereken kurumlara eklemleyip yok ederek değil.

1) Doğan Erdal, Humanite, Vukuatlı Resmi Kimlik “Sözlüğü”, Yaz 2006 10. sayı, age.44.
2) Doğan, Humanite, age.49.

Erdal Doğan: Avukat
RADİKAL - 11 Aralık 2008

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.