İHL'ler Mütedeyyin mi Yetiştiriyor?

İHL'ler Mütedeyyin mi Yetiştiriyor?

İHL'ler Mütedeyyin mi Yetiştiriyor?Ünal ÖZMEN / BirgünMuhafazakâr ailelerin, çocuklarını daha mütedeyyin kişi olsunlar...

A+A-

İHL'ler Mütedeyyin mi Yetiştiriyor?İHL'ler Mütedeyyin mi Yetiştiriyor?

Ünal ÖZMEN / Birgün

Muhafazakâr ailelerin, çocuklarını daha mütedeyyin kişi olsunlar diye İmam Hatip Liselerine gönderdiği savı doğru değil.

Bugün İHL mezunu başbakan ne kadar liberalse, muhafazakâr dediğimiz aileler de o kadar liberal ve bir o kadar faydacı (pragmatik)dırlar. Faydacı birinden bu denli yüksek ve gerçek hayatta karşılığı olmayan ahlaki hedeflere yönelmeyi beklemek bana olası gibi gelmiyor.

Ekmeğin aslanın ağzında olduğu bir düzende liberallerin, iş piyasasının talep ettiği insan yerine yoksul halkı, çocuklarını mütedeyyin insanlar olarak yetiştirmeye kışkırtmaları sahici bir öneri değil. Zaten halkımızın “ideal insan” peşinde koşmadığı da belli. Bu sav, yani dindar olsunlar diye çocukların İHL’lere yönlendirilmesi bu okulları meşrulaştırmak için uydurulmuş bir savunmadır.

Eğer iddia edildiği gibi kimi aileler çocuklarını dindar bireyler olarak yetişme derdinde olsalardı, 1998’e kadar yüzde on olan bu okullara devam eden öğrenci oranı, katsayı engelinin ardından yüzde ikilere kadar düşmezdi.

Oranın düşüşü ilköğretimin sekiz yıla çıkartılmış olmasıyla da açıklanamaz: Eğer muhafazakâr aileler çocuklarının din eğitimi almaları derdinde olsalardı, aradaki açığı kapatmak için ilköğretimin ardından İHL’lere yüklenmeleri gerekiyordu. Çok büyük bir çoğunluk 1998’den sonra İHL’lerden vazgeçmeyi tercih etti. Sekiz yıllık eğitime geçişin ardından ilk mezunların verildiği 2003-2004 öğretim yılında (ve daha sonra) İHL’lere devam eden öğrenci sayısı yüzde yedi oranında düşüş göstermesi bizim bu savımızı doğrulamaktadır.

AKP döneminde İHL’lere yönelmedeki yükseliş de ailelerin okul seçimine pragmatik yaklaştıklarını doğruluyor. Son altı yıldaki yüzde iki yüzü bulan artışın nedeni, bu okulların gerek toplum gerekse devlet tarafından ekonomik olarak desteklenmesi, İHL diplomasının bu dönemde her zamankinden daha fazla referans olarak ilgi görmesinin aileleri etkilemesiyle ilgili.

Bundan dolayı İHL’leri okuldan çok bir organizasyon olarak görmek ve gerçek anlamda meslek liselerinin kaderini yönlendirmelerine izin vermemek gerekiyor.

AİHM kararını ulema değerlendirecek

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, Ankara Kulisi programında Fikret Bila’nın bir sorusu üzerine zorunlu din dersi uygulamasının Alevi Çalıştayı’nda ele alınacağını söyledi. Arınç, konuşmasının bir yerinde bu konuda AİHM kararı da olduğunu söyleyerek din derslerinin seçmeli olmasından yana tavır içinde oldukları gibi bir izlenim vermeye çalıştı.

Başbakan Yardımcısı samimi ise Danıştay ve AİHM’in din derslerinin zorunlu olmaması gerektiği yönündeki kararlarını niçin uygulamıyor da topu çalıştaylara atıyor. Bizce bu, yargı kararını ulemaya havale etmekten başka bir anlam taşımaz.

Hükümetin görevi yargı kararını tartışmak değil onu uygulamaktır. Yargıya saygı, ancak onun kararını uygulamakla gösterilir; lafla değil. Hükümete sormazlar mı, Danıştayın katsayı eşitlemesini durduran kararına gösterdiğiniz duyarlılığı niçin aynı mahkemenin din dersleriyle ilgili kararına göstermiyorsunuz diye.

Ders kitaplarını inceleyenlerin yeterliliği mahkeme tarafından araştırılacak

Talim ve Terbiye Kurulu,  2003’ten beri ders kitaplarını kendi mevzuatının aradığı ölçütleri taşımayan kişilere incelettiriyor. Bu tarihten beri ders kitaplarının incelendiği biriminde yüzlerce öğretmen görevlendirildi. Hiçbirinde TTKB’ye bağlı Öğretim Materyallerini Geliştirme, İnceleme Merkezi Yönergesi’nde belirtilen “alanlarında en az yüksek lisans yapmış olmak”, Kamu Personeli Dil Sınavında (KPDS) en az 50 puan almış olmak”, “en az üç yıl kıdemi bulunmak” ve “genel yetenek sınavında başarılı olmak” şartı aranmamıştır.

Bu koşullar önceki hükümetlerden kalma mevzuata da ait değil; tamamı 2003’te Hüseyin Çelik tarafından değiştirilen TTKB yönetmeliğinin hükümleri. Yani bilgisizlik, beceriksizlik diye bir şey söz konusu değil. Ortada bilerek ve kasten uygulanmayan bir yönetmelik hükmü var. İşin tuhafı, tüm bu usulsüzlükler bakan imzasıyla gerçekleşiyor. Hüseyin Çelik’ten sonra Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu da yılda 400 bin liralık ders kitabı pazarının kaderini belirleyen kişilerin seçiminden doğrudan sorumlu.

Bu köşede birkaç kez gündeme getirmeye çalıştığımız bu usulsüzlük, Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin kararıyla incelemeye alınacak. Eğitim Sen’in bir yıl önce Yönerge koşullarını taşımayan 75 öğretmenin TTKB’de görevlendirilmesi üzerine 15. İdare Mahkemesi’nde yürütmeyi durdurma istemiyle açtığı davada, İdare Mahkemesi’nin yürütmeyi durdurma kararı vermemesi üzerine yaptığı itiraz, Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından yerinde bulundu. 15. İdare Mahkemesi, görevlendirmelerde mevzuata uyulup uyulmadığını inceleyecek.

Esas kararı da etkileyecek bu gelişme, geriye dönük olarak idari bir soruşturmanın yapılmasını zorunlu kılıyor. Çünkü TTKB’deki usulsüz görevlendirmeler, dava konusu 75 öğretmenin görevlendirilmesinden  ibaret olmadığı gibi hâlâ devam eden bir uygulama.

Milli Eğitim Bakanı Çubukçu’yu buradan uyaralım: Geçen hafta görevlendirilme onayını imzaladığı ve 23’ü göreve başlayan 50 kişilik listedeki öğretmenlerden hiçbiri Yönerge koşullarını taşımıyor.

Sayın Bakan TTKB’ye el atmakta gecikirse, ders kitaplarının kusurunu düzeltmek için daha çok çalıştay düzenlemek zorunda kalır.

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy54499 = 'unalozmen' + '@';

addy54499 = addy54499 + 'birgun' + '.' + 'net';

var addy_text54499 = 'unalozmen' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';

( '' );

54499 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


Birgün - 08 Aralık 2009

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.