Hasan KAYA : Türkiye Demokratikleşiyor mu?
Hasan KAYA : Türkiye Demokratikleşiyor mu?Ben kendimi bildim bileli Türkiye demokratikleşiyor. Sıradan söyleşilerimizin içinde, arkadaş sohbetlerinde laf...
Hasan KAYA : Türkiye Demokratikleşiyor mu?
Ben kendimi bildim bileli Türkiye demokratikleşiyor. Sıradan söyleşilerimizin içinde, arkadaş sohbetlerinde laf döner dolanır hep demokrasiye gelir. Politikacıların, özelikle muhalefet politikacısının dört elle sarıldığı can simididir demokrasi. Bir bakışta anlamak olanaksız gibidir demokrasi üzerine yapılan konuşmaların ‘olmayan bir şeye duyulan özlem’ in şekillendirdiği ruh hali ile sözü edildiğini.
Demokrasiden bu kadar söz etmenin de ona duyulan özlemin de nedeni olarak, kimi yaşanan üç darbeyi gösterir, sonra demokrasinin kesintiye uğramasından söz eder sonu gelmeyecek korkusuna kapılacağınız tümceler kurarak. Bir an hak verir gibi olduğumuz bu sıkıcı, uzun konuşmalar, bitimsiz nutuklar, demokrasiye duyulan özlemi, ne kadar demokratik olduğumuzu anlatmaktan çok, demokratik bir toplum olmadığımızı anlatmaktadır.
Herkesin kendine göre bir demokrasi anlayışı, yaşadığı, yaşattığı bir demokratlık var. Bu farklılık bir yere kadar doğaldır, demokrasinin özü ile de çelişmez. Ancak genel hatları ve evrensel değerleri ile tanımlanan bir demokrasi anlayışı üzerinde anlaşmadan demokrasinin var edilmesi, yaşanılır kılınması da olanaksızdır. Bir toplumda yaşayan değişik kesimlerin demokrasi algılamasının farklılığı ne kadar kaçınılmazsa, ortak evrensel değerler ve anlayışlarla şekillenen bir demokrasi anlayışı üzerinde anlaşmak da o kadar gerekli ve demokrasinin yerleşmesi ve yaşanması için zorunludur.
Demokrasi anlayışımızın yıllar içinde şekillenerek farklılaştığını kabul etmek zorundayız. “Bu ülkeye kominizim gelecekse onu da biz getiririz” demokrasisinden “Dün dündür” demokrasisine, sonra “Kürt realitesini kabul eden” demokrasiye gelmek yıllarımızı aldı. Şimdiki demokrasi anlayışımızın özü, Allahın adaletine sığınan, onunla şekillenen demokrasidir.
Arada iki kez de “Asmayalım da besleyelim mi” diyen açık faşist dönemler de yaşadık. Dünden bu güne gelirken kendi içinde zaman zaman geriye düşmeleri yaşamış da olsak, bir gelişme eğrisi üzerinde devindiğimizi söyleyebiliriz. Ancak bunun çok da yeterli ve anlamlı bir yerde olduğumuz anlamına gelmediğini de söylemek zorundayım. Bunları söylerken ortalıkta dolaşan yeni bir Anayasa metni, Kürtler, Aleviler konusunda AKP’nin günlerdir gündem yaratan söylemlerini göz önüne aldığım düşünülmesin. Üstüne üstlük Recep Tayyib Erdoğan ve hükümetinin, hiç bir dönem olmadığı kadar demokrasiden söz ederek bir rekora koştuğunu düşünüyorum ve ben kendi payıma bu hükümetin ve onun başbakanının demokrasi isteminin samimi olduğuna inanıyorum. Ancak bu inancım “Kimin için demokrasi?” sorusunu sormama engel değil.
Evet, istenen bir demokrasi var. Ama bu demokrasi, söylendiği gibi her kesimi kucaklayacak, her kesimin demokrasi özlemini giderecek bir demokrasi anlayışı ve istemi değil. Özelikle de Kürtler ve Aleviler açısından olayın sanıldığı ve beklendiği gibi bir demokratikleşme olamayacağını söyleme cüretinde bulunabilirim.
Kürt meselesinde olacak bazı demokratik açılımların özünde, Kürt Meselesinin çuvala sığmayan mızrak olması yatıyor. Alevilik konusundaki açılımlar ise, daha çok demokrasinin hedef kitlesinin bu nimetlerinden yararlanmasının önündeki engeli olmayacağı kadarla sınırlı bir sus payı olacaktır. Bu da Alevilerin bilinen hiç bir sorununun çözümü anlamına gelmeyeceği gibi, özünde; olası bir Alevi muhalefetin susturulması, pasifleştirilerek devre dışı bırakılması anlamına gelecek.
Şu kadarı herkes tarafından açıktır; Allahın adaleti ile şekillenecek bir demokrasi anlayışı ve ılımlı da olsa bir İslam Cumhuriyetinin Türkiye de yaşam bulması, Alevilerin muhalefeti hesaplanmadan hayat bulamaz. Bırakın Türkiye’yi, Ortadoğu’daki hiç bir plan Kürtler ve Aleviler o plana dâhil edilmeden gerçekleşme şansına sahip olamaz. Her şey bir yana bu iki kesimin kitlesel büyüklüğü bunu zorunlu kılmaya yeter de artar. Bu yüzden ABD’nin ve kısmen de AB’nin bölge üzerine yaptığı hesaplarda Kürtler ve Alevilerin olması kaçınılmazdır.
İlk olarak ABD’den ajanslara düşen haberlerde yetkili ağızlarda dil sürçmesi ile gün ışığına çıkan ve giderek ulu orta konuşulan “Türkiye’yi ılımlı İslam Cumhuriyeti” olarak görme arzusu, AKP politikalarının asıl hareket eksenini oluşturuyor. Kaldı ki AKP’nin Aleviler konusundaki açılımının ABD’den ilgi ile izlendiği haberleri de hemen gelmekte gecikmedi. ABD’nin Kürtler ve Aleviler konusundaki duyarlığı hiç kuşkusuz ABD’nin Ortadoğu üzerine yaptığı planların bir parçası olmasından öte bir anlam ve değer taşımıyor. Bu planın bir parçası olarak, AKP’nin de içine sindireceği bir Alevi açılımı gündeme gelmesine şaşmamak lazım. Aslında bu çok da yeni bir plan değil; yıllardır Alevilerin arasında süren “Aleviliğin İslam içi-İslam dışı” tartışması ile başlatılan bir süreçtir.
Bu tartışmanın asıl amaçlarından biri Aleviliği olabildiğince İslam içine çekmek olurken diğer ve daha önemlisi Alevilerin kendi içindeki bölünmesi zemininin yaratılması olmuştur. Böylece muhalefetin zayıflaması sağlanırken, AKP’nin içine sinecek “Alevi” si yaratılmak istenmiştir. Hollanda, Karacaahmet ve Abant toplantıları ile başlayan bu süreç sona doğru yaklaşırken, Aleviler üzerinde oynanan oyunlar da Türkiye’nin demokratikleşmesi olarak sunulmaktadır.
Türkiye’nin demokratikleşmesi, öncelikle devlet içinde yuvalanmış çetelerin temizlenmesi ile başlatılmadığı sürece, her demokratikleşme girişimi bir anlamda başarısız ve sözde kalacaktır.
Hasan KAYA
16 Aralık 2007 Pazar
www.ikitemmuz.com
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.