Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Ulusoy’dan 1. Avrupa Alevi Kurultayı’na mektup
Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy, 8-9 Şubat günlerinde Avusturya'da Düzenlenen 1. Avrupa Alevi Kurultayı'na bir mektup gönderdi.
Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy, 8-9 Şubat günlerinde Avusturya’da Düzenlenen 1. Avrupa Alevi Kurultayı’na bir mektup gönderdi.
Yol hizmetleri ve yoğun programları nedeniyle kurultaya katılamadığını belirten Ulusoy, kaleme aldığı mektubunda, “Fiziken uzak diyarlardan da olsak gönüllerimiz birdir, aynı Yol’un hizmetkârıyız ve Hakk’a giden Yol’un talipleriyiz. Bir kavilde teslim-i rıza ile Yol’a ikrar vererek cemler kurup, dem sürmenin, dar didar görmenin ve ölmeden evvel ölüp, Yola girmenin zamanıdır” dedi.
Ulusoy, mektubunun sonunda Avusturya Alevi Federasyonu’nun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmesine vurgu yaparak, “Elbette Aleviler yaşamış olduğu ülkelerde devlet-yurttaşlık ilişkisi bağlamında ulusal veya uluslararası mahkemelere başvururlar ve haklarını ararlar. Buna hiçbirimiz müdahil olamayız ve müdahil olmayı doğru da bulmayız. Fakat biz Aleviler’in, Alevilik ve Yol’a dair müşküllerimizi ulusal veya uluslararası düzeyde mahkemelere taşıması erkân değildir. Gönül ister ki -ki Yolumuz’ da gönül evveldir- Yol’a dair müşküllerimizi, Kırklar Meydanı’nda, Yol’un destur ve düsturları içerisinde çözüme kavuşturalım” ifadelerini kullandı.
“YOL’A GİRMENİN ZAMANIDIR”
Veliyettin Hürrem Ulusoy’un 8-9 Şubat günlerinde Avusturya’da Düzenlenen 1. Avrupa Alevi Kurultayı’na gönderdiği mektup şöyle:
“08-09 Şubat 2020 Tarihlerinde, Avusturya’da Düzenlenen I. Avrupa Alevi Kurultayı’na Katılan ve Hizmet Eden Cümle Dostlara…
Kurultay vesilesiyle aranızda bulunmayı çok isterdim fakat üzülerek belirtmek isterim ki devam etmekte olan Yol hizmetleri ve diğer yoğun program/lar nedeni ile bu mektubu kaleme alarak, muhabbet dolu sevgilerimle sizlerle sefalaşmak istiyorum. Fiziken uzak diyarlardan da olsak gönüllerimiz birdir, aynı Yol’un hizmetkârıyız ve Hakk’a giden Yol’un talipleriyiz. Bir kavilde teslim-i rıza ile Yol’a ikrar vererek cemler kurup, dem sürmenin, dar didar görmenin ve ölmeden evvel ölüp, Yola girmenin zamanıdır.
“İNCELİR AMA BU YOL KOPMAZ”
Dostlar, Alevi-Bektaşi-Kızılbaş toplumu bugün yaşamış olduğu her coğrafyada inançlarına dair bir arayış içerisindedir. Ulu büyüklerimizin deyimi ile “İncelir Ama Bu Yol Kopmaz.” Bin bir emek, çaba ve bir arayış içinde olmalarının nedeni belki de bu “incelme” anında olmamızdır. “İncelme” anında olma halimiz bir bütün olarak bir takım kırılma ve dönüşümlere doğru sürüklenmektedir. Çünkü bizler toplum olarak kendimizi döngüsel, dairesel, kutsal veya sır dediğimiz zamandan alıp; tarihsel, çizgisel, doğrusal bir zaman üzerinde okuma ve anlamaya çalışıyoruz. Bu da belirli bir zaman dilimine teslim olup, kendimizi bilmeden ya da bazılarının bilerek ve isteyerek bu zaman dilimlerinin tahakkümü altında bırakması demektir. Örneğin, “1400 yıldan beri”, “Osmanlı döneminde”, “modernleşme ile birlikte”, “kırdan kente göç etme”, “tarihten günümüze”, “Alevilerin dünü, bugünü ve yarını” şeklinde, bu ve benzeri türden yaklaşımlarla Alevilik ile Aleviler arasına mesafelerin konulması toplumu kendi inancının kurucu ilkeleri, destur ve düsturlarından uzaklaştırıp başka zaman ve inançların insafına teslim etmektedir.
“ALEVİLİĞİN TEOLOJİSİNİN OLMAMASINDAN SÖZ EDİLEBİLİR Mİ?”
Oysa Aleviler’in kendilerine ait bir inancı vardır ve bu inancın da bir teolojisinin olmaması imkânsızdır. Örneğin, “Hak kudretini aşikâr kılmak diledi. Kemal-i kereminde ve lütfu inayetinde bir yeşil derya yarattı. Deryaya nazar buyurdu. Derya dalgalandı, coşa geldi ve gevheri saçtı. (…) Yer su iken, gök duman iken, bu âlem yokken, Sidre-tül Münteha’da, Yeşil Kandil’de, Kubbe-i Rahman’da Nur-u Azimet Fatimet’ül Zehra, Nur-u Nübüvvet Muhammed Mustafa, Nur-u Velayet Şah-ı Merdan Ali. İsim üçtür, üçü bir nurdur. Vahdet: Fatma Ana, Vücut: Şah-ı Merdan Ali, Başta Taç: Muhammed Mustafa…” denilmesi ile evveli Ali ahiri Veli olan bir Yol’un kendisine ait bir teolojisinin olduğunu hepimiz için ifade etmiyor mu? Ve artı Alevilik, kurucu ilkesi gereği ölmeden evvel ölmeyi mümkün kılıp, ölüme dair imkânsız gibi görünen bir duruma çözüm bulabilmekteyken teolojisinin olmamasından söz edilebilir mi?
“HANGİ ALEVİ’NİN KIRKLAR CEMİ’NE İTİRAZI OLABİLİR Kİ?”
Dostlar, ebedi ve ezeli zaman üzerine kurulu olan bir inancın mensuplarına, her ne kadar kan ile hayat verse de, nefes ile insan kılmaktadır. Alevi odur ki verdiği nefes ile ebedi ve ezeli olanı birleyip, cem ede. Bu an-ı daimde zaman ve mekân feshedilip, geçersiz kılınarak başlangıçtaki saf, bozulmamış, anın kusursuz, eskimemiş, yıpranmamış, saf haline vasıl olunur. Bu vasıl olma hali geçmişi reddetmeme anlamına gelir. Ki bir Alevi’nin başı dara girse; gelmiş, konmuş, göçmüşü çağırması ve yetişenin, kavuşanın da göçmüşlerinden gelmesi tesadüf değildir. Ebedi ve ezeli zaman üzerinde Alevi’nin gelecek için ihtiyaç duyduğu yeni uydurma “icat/lar” değil tersine muhtaç olduğu geçmişindeki demde ayan olma anlarıdır. Aleviliğin kurucu ilke ve esasları, destur ve düsturları, ritüellerinin bir bütün olarak mevcut olduğu Kırklar Cemi’ni bu ana örnek verebiliriz. Hangimiz ya da hangi Alevi’nin Kırklar Cemi’ne itirazı olabilir ki? Hiçbirimizin.
“HAKK’A GİDERKEN KÜSKÜNLÜĞÜ, BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİ BİR KENARA BIRAKMAMIZ GEREK”
Dostlar, eğer Kırklar Cemi’ne hiçbirimizin itirazı yoksa teslim-i rıza ile ikrar verip, Yolumuzu süreceğiz. Peki, neden Alevi-Bektaşi-Kızılbaş Yolu diyoruz? Bu Yol, Hakk’a giden Yoldur. Hakk’a giden Yol’da tertemiz gitmemiz gerekir. Hakk’a giderken nefis dediğimiz şeylerimizi atmamız lazım. Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin dediği gibi “Bu Yol’a giderken, eğer gitmek istiyorsanız, zor yok. Küslüğü, dargınlığı, gıybeti, bütün kötülükleri bir kenara bırakmanız gerek. Çünkü gideceğiniz yer, geldiğiniz yerdir. Şu soru gelebilir; ‘gideceğimiz yer nasıl geldiğimiz yer oluyor?’ Yolumuzda devriye olgusu vardır; zaman döngüseldir, bir daire halkası düşünün nasıl ki başlangıç noktası ile bitiş noktası aynı yer oluyorsa, başka bir deyimle başı ve sonu belli olmayıp, bilinmiyorsa, Yolumuzda da gittiğimiz yerin geldiğimiz yer olmasını aynı şekilde düşünebiliriz. Bir başka deyişle can gelir, konar; göçünü çekip gider, geldiğini bulur.
“YOL’UN DESTUR VE DÜSTURLARI VAR; İLK ÖNCE İKRAR VERİLİR”
Dostlar, Hakk’a giderken Güzide Ana’nın dediği gibi Yolumuzu süreceğiz. “Sırr-ı men arefden nefsimiz bildik/ Mürşit karşısında tevbeye geldik/ Gönül aînesini pak edip sildik/ Taşradan görünür içimiz bizim” Bizler, Alevi-Bektaşi-Kızılbaş toplumu olarak yani bu Yol’da olanlar için; bizdeki anayasa kul hakkıdır. Üzerimizde kul hakkı olmayacak. Kötülüklerden arınacağız; bunun için de Yol’un bir takım destur ve düsturları vardır. İlk önce ikrar verilir yani “Bu Yol’a giderim.” denilmesi gerekir. Alevi-Bektaşi-Kızılbaş Yolunda, sadece Alevi ana-babadan doğmakla Alevi olunmaz. Ancak, ikrar vererek Alevi olunur. İkrar vermek lazım, peki ikrar nasıl olacak? Belli bir olgunluğa erişmiş her kişi şayet bekar ise kendi özünden; evliyse eşi ile birlikte sorumlu olmak üzere ikrar verirler. (Bu olgunluktan kasıt; fizyolojik olarak bütün vücut fonksiyonlarındaki uyanışın olmasıdır. Eski deyimle akıl baliğ olması durumudur). Elbette ki ikrar ile Yol’a girmek isteyen her kişi kendi gönül rızası ile isteyerek ilk adımı atacaktır. İkrar ile kişi artık “can” olup, “Kırkımız bir kandilde yanarız misali” tüm canların arasına karışacaktır. Musahip kavli ise; ikrarlı evli çiftlerin, ömür boyu uyum sağlayacaklarına inandıkları bir aileyle birbirlerini musahip seçip, belli bir süre birbirlerini sınayıp tanıdıktan sonra, ister yıllık ikrar ve görgü cemleri sırasında, isterlerse özel olarak yapacakları bir cemde gerçekleştirilir.
İkrar vermeyi ilk önce içinizde kararlaştırırsınız. Evet, ben bu Yol’a gideceğim. O gönül, o aşk eğer içinizde ise, o aşk içinize düşmüşse, dersiniz ki “Bu Yola gideceğim.” Kendinizin vermiş olduğu karardır ama bu yeterli mi? Hayır, yeterli değil, peki ne yapacaksınız? Cemler kurulup, demler sürülürken meydanda bulunan canlar ikrar verenlere şahit olacak, tanıklık edecektir. Sizi kontrol edecekler ve tüm cem erenlerinin önünde rızalık alıp, ikrar vereceksiniz. Ve diyeceksiniz ki biz bu Yol’a gidiyoruz, dostlarım, kardeşlerim, canlarım sizler şahit olun, tanıklık edin buna; meydanda bulunan her can eyvallah dedikten sonra ikrar vermiş olacaksınız. Yoksa sadece anne ve babanın Alevi-Bektaşi-Kızılbaş olması yetmez. Bununla bitiyor mu? Hayır, yıllık kontrol var yani görgü cemleri olur, bu görgü cemlerinde meydana çıkarsınız, birinde alacağınız, borcunuz var mı? Birini incittiniz mi? Birini ağlattınız mı? Meydana çıkarsınız, sorarsınız cem erenlerine; “Ben meydandayım, özümü döktüm ortaya benden istekli, alacaklı, kırgın, küskün, dargın olan var mı?” diye rızalık istersiniz. Şayet bir can rızalık vermezse, sizden razı değilse meydana çıkar ve siz de onun hesabını vermek zorundasınız.
“YOL’A DAİR MÜŞKÜLLERİMİZİ YOL’UN DESTUR VE DÜSTURLARI İÇERİSİNDE ÇÖZÜME KAVUŞTURALIM”
Dostlar, sözlerimi uzatarak sizlere zahmet verdiğimin farkındayım fakat başta da belirttiğim gibi bir kavilde teslim-i rıza ile Yol’a ikrar vererek cemler kurup, demler sürmenin, dar didar görmenin ve terk-i şeriat (Yol’a ikrar verme) eylemenin zamanıdır. Terk-i şeriat, teslim-i rıza ile ikrar vermek ile eylenir. Terk-i şeriat eyleyenler yani Yol’a ikrar verenler müşküllerini ayin-i cemde, Kırklar Meydanı’nda yani meydan-ı Ali’de çözerler. Varsa bir hata, kusur, eksik, noksan ayin-i cem meydanında gönül rızalığı ile çözülür ve karara bağlanır. Elbette Aleviler yaşamış olduğu ülkelerde devlet-yurttaşlık ilişkisi bağlamında ulusal veya uluslararası mahkemelere başvururlar ve haklarını ararlar. Buna hiçbirimiz müdahil olamayız ve müdahil olmayı doğru da bulmayız. Fakat biz Aleviler’in, Alevilik ve Yol’a dair müşküllerimizi ulusal veya uluslararası düzeyde mahkemelere taşıması erkân değildir. Gönül ister ki -ki Yolumuz’ da gönül evveldir- Yol’a dair müşküllerimizi, Kırklar Meydanı’nda, Yol’un destur ve düsturları içerisinde çözüme kavuşturalım.
Hak Muhammed Ali Aşkına,
Boz atlı Hızır Yoldaşlığına,
Hünkâr-ı Veli Pirliğine,
Aşkı Muhabbetlerimle
Hünkâr Hacı Bektaş Veli Dergâhı Postnişini
Veliyettin Hürrem ULUSOY
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.