Gürsel TEKİN : İnsan yakmak hangi kitapta var?
Gürsel TEKİN : İnsan yakmak hangi kitapta var?Yiğitlik midir emanet cana kıymak?Söyle hangi kitapta vardırElleri kolları bağlıyı yakmak…Türkiye,...
Gürsel TEKİN : İnsan yakmak hangi kitapta var?
Yiğitlik midir emanet cana kıymak?
Söyle hangi kitapta vardır
Elleri kolları bağlıyı yakmak…
Türkiye, bundan tam 15 yıl önce, Sivas’tan gelen bir vahşet haberiyle sarsıldı. İHA’nın Madımak Oteli’nin önünde çektiği görüntüler, deyim yerindeyse insanın kanını donduracak cinstendi. Sivas’ta bir kültürel etkinliğe giden yazar, çizer ve sanatçılar, “Allah” adına, “din” adına harekete geçmiş bir güruh tarafından kuşatılmıştı. Kentlerine “misafir” olarak gelen aydınların kaldığı oteli ateşe veren katil sürüsü, cinayetlerine kılıf uydurmakta da gecikmemişti.
Yazar Aziz Nesin’in kente gelişi üzerine provokasyona başlayan aydınlık düşmanı yobazlar, misafirlerin kaldığı oteli dağıttıkları bildirilerle ve ‘fısıltı gazetesi’ aracılığıyla adeta bir hedef haline getirmişti. Yobazlara göre, “Aziz Nesin dinsizdi” “Aziz Nesin Allahsızdı.” Bu yüzden de “katli vacip”ti.
Bu söylemle Sivas’ın en gerici unsurlarını etkileyen “din bezirganları” amaçlarına 2 Temmuz günü ulaştı. Camiden çıkan binlerce kişiyi otelin etrafında toplamayı başaran güruh, önce sloganlarla, ardından ise fiili saldırıyla otelde bulunan aydınlara yöneldi. İlk kibritin çakılmasıyla birlikte, Sivas’ta hiçbir zaman unutmayacağımız bir İNSANLIK SUÇU’nun da ilk adımı atıldı. Sivas, insanlık tarihinin belki de hiç tanık olmadığı bir vahşetin “ev sahipliği”ni yaptı. Sivas kentine bu utancı yaşatanlar, bugün de olduğu gibi, güzel dinimizi, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i, ve İslamiyet’i dillerinden düşürmüyorlardı. “Din” adına, sokağa çıkıp bu ülkenin aydınlarını ateşe verenler, İslamiyet’i istismarda sınır tanımıyor, Allah’ın verdiği canı, vahşet yöntemiyle alıyordu.
Türkiye, ne yazık ki; hem o dönem, hem de ondan sonrasında, Sivas’la ciddi bir hesaplaşma yaşayamadı. 35 aydının hangi güçler tarafından bir otelde kıstırıldığı, bu operasyonla neyin amaçlandığı, İNSAN YAKMAYI MEŞRU GÖREN ANLAYIŞIN hangi iklimde yetiştirildiği sorgulanmadı, sorgulanamadı. Dönemin hükümeti olan SHP ve DYP’nin etkili – yetkili isimleri, bu katliama ilişkin tatmin ve ikna edici bir yanıt ortaya koyamadı.
Halbuki; Sivas katliamı, ülkemizin demokrasi mücadelesinin geriye götürülmesinde önemli bir yapı taşıydı. Sivas katliamına izin verilmeseydi, gerici güçler bugün bu denli pervasızlaşamazdı. Katledilen aydınların cenazesinde yürüyen yüzbinlerin taleplerine cevap verilmiş olsaydı, Türkiye bugün din istismarcılarının politik etki alanında olmaz, yüzünü aydınlığa çevirmiş bir ülke olarak yerini sağlamlaştırırdı.
Gerici güçlerin palazlanması, pervasızlaşması, Sivas katliamının ardından hızlandı. “Hesap sorulmayan” katiller sürüsü ve onun destekçileri, Madımak’ta yaktıkları ateşin çıkardığı dumanla birlikte kayboldu, karanlığa karıştı. Bir çoğu izini kaybettirdi. Gün ortasında canlara kıyanlar, aslında Türkiye’yi de bir ateş çemberinin içine soktu. “Ölüm”le sonuçlanan vahşet eylemi, gönüllerde ve zihinlerde telafi edilemez yaralar açtı. Devlet, katliamı seyretmekle kalmadı, katillerden hesap da soramadı. Bu, canlarını yitiren 35 aydının ailesi ile demokratik kamuoyunun ve duyarlı yurttaşların güvenini sarstı.
Adnan Menderes’i idam eden zihniyet, yıllar sonra Türkiye’den bir anlamda özür diledi. Menderes ve arkadaşlarına iade-i itibar verdi. Sivas’ta yakılanların ailelerine ise bir “özür” çok görüldü. Halbuki, “özür” dileyeni küçültmez “büyütürdü.”
Ancak ne yazık ki bu olmadı. Sivas’ın acısı hiçbir zaman hafiflemedi, hafiflemeyecek de. Çünkü; bu acıyı unutmak, unutturmak, insanlık suçunu görmezden gelmeye çalışmak, Türkiye’yi ileriye değil, geriye götürür. Türkiye, BİR ZÜMRENİN ya da BİR İNANÇ GRUBU’nun değil, hepimizin meselesi olan bu katliamla yüzleşmek zorundadır. Madımak Oteli’nin ‘müze’ yapılarak insanlığa hediye edilmesi, bu tür katliamlara yönelecek zihniyetin karşısında bir “bent” işlevi görebilir.
Gönül isterdi ki; ne Sivas’ta katliam olsun, ne de bunları konuşalım. Ancak ortada somut bir gerçek var. Bu ülkeye “Alevi” – “Sünni” ayrımını sokmaya çalışanlar, Sivas katliamıyla bizi birbirimize düşürmeye çalıştı. “Din” adına cinayet işletenler, bunu başaramadığını, yani Türkiye’yi birbirine kırdıramadığını görünce, bu kez farklı enstrümanlara sarıldı.
Bugün, bu enstrümanların farklı farklı simgelerini görüyoruz. Yine bazı meseleler kaşınıyor, toplum bölünmeye çalışılıyor. Bir anlamda yol aldıkları da doğru. Ancak ne var ki; hiçbir zaman başarılı olamayacaklar.
Çünkü; toplum Sivas’ta ‘din adına’ hareket eden katiller sürüsünü, hiçbir zaman bir “anlayış”ın ve “din”in temsilcisi olarak kabul etmedi. Bu bakış açısı, toplumu bir arada tuttu. Türkiye, hiçbir din kitabında, hiçbir kutsal anlayışta olmayan “insan yakma” vahşetini hep bir ağızdan lanetledi. Bundan sonra da lanetleyecek. Sivas’ta katledilenlerden dilenecek bir özür ise, Türkiye’yi büyütecektir.
GÜRSEL TEKİN
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy92839 = 'gurseltek' + '@';
addy92839 = addy92839 + 'yahoo' + '.' + 'com';
var addy_text92839 = 'gurseltek' + '@' + 'yahoo' + '.' + 'com';
( '' );
92839 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
GERÇEK GÜNDEM - 19 Haziran 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.