Gülen'le biraraya gelip ne konuştular?

Gülen'le biraraya gelip ne konuştular?

Gülen'le biraraya gelip ne konuştular?Mine Şenocaklı'nın Prof. İzzetttin Doğan ile gerçekleştirdiği söyleşinin ikinci bölümüİktidar...

A+A-

Gülen'le biraraya gelip ne konuştular?Gülen'le biraraya gelip ne konuştular?

Mine Şenocaklı'nın Prof. İzzetttin Doğan ile gerçekleştirdiği söyleşinin ikinci bölümü

İktidar servet içinde yüzüyor, ‘Fethullah Hoca’ya istediğiniz bu muydu?’ diye sormak lazım 

Dünkü bölümde ’Nazım Hikmet’e yapılanlar Fethullah Hoca’ya yapılmamalı’ diyen Prof. İzzettin Doğan, 10 yıl öncesine kadar birkaç kez bir araya gelerek konuştuğu Fethullah Gülen’e bugün şu soruyu sormak gerektiğini söylüyor: “Fethullah Hoca’nın belki en büyük düşmanı, en büyük sıkıntısı, kendi düşüncelerinin, kendi İslam anlayışının bu işlere fazla aşina olmayan kişiler tarafından suiistimal edilmesidir. Bugünkü siyasi iktidar gibi... Siyasi iktidara gelenler bugün servet içinde yüzüyor. Bunu Fethullah Hoca’ya sormak lazım. Sizin istediğiniz böyle bir şey miydi? Bunu bekliyor muydunuz? Hiç şüphe etmiyorum, diyecektir ki hayır!”

Reha Çamuroğlu’nun istifası sizce ne anlama geliyor?

AKP’nin Alevi politikası var mı, yok mu? Sözde bu politikayı yürürlüğe koymak üzere Alevi kökenli kişileri vitrine koydular ve böylece Aleviler’den oy almaya çalıştılar. Birinci amaçları buydu. Asıl ikinci amaçları ise, Avrupa Birliği’ne demokrasiyi gerçekleştirme niyetinde samimi olduklarını göstermekti. Bunun için de Aleviler’e gerekli hakların verileceğini söylüyorlardı. Çünkü AB de soruyordu. Bu istikamette ‘Bakın biz şunu da yaptık’ demek için bir açılıma gitme kararı aldılar ve bunu da Çamuroğlu üzerinden denediler. Ama samimi değildiler. Samimi olmadıkları için de hiçbir şey çıkmadı ve çıkacağı da yoktu zaten. Ama bu olayın bence çok önemli yanı; Reha gibi Meclis’e gitmek için büyük çaba içine giren ve AKP’nin önerilerini herhangi bir süzgeçten geçirmeden hemen kabul eden bir arkadaşımızın bile, halkın içine çıkamayacak hale geldiğini, AKP’nin bu konuda hiç bir biçimde samimi olmadığını görmüş olmasıdır. Çünkü halk sormaya başladı.

Ne sormaya başladı?

Mesela, ‘AKP hükümeti tarafından Aleviler üzerindeki bütün eski kısıtlamalar kaldırılacak, Aleviler bütçeden paylarını alacaklar, din hizmetlerinden kadrolarını alacaklar, dini önderleri yasal güvenceye kavuşturulacak, cemevleri de camilerle eşit statüde muamele görecekler ve elektrik, su gibi ayrımcı işlemlere tabi tutulmayacaklar’ deniyordu. Hani ne oldu bugüne kadar? Değişen hiçbir şey yok. Tam tersine daha da kötüye gidiyor. İşte Alevi çocukları okullarda bile farklı muameleye tabi tutuluyor. Normal olarak servisle taşınması gereken öğrenciler Alevi olduğu için taşınmıyor ve bu açık bir biçimde söyleniyor. Bu konuda sorumlu olan kişi de görevinde kalmaya devam ediyor. Demek ki, üstleri de aynı fikirde ki, yurttaşlar arasında ayrım yapmak gibi hukuk düzeyinde ihanetle, ulusal birliği dinamitlemekle suçlanabilecek olan bir işlemi gayet doğalmış gibi karşılamaya devam ediyorlar. Tabii şimdi halk da bunları soruyor. ‘Verilen sözler yerine getirilmediği gibi, daha da ayrımcı muameleye tabi tutuluyor Aleviler.

Bunu izah etmek zorundasın?’ diyorlar. Herkes de böyle benim gibi nazik sormuyor büyük ihtimalle. Bunun içinde bazen hakaret vardır, bazen daha ağır sözler vardır ve Reha bunu görecek kadar akıllı bir çocuk. Onun için de zamanı gelmişken daha da fazla uzatmadan Başbakan’ın bu konudaki danışmanlığından çekilmiş oldu.

REHA HESAP ADAMIDIR

‘Trenden inmedim’ diyor ama...

İndirecekler zaten. Tayyip Bey, geçen günkü grup toplantısında açık ve net konuştu. ‘Trenden inen bir daha binemez’ dedi. Reha Bey de şimdi hesap içindedir. O hesap adamıdır. ‘İnsek mi iyi olur, binmiş kalsak mı iyi olur?’ hesaplarını yapıyordur.

‘Madımak Oteli’nin müze yapılması gibi kozmetik düzenlemeler bile yapılmadı’ diyor Çamuroğlu...

Başbakan’ın, AKP’nin içinde, kendi yanında oda tahsis ettiği, ‘Benim danışmanım’ diye kamuoyuna takdim ettiği birisinin, yani teorik olarak en yakınında bulunması gereken, Başbakan’ı en yakından tanıma şansı elde etmiş olan birisinin, ‘Bunlar samimi değil, hiçbir şey yapmayacaklar. Bugüne kadar kozmetik nitelikli şeyleri dahi yapmadılar’ demesi, AKP’nin o gizli ajandasıyla ilgili söylenenleri doğrular mahiyette bir sonuç veriyor bize. Ama bu sürpriz değil, yani bu işi iyi kötü bilenler ve izleyenler için AKP’nin bağımsız bir parti olmadığını, ancak bazı yerlerden emir alarak hareket edebildiğini ve bundan dolayı da bu sonuçların gayet normal olduğunu söylemek zor değil. Çünkü bunun çok ilginç belirtileri var. Türkiye’de bunun nasıl gözden kaçtığına ve kolayca hemen devre dışı bırakıldığına şaşırıyorum. Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, ta Mekke’den, hem de Sayın Başbakan o Alevi açılımı sebebiyle düzenlenen yemeğe katılmadan hemen önce, Başbakan’ı uyardı ve ’Bu senin işin değil, sen kendi işine bak, siyasetle uğraş, bu inançla ilgili bir konudur, bizim yetki alanımız içindedir’ dedi.

Onun için mi, ‘Ülkenin gizli başbakanı Diyanet İşleri Başkanı’dır’ dediniz...

Gayet tabii, hiç tereddüt etmiyorum o konuda. Türkiye’yi bugün Diyanet İşleri yönetiyor. Reha bana geldiğinde zaman zaman bunları konuşurduk, o da bunları bilen birisidir. Kendisine ‘İnşallah bu dediklerini yaparlar ama zannetmiyorum. Eğer samimi bir karar ihsan eylerlerse biz de yardımcı oluruz’ dedim. ‘Hocam yemeğe gelir misin?’ dedi, ‘Memnuniyetle gelirim. Ama bunun için Başbakan çıksın, eğer samimi ise kamuoyunun önünde Alevi yurttaşların verilmeyen haklarıyla ilgili ne yapacağını söylesin’ dedim. ‘Söylediği takdirde gelir misin?’ dedi, ‘Gelirim’ dedim. ‘Peki o zaman sana döneceğim’ dedi. Tabii dönemedi. Ben kendisine kapıdan çıkarken, ‘Dönemezsin ama onun için kendini üzme’ dedim. Ama işte o görüşmeler sürerken Mekke’den bir ses yükseldi. Türkiye Cumhuriyeti’nin Diyanet İşleri Başkanı, Başbakan’ı tehdit etti. ‘Sen siyasetle uğraş, bu konularla ilgilenme’ diye...

Başbakan’ın çok az da olsa söylediği doğru sözler var. Uygulaması yanlıştır ama sözleri doğrudur. Mesela laikliği tanımlaması. ‘Laiklik, devlet ve din işlerinin ayrılmasıdır. Birinci unsur bu. İkincisi de devletin inançlar karşısında tarafsızlığıdır‘ diyor. Bunu söyleyen Başbakan. Peki uygulama nedir? ‘Aleviler yok edilmelidir!’ Hani inançlar karşısında tarafsız olacaktı devlet? Devlet, bütçesinin tümünü Sünni kesime verecek, Aleviler’e tek kuruş vermeyecek. Hıristiyan ve Musevi yurttaşlara hiçbir şey vermeyecek. Hani nerede devletin inançlar karşısında tarafsızlığı? Onun için AKP’nin söylediklerine değil, yaptıklarına bakacaksınız doğru teşhis için. Sonuçta, utanmadan Aleviler’den toplanan vergilerle, din hizmeti teşkilatı maaşlarını alıyor. Yani demiyorlar ki, ‘Bu haramdır, bizim inaçlarımıza göre hak etmediğimiz bir şeydir ve insanlar arasında ayrım gözetilemez.’ Kuran’da bile ‘Siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur’ diye ayet var. Bu kadar eşitlikçidir İslam, değerleri itibariyle. Peki sonuç ne?

YARIN:

* Laiklik mi, yoksa demokrasi mi?
* Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararı ne olur? 

MİNE ŞENOCAKLI - VATAN - 17 Haziran 2008

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.