“Gezi Silivri’de sığmaz, Gezi’yi savunuyoruz”

“Gezi Silivri’de sığmaz, Gezi’yi savunuyoruz”

Bugün Gezi direnişinin altıncı yıl dönümü. Çok kısa ve çok uzun bir altı yıl. Berkin’in ömrünün neredeyse yarısı kadar uzun! Ülkemizin yüzlerce yıllık özgürlük ve eşitlik mücadelesi için kısacık bir zaman dilimi…

A+A-

“Gezi Silivri’de sığmaz”, “Gezi’yi savunuyoruz”

AHA- Gezi Parkı direnişinin altıncı yıldönümünde kalabalık bir kitle Taksim’de bir araya gelerek anma etkinliği düzenlemek istedi. Fakat polis kitleni yürüyüşe geçeceği yolu kurduğu barikatlarla kapattı.

 Taksim Dayanışması’nın çağrısıyla kalabalık bir kitle Gezi direnişinin 6. Yılında TMMOB önünde toplandı. Polisi kitlenin Taksim Meydanı‘na çıkmasına izin verimedi. Buna tepki gösteren yürüyüşçüler basına açıklamasını Meşelik Sokak’ta yaptı. Kitle basın açıklaması yapılmadan önce, Gezi direnişinde hayatlarını kaybeden canların anısına 1 dakikalık saygı duruşunda bulunudu.

Basın açıklmasına katılan öfkeli kitle sık sık şu sloganları attı:“Gezi umuttur umut bitmez, karanlık gider Gezi kalır. Gezi umuttur yargılanamaz, Her yer Gezi her yer direniş, Bu daha başlangıç mücadeleye devam, Direne direne kazanacağız, Anaların öfkesi katilleri boğacak”

Saygı duruşunun ardından Esin Ceren Taksim Dayanışması adına basın açıklaması metinini okudu

 “Gezi Umuttur, Umut Bitmez… Karanlık Gider Gezi Kalır!‘‘

Açıklamada Gezi direnişine ilişkin şu ifadelere yer verildi:

‘‘Taksim Gezi parkında başlayıp 80 ile yayılan, ülkemizin en kitlesel ve en barışçıl hareketinin, Haziran Direnişi’nin;

Abdocan’ın, Mehmet’in, Ethem’in, Medeni’nin, Hasan Ferit’in, Ali İsmail’in ve Ahmet’in hayatları pahasına öne atıldıkları Gezi’nin üzerinden altı yıl geçmiş.

Biber gazı ve polis şiddeti ile gözlerini kaybeden, büyük bedensel travmalar yaşayan arkadaşlarımızın yeni yeni iyileşip hayata dönebildikleri koskoca altı yıl.

Ölümlere ve yaralanmalara yol açan polis şiddetinin açılmayan soruşturma dosyalarında, takipsizlik kararlarında, hafifletilen cezalandırmalarında yaşanan büyük adaletsizliklere rağmen; anıları hep taze, mücadeleye ve hayata dair azimleri hep omuz başımızda.

Bugün Gezi direnişinin altıncı yıl dönümü. Çok kısa ve çok uzun bir altı yıl. Berkin’in ömrünün neredeyse yarısı kadar uzun! Ülkemizin yüzlerce yıllık özgürlük ve eşitlik mücadelesi için kısacık bir zaman dilimi…

Geçen bu altı yıl en açık biçimiyle göstermiştir ki, Gezi direnişinde cisimleşen değerlerden ne kadar uzaklaşılıyorsa, ülkemiz o kadar karanlığa gömülüyor.

Gezi’nin değerlerinden uzaklaşılan her an ve uzaklaştıran her tutum ülkedeki loşluğu zifiri karanlığa doğru evriltiyor.

Kibir ile özverinin, şatafat ile sefaletin, öfke ile sevginin ülke aynasındaki yansıması büyük bir tezata doğru yol alıyor.

 

Ekonomik kriz; sosyal, siyasal ve kültürel bir krize dönüşürken, ortaya çıkan yoksulluk; işçilerin, emekçilerin en çok da yoksul evlerindeki kadınların sırtına biniyor.

Birkaç oy daha fazla almak için hukuku, adaleti, demokrasiyi, hatta vicdanı ayaklar altına almaktan çekinmeyen bir anlayış, toplumun dokusuna nüfuz etmeye devam ediyor.

Ülkemiz Gezi direnişinin yaratıcılığından, enerjisinden, duygusundan ne kadar uzaklaşıyorsa o kadar karanlık dipsiz bir kuyuya doğru yol alıyor.

Ölümcül biber gazı fişeklerinin ülkede yarattığı boğucu sisin dağılması için ne yazık ki sadece zamana değil büyük bir mücadeleye de ihtiyaç var.

Bencillik, çıkarcılık, güçlüden yana olmak; sömürüye, hukuksuzluğa, adaletsizliğe sessiz kalmak meşru ve olağan hale getirildi. Ülkenin kaynaklarını talan etmek, geleceğine ipotek koymak, üretmemek, paylaşmamak ve talan düzeninden yana olmak doğal bir tutum olarak algılanır oldu.

Anayasal haklarını, demokratik ve barışçıl gösteri haklarını kullanan binlerce insanı yargılamak, yüzlercesine ceza vermek yetmemiş Olacak ki, daha önce mahkeme kararı ile beraat etmiş olan Taksim Dayanışması’na bir kez daha ve bu defa müebbet hapis istemiyle dava açılmış durumda.

Öncesindeki onlarca dava da olduğu gibi olmayan suçlar yaratılıp olmayan delillerle cezalandırma hazırlığı yapılıyor. Taksim Dayanışmasını, daha doğrusu bu ülkenin özgürlük umudu Gezi’yi suç kapsamına sokup, bundan sonra hiç kimsenin muhalefet etmeye cüret edememesi murat ediliyor.

Oysa herkesin, hepimizin çok iyi bildiği gibi, Gezi Umuttur, Umut Bitmez!

Şehir meydanındaki tek parkı AVM’li kışla yapmak isteyen doğa ve kent talancısı zihniyet gider. Sömürüye dayalı sermaye düzeni Kapitalizm gider…

Yalancılık, çıkarcılık, riyakârlık gider. Hırsızlık ve uğursuzluk gider…

Savaş çığırtkanları gider. Gericilik, mezhepçilik, ırkçılık gider. Kadın düşmanları, Göçmen karşıtları, homofobikler gider…

Fetva veren şeyhler, hacamatçılar ve sülükçüler gider, karanlık sokaklardaki palalı, sopalı saldırganlar gider…

Ankara’nın meydanında, Gülsuyumun, Uice’nin sokaklarında kurşun Sikan katiller gider. Otobanlarda arabaları öldüresiye kullananlar gider. Antakya’nın Armutlu’sunda biber fişekleri ile gençleri öldüren caniler gider…

Emirleri uygulayan İçişleri Valiler, Emniyet Müdürleri gider ve herkes bilsin ki emri ben vecdim diyenler de gider, Ama GEZİ kalır!

Tüm bu kötülüklerin, şiddetin ve hukuksuzluğun hesabım soracak, yargılanmalarını sağlayacak olan GEZİ kalır!

Çünkü Gezi Umuttur, Umut Kalır!

Dayanışma kalır. Paylaşma kalır, emek kalır.

Paranın geçmediği komünler, bir günde oluşturulan kütüphaneler, özveriyle hasta bakan revirler kalın…

Gençlerin enerjisinin, öfkesinin, coşkusunun yansıdığı konserler, tiyatrolar, şenlikler kalır…

Doğrudan demokrasinin işletildiği forumlar, cinsiyet eşitsizliğini reddeden toplantılar kalır…

Yeryüzü sofraları, alternatif medya kanalları kalır.

Tribünlerden caddelere ” biber sesleri kalır…

Duvar yatan gençten biz de varit diyen LGBTI bireyler kalır…

Annelerin zinciri. Kürtlerin halayı, horonu, Trakya’nın karşılaması, Ege’nin zeybeği kalır…

Duran kadınlar, piyano çalan müzisyenler, sokak çalgıcıları kalır…

Laikliğin önemine ve ancak demokratik rejimlerde bulabileceğine dair bir miras kalır…

Kadınlai’i(i, gençlerin, işçilerin, yoksulların, ötekileştirilenlerin taşıdığı meşaleler kalır…

Gezi’de simgeleşen değerlerle özdeşleşen yitirdiğimiz canlar, ülkenin geleceğini aydınlatan birer deniz feneri olarak kalır…

Her açıklamamızda ve her tekrarladığımız gibi:

Bizler, Taksim Dayanışması ve Gezi Direnişi’nde demokratik ve barışçıl tepkisini gösteren milyonlarca yurttaş olarak;

2012 yılının şubat ilk toplantımın yaptığımı: andaki taleplerimizin de,

Gezi Parkı’ndaki ağaçların kesildiği ve çadırlarımızın yakıldığı günlerdeki tepkimizin de,

Gencecik çocuklarımıza kıyan polis şiddetinden hesap tutumumuzun da, parklarda, meydanlarda, sokaklarda özgürlük, demokrasi ve insanca için direnen milyonların taleplerinin de kararlılıkla arkasında durmaya devam ediyoruz,

Bu taleplerimizi bir kere daha dillendirmek ve savunmak için herkesi 23-24 Haziran’da Silivri duruşma salonlarında görülecek GEZİ davasına bekliyoruz.

Çünkü biliyor ve inanıyoruz ki, Gezi Umuttur, Umut Bitmez… Karanlık Gider, Gezi Kalır…”

 Kitlesel basın açıklmasında Gezi Parkı davasının sanıkları arasında yer alan avukat Can Atalay’da söz aldı. Atalay direnişe ilişkin şunları söyledi: “27 Mayıs 2013’ten bu yana Türkiye’nin her yeri Taksim’dir, her yer direniş ­alanıdır. Gezi tüm yurttaşların, müşterek kamusal bir alanı korumak için kendi sebepleriyle sokağa çıkmasıdır. Gezi’nin karalanmasına izin vermedik vermeyeceğin. Adaletsizliğin, sarayı, zulmü çok uzun sürmez. Bu toprakların eşitlik, adalet, özgürlük talebi Gezi’dir”dedi.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.