Genco ERKAL : Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz
GENCO ERKAL'IN OYUNDA ALTINI ÇİZEREK SÖYLEDİĞİ SİVAS 93'ÜN EN CAN ALICI CÜMLESİ: 'Hiçbir şey eyleme geçen...
GENCO ERKAL'IN OYUNDA ALTINI ÇİZEREK SÖYLEDİĞİ SİVAS 93'ÜN EN CAN ALICI CÜMLESİ: 'Hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz
Sivas katliamının üzerinden 14 yıldan fazla zaman geçti. 35 insan gericiler tarafından, herkesin gözlen önünde yakıldı. Madımak yangınındaki öfkeli, gerici kalabalığa müdahale etmeyen güvenlik güçleri coplarını, Sivas'ı protesto eden göstericilere karşı acımasızca kullandı. Zamanının hükümet yetkililerinden Tansu Çiller 'Merak edilecek bir şey yok. Dışarıdaki vatandaşlarımızdan ezilen olmamıştır' şeklinde açıklamalarda bulundu. Dönemin belediye başkanı daha sonra milletvekili olabildi. Milli Görüş hareketinin en önde gelen isimlerinden biri olan Şevket Kazan milletvekili olduğu dönemde sanıkların avukatlığına soyunabildi. Bu kadar da değil; Adalet Bakanı olduğu dönemde sanıklara moral ziyaretinde bulundu.
Yetkililerin yıllardır müze yapmamak için direndiği Madımak Oteli'nin altında hala bir 'kebapçı' var. Bir zamanlar insanların cayır cayır yandığı yerde, bugün kebap yeniyor. Tüm bunlar biz yaşarken oldu. Bunu unutmasın diye insanlar, hazırlayıp sahneye koydu 'Sivas 03'ü Genco Erkal. Yapılan basın toplantısında 'hiçbir şey eyleme geçen cehalet kadar korkutucu olamaz' diyerek oyunun en can alıcı cümlesinin altını çizdi. Genco Erkal 'Hafızasızlığımızın karanlığında kaybolmasın diye yazdım' dediği Sivas 93'le unuttuklarımızı tekrar hatırlatıyor. Unutmayalım diye... Unutulmasın diye...
Oyunun basın toplantısında da belirttiğiniz gibi hafızasızlığımızın karanlığında kaybolmasın diye Sivas 93'ü yazdınız, oynadınız, sahnelediniz. Toplum olarak bizi yaralayan olaylarla yüzleşmemiz zaman alıyor. Oyun için neden 15 yıl beklediniz?
Ben oyun yazarı değilim, ama daha önce uyarlamalarım var. Böyle bir şey yapacağımı da düşünmüyordum. Çok büyük cesaret oyun yazmaya kalkışmak. Ama o kadar zaman bekleyip konuyla ilgili ortaya bir şey çıkmadığımda, "acaba ben yapabilir miyim?" diye sordum kendi kendime. "Önce bir hazırlık yapayım, başlayayım, yapabileceğime aklım keserse devam ederim, olmazsa projeden vazgeçerim" dedim. Üç hafta araştırma süreci içine girdim. O konuda yazılmış kitaplar, tanıklıklar, belgeler, söyleşiler, görsel malzeme, video kasetleri, topladım. Yavaş yavaş o malzemeler bir yol gösterdi bana. "İlk 10 sayfayı yazayım bakayım ne olacak" dedim. Ondan sonra bana bir güven geldi. Aşağı yukarı doğrultusunu, kurgusunu saptadığımı düşündüm. Çalışma yöntemi de buldum kendi kendime. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği üyeleri Sivas'a geldikten sonra sabahtan itibaren mahkeme sürecinin sonuna kadar kronolojik olarak bir olay örgüsü kurmam gerektiğini düşündüm. 2 Temmuz günü tutulan tutanaklarda, dakika dakika neler olduğunu anlatan malzeme vardı elimde. Görsel malzemelerimde güçlüydü. Ondan sonrası çorap söküğü gibi geldi aslında.
»Oyunu yazarken tek bir kelime eklememeniz, oyunun arka fonda belgesel gösterimlerle desteklenmesi, tüm bunlar tarafsız bir gözle bakabilmeyi sağlamak için miydi?
Evet. Sivas kitabı diye kalın bir kitap vardı. Madımak yangınını yaşamış olan insanlar başlarından geçenleri anlatıyorlar. Olayın gerçekliğini kanıtlamak istiyordum. Çünkü o kadar uç noktada bir malzeme ki, bir yazar bunları yazsa uyduruyor abartıyor denebilir. Böyle denmesin diye tek bir kelime eklemedim. Bir broşür hazırlanıyor kullandığım kaynaklarla ilgili. İtaraz edenler tek tek gösterebilirim hangi kelimeyi nereden aldığımı.
Dikmen Gürün'ün 'ülkemizdeki önemli olayları yazarlarımız neden yazmazlar' dediği bir yazısından hareketle yazmaya karar vermişsiniz. Yazarlarımız neden yazmaz?
Bilemiyorum. Tiyatro yazarlığı konusunda eğitim veren üniversiteler var. Fakat gençlerimiz daha kolay yolu seçiyorlar. Televizyona ve reklam sektörüne yönelik çalışıyorlar. Tiyatro yazarlığı daha fazla emek istiyor ve karşılığı da garantili değil. "Oyun tutacak mı Oynanacak mı?" düşüncelerle genç yazarlarımız daha kolay yolu seçiyorlar.
Kolay yolun dışında, toplumsal yaralarla ilgili olayların üzerine gitmek için tereddütlerimiz oluyor. Hrant Dink'in katledilmesini sahnelerde görmek için bir 15 yıl daha bekleyecek miyiz?
Bunun için bir birikim olması gerekiyor. Olaylara daha uzaktan, serinkanlı bir bakışla bakmak gerekiyor. Oyunda da bahsettiğimiz Serdar Doğan Sivas'tan mucize eseri kurtulan arkadaşımız. Bu vesileyle onunla tanıştık, dost olduk. Bize doküman sağlamak noktasında çok yardımcı oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Oyun Yazarlığı Bölümü'nü bitirmiş. Sivas'taki olayları anlatan içerden bakan bir göz olarak yazdığı Ankara'da oynadığı 'Simurg' adlı bir oyun var. Çok başarılı buluyorum o oyunu. Bir topluluk kurmuş oynamışlar. Fakat tanınmış bir grup olmadıkları için seslerini duyuramamışlar. Onları buraya davet edeceğiz. Burada oynamalarını sağlayacağız. İçerden bir gözle bakıldığı için bizimkine göre daha dramatik.
Araştırırken, yazarken, yönetirken, oynarken Madımak Olayı'nı tüm ayrıntıları ile birlikte yaşadınız. Tüm bunlar sizi nasıl etkiledi?
Başlangıçta malzemeyle karşı karşıya gelince, abartmıyorum uykularım kaçtı. Bazen kitabı bir tarafa bırakıyordum. Bazı resimlere ve dokümanlara bakarken bir kenara fırlatıp ara veriyordum. Sonra kanıksadım. Her gün aynı şeyleri göre göre, çalışa çalışa o acılara alışıyor insan. Ben duygularımdan arınmak istedim. Öfkeyle, isyanla yazmak istemedim oyunu. Sağduyulu davranmak istedim. İnsanların duygularına değil, kafalarına hitap etmek istedim. Örneğin bu oyunu insanların yandıkları sahneyle de bitirebilirdim. İzleyiciler çok daha duygu yüklü olarak, isyan ederek çıkabilirlerdi oyundan. Özellikle son mahkeme sürecini işin içine katarak insanların belli bir mesafeden olaylara daha objektif olarak bakmalarını, ve duygularıyla değil kafalarıyla algılamalarını istiyorum bu oyunu. Belki teatral heyecan olarak bir düşüş oluyor. Ama o dinginlik insanları düşünmeye yöneltir, olayı tartışmaya yöneltir.
Oyunun sonunda Sivaslılara ve polislere karşı hassasiyet gösteriyorsunuz. İyi Polis de kötü polis de vardır mesajını vermekteki amacınız sağduyulu olmaya bir vurgu muydu?
Evet tümü öyle değil çünkü. Sivas'ın önemli bir Alevi nüfusu da var. Ilımlı diyebileceğimiz insanlar da var. Ama kitle psikolojisi ile hepsi bir bir olayın içinde kendilerini kaybetmişlerdir.
O dönemlerde Aziz Nesin ile ilgili eleştiriler yapılmıştı. Ateist olduğu yönündeki düşüncelerini Sivas'taki panelde açıkça dile getirdiği ve bunun da oradaki yobazları tetiklediği söylenmişti. Oradaki konuşması yersiz miydi sizce?
Ben katılmıyorum. Peki kim ve ne zaman söyleyecek bunları. Herkes korkuyor. Bence korkmamak lazım. Aziz Nesin'e çok saygı duyuyorum. Yürekli bir biçimde söyledi. Onun böyle yapması karşı tarafa bu hakkı verir mi? Böyle bir şey olabilir mi? 6-7 Eyül olayları, Kahramanmaraş olayları gibi bir olaylarda halk tahrik oldu diyorlar. Ne demek tahrik olmak, toplum içinde ayaklanma halinde, insanları kıyıma uğratma hakkını kimseye vermez. O konuşmayı yapmadan önce bildiriler dağıtılıyor. Nasıl tüm bir şehir ayaklanır bir konuşmayla. Ondan önce o bildiriyi yazanlar, dağıtanlar, gazeteledeki o yazıları yazanlar tahrik ettiler.
Biz duruma uygun davranan, sinik bir toplum olduğumuz için mi oluyor tüm bunlar. Mesut Yılmaz'ın 'Abartıyorsunuz. Futbol maçında da bu kadar insan ölüyor', Tansu Çiller'in 'Merak edilecek bir şey yok. Dışardaki vatandaşlarımızdan ezilen olmamıştır' gibi pervasızca açıklamaları bu sebeple mi?
Kendileri suçlu. Çok kolay önlenebilirken önlemiyorlar. Ve insanların gözgöre göre yanmasına seyirci kalıyorlar. Sonrada başka insanları suçluyorlar.
Aynı zamanda psikoloji eğitimi de aldınız. Madımak'a yangını izlemek için çocuğuyla giden baba örneğinde olduğu gibi, tarihte buna benzer pek çok örnek var. Nasıl açıklarsınız insanın içindeki vahşeti?
Darwin teorisine göre hepimiz hayvandan geliyoruz. Her insanın içinde bir hayvan var. Fakat insanlaştıktan sonra eğitim alıyorsunuz. Bunu Hrant'ın eşi Rakel söylemişti biliyorsunuz. 'O çocuklardan bir katil yarattınız' demişti. Nasıl eğitirseniz öyle oluyor. Bizim toplumumuz maalesef şiddete açık bir toplum. Gençlerin silah taşıması, coşkuların havaya ateş ederek ifade etmeleri, toplumumuzdaki şiddeti gösteriyor. O şiddet en ufak bir bahaneyle ortaya çıkabiliyor. En son yılbaşı gecesi o Avusturalyalı turiste yapılanı düşünün, İnsanlar bir sürü haline gelebiliyorlar, bazı olaylar olduğu vakit, bir hayvan sürüsü oluyorlar ve artık davranışlarında bir mantık olmuyor. Sanırım sonradan kendileri de şaşıyorlardır. "Ne yaptım" diyorlardır. Kitle psikolojisiyle inanılmaz şeyler yapabiliyorlar. Artık birey değil, bir sürünün parçası oluyorlar, o sürüyle beraber hareket ediyorlar. Onları gütmek, hedef göstermek çok kolay olabiliyor.
»Toplumumuza baktığımızda insanlarımız kendilerini hoşgörülü, anlayışlı, tarif ediyorlar. Bunları söylerken şiddetten de kaçınmıyorlar. Nedir bu şiddetin kaynağı sizce?
Eğitim sistemimize bakarsanız, daha çocukluktan aile içinde, okulda, askerde dayakla terbiye ediliyorlar. Bir şey yaptırmak için üstte güçlü olanlar şiddet uyguluyorlar altındakilere. Kendileri böyle gördükleri için üst olduklarında alttakilere aynı şekilde davranıyorlar. O yüzden ben şaşmıyorum bunlara.
* * *
'Bu işi bir tek Fazıl yapar dedim'
Oyunun müziklerini hazırlarken Fazıl Say ile çalıştınız. Metin Altıok için yazdığı oratoryonun etkisi var mıydı?
Onun da etkisi de var, ama asıl olarak Fazıl Say ile ortak projemiz Nâzım'dan itibaren onun bu tür çalışmalara yatkın olduğunu biliyorum. Fazıl Say'ın müzisyen kimliğine, besteciliğine, piyanistliğine büyük saygım var. "Bunu bir tek o yapabilir" dedim.
Fakat bana "şu ara yurtdışında yoğun konser programım var, ayrıca daha evvel ısmarlanmış bir keman konçertosu üzerinde çalışıyorum, onu bitirmem lazım. Ama dilersen bütün bestelerimi istediğin gibi kullanabilirsin" dedi. Gönlü yüce bir davranıştı. O da bana bir sanatçı olarak güveniyor. O kısmı da epey emek isteyen bir çalışmaydı. Fazıl Say'ın üstünde insan sesi olmayan bütün enstrümantal parçalarını uzun süre damıtıp demleyerek, her birini çok iyi tanıyarak, şu parça şuraya gidebilir, bu beste şu bölüme uygun diyerek hepsini bir CD'de topladım. Müziklerle prova ettik oyunu. Fazılı provoya çağırdım. "Bana açık kart verdin ama neyin nerede kullanıldığını görmen gerekir. Ola ki ben yanlış bir şey yapmışımdır. Şunu şuraya kullan, yahut burada hiç müzik kullanma gibi" önerilerin olur belki dedim. Metni de, oyunu da bilmiyordu.
Hem metinden, hem sahne üstü çalışmamızdan, hem seçtiğim müziklerin özellikle bu oyun için bestelenmiş gibi yerli yerinde durduğunu söyledi, bizi çok yüreklendirdi, doğru yolda olduğumuzu anladık ve devam ettik.
* * *
1993'ten daha kötü durumdayız
93'ten buyana ne değişti sizce? Uzun süredir AKP hükümeti tek başına iktidarda. Kimi çevrelerde asker arasında bir yakınlıktan ve toplumun her alanını ellerine geçirdiklerinden sözediliyor. 93'e göre şu andaki toplumumuzun durumunda bir iyileşme oldu mu?
Türkiye toplumu çok kolaylıkla yönlendirilebildiği ve bir çok insanın kendi düşünceleri doğrultusunda bunları güdebildiğini görüyorum ve buna benzer olayların her an olabileceğini düşünüyorum. 93'ten daha kötü bir durumdayız. Çünkü belli bir düşünce artık iktidarda. O düşünce cumhurbaşkanlığını, YÖK'ü, yargıyı, ilköğretim kurumlarını, toplumun her alanını ele geçirmiş durumda. Daha önce seçimi kazandıklarında iktidar olamamışlardı. Ama bu ikinci seçimden sonra bütün kaleleri iyice zaptettiklerini düşünüyorum. Ve ulaşamadıkları tek kalenin ordu olduğunu düşünüyorum.
Orhan Alkaya'nın İBBŞT genel yönetmeni oldu, muhalif kimliği olan bir insan ve AKP'ye yakın bir isim de değil. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Ayrıntılarını bilemiyorum. Nasıl olduysa oldu. Çok saygı duyduğum bir kişilik Orhan Alkaya. Ben onun bundan sonra yapacağı şeylere bakarım. Bundan sonra çizeceği program, seçeceği oyunlar, o tiyatroyu yönetme biçimini gördükten sonra eleştirebilirim. Şimdi ancak böyle biri oraya geldi diye sevinç duyabilirim.
ESRA KARATAŞ
BİRGÜN - 21 Ocak 2008
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.