Gazeteciler ve Siyaset İlişkisi...

Gazeteciler ve Siyaset İlişkisi...

Gazeteciler ve Siyaset İlişkisi...ORAL ÇALIŞLARTürkiye’de temel konularda ciddi bir kamplaşma yaşanıyor. Can Dündar’ın ‘Mustafa’...

A+A-

Gazeteciler ve Siyaset İlişkisi...Gazeteciler ve Siyaset İlişkisi...

ORAL ÇALIŞLAR

Türkiye’de temel konularda ciddi bir kamplaşma yaşanıyor. Can Dündar’ın ‘Mustafa’ filmiyle yapılan tartışmaları izlediğimizde bu kamplaşmanın artık kronik bir hale geldiğini görüyoruz. Artık gerçeği aramak, gerçekten yola çıkmak yerine her konu siyasetin malzemesi haline geldi.

‘Mustafa’ filmini bir sinema izleyicisi gözüyle, bir belgesel izleyicisi bakış açısıyla değerlendirmek yerine siyaseten ne gibi ‘zararları’ ya da ‘faydaları’ olduğu üzerinden tartışıyoruz. Bazılarına göre; Mustafa Kemal’in Kürtler için 1922 yılında ‘özerklik’ten söz etmesi doğru olsa bile bugün böyle bir konuyu gündeme getirmek ‘bölücüler’e hizmet eder.

Atatürk’ün Kürt sorununa ilişkin değişik tarihlerde değişik tutumları olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde İslamcı kesimlerle de inişli çıkışlı ilişkileri var. Bir siyaset adamı olarak bu son derece normal. Değişen koşullara göre, değişen siyasetler izlemesinden daha doğal ne olabilir ki. Bunlar doğru mudur, yanlış mıdır ayrıca tartışılabilir.

Tabii bu bakış açısı kaçınılmaz olarak gazetecileri de etkiliyor. Gazeteciler de kamplaşmanın bir parçası olmaya zorlanıyor. Bu kamplaşmada taraf olmak işleri kolaylaştırıyor da. O zaman siyasi merkezler, gazetecileri kendilerine yakınlık ve uzaklık derecesine göre değerlendiriyorlar.

***

Akreditasyon uygulaması da bir siyasi değerlendirme unsuru olarak öne çıkıyor. Genelkurmay’ın yıllardır uyguladığı sistem otoriter bir anlayışın sonucuydu. İstediğini alıyor, istemediğini kapının dışında bırakıyordu. Biraz yumuşatmakla birlikte bu devam ediyor.

Başbakanlık da bu kervana katıldı. Artık bazı gazeteciler Başbakanlığın kapısından içeri alınmayacaklar, tıpkı Genelkurmay’ın yaptığı gibi. Genelkurmay’a nasıl karşı çıktıysak buna da karşı çıkmalıyız. Bu mesleğin onurunu korumak, yeni bir meslek yaklaşımı yaratmak için ortak bir tutum almalıyız. Bu konuda geçmişe göre daha ileri bir noktada olduğumuzu da söyleyebilirim. Bu iyiye işaret.

Ancak daha ileri bir tutuma gerek bulunduğu da bir gerçek. Gazetecilerin siyasi tercihleri olması kaçınılmaz. Hepimiz, sonuç olarak bu toplumun içinde yaşıyoruz. Ancak bu kamplaşmanın Türkiye’nin ruh halini bozduğu bir gerçek. Gazeteciler de bu kamplaşmayı körükleyen kişiler olduğu zaman iş iyice içinden çıkılmaz hale dönüşüyor.

Kendi adıma demokratik bir Türkiye hedefinde birleşebileceğimizi düşünüyorum. Bu hedefe ulaşabilmek için her ‘cemaat’, kendi dışındaki cemaatleri anlamaya ve varlığını meşru kabul etmeye yönelmeli.

Alevi dizisini yaparken fark ettim ki, toplumun önemli bir kesimi Alevilerin ne yaşadığını görmek ve anlamak istemiyor. Aleviler de toplumun diğer kesimlerine karşı ön yargılı.

Sünni kesimin Cem evinin bir ibadet yeri olduğunu benimsemesi için zamana gerek olduğu anlaşılıyor. Ancak bu noktada bir açılımın ihtiyacı duyulduğu da görülüyor. Aynı şey Kürtler için de gereçli.

Öte yandan Alevilerin de Sünnileri anlaması ve onlara yönelik ‘değişmezler’ fikrini değiştirmesi gerekiyor. Örneğin konuştuğum bir çok Alevinin başörtülü kızlara yönelik yargıları hâlâ işin ne kadar başında olduğumuzu gösteriyor. Kendisini ‘öteki’ olarak gören Alevi, bir anda başörtüsü/türban nedeniyle üniversiteye giremeyen genç kızı “öteki” olarak dışlayabiliyor.

***

Bütün bunları yıllardır konuşup duruyoruz. Ancak ‘öteki’ni anlamakta hâlâ çok az bir yol kat ettiğimiz de ayrı bir gerçek.

Tabii biz gazetecilere bu konuda daha fazla iş düşüyor. Toplumun değişik kesimlerinin birbirini anlaması için ‘taraftar’ gazeteciliği yerine demokrasi ve özgürlük temelli bir ilkeli gazetecilik anlayışında birleşmemiz önem kazanıyor.

Siyasetçi gelir geçer. Partiler gelir geçer. Meslek ilkeleri ise değişmez. AKP, Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde atılımlar yaparsa bundan memnun oluruz, zaten böyle de davrandık. Gazetecilere yasak getirirse, toplumsal talepleri bastırmak yönünde adımlar atarsa bunun da karşısına çıkarız. Böyle de yapıyoruz.

Bazıları anlamakta zorlansa da, AKP’nin ülkenin temel sorunlarında daha olumlu davranmasını istemeye devam edeceğiz. Örneğin Kürt Sorunu konusunda demokratik adımlara gerek bulunuyor. AKP ne yazık ki bu konuda umut verici bir tutum içinde değil. Değişmesini isteyeceğiz.

Kürt Sorununun çözümüne CHP’nin ve MHP’nin de olumlu katkılarda bulunması ülkemizin yararına. Tersini yaptıkları sürece onları da eleştireceğiz. Başka nasıl olabilir ki!

Alevi meselesinde de, Avrupa Birliği meselesinde de, işkence ve kötü muamele konusunda da nasıl davranmamız gerekiyorsa öyle davranacağız.     

Demokrasi, insan hakları, özgürlükler ve toplumsal talepler siyasetle ve siyasetçilerle ilişkimizin temeli olmaya devam edecek...

ORAL ÇALIŞLAR

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy19105 = 'oralcalislar' + '@';

addy19105 = addy19105 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text19105 = 'oralcalislar' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

19105 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


RADİKAL - 17 Kasım 2008

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.